Gönderi

479 syf.
·
Not rated
·
Read in 15 days
Kısaca konuyu özetleyeyim eserle ilgili yorumlarımı sonraya bırakayım. Briçkasıyla semt semt dolaşıp, yabancısı olduğu bu semtlerdeki çiftlik sahipleriyle tek tek görüşüp (bazılarıyla bir davette rastlaşır, bazılarını bizzat görmeye gider) kendini sevdiren, iyi dostluklar kurup sonrasında bu dostlarla ölü can alışverişi yapan baş kahramanımız Çiçikov hakkında, bu akıl almaz alışverişin bir şekilde duyulması sonucunda kentte, bu işin altında farklı bir iş olduğuna dair farklı teori ve dedikodular yayılmaya başlar. Başta çok iyi ağırlanıp hatta rütbeli kişilerle bile arasının iyi olmasına, valinin balosuna bizzat davet edilip (önce milyoner olduğu dedikodusu yayıldığı için) büyük ilgiyle karşılanmasına rağmen alışveriş yaptığı kişinin valinin balosundaki boşboğazlığı sonucu, üzerine farklı şeyler eklenerek bambaşka bir duyuma dönüşen dedikoduların etkisiyle eski dostlukların düşmanlığa dönüştüğünü görüp artık gitme vaktinin geldiğini anlayan kahramanımız, topladığı ve devrini gerçekleştirdiği ölü ve kaçak canlarla yola koyulur. Böylece ilk cilt biter. İkinci cilde geçerken Mazlum Beyhan'ın yazdığı ön bilgilendirmeyi okuyunca tam anlamıyla kalbim sızladı. Daha önce hiç Gogol'un hayatını araştırmış değildim. Onun ruhsal acılar içinde ölmesi ve geriye bu güzel yapıtı bırakması kalbime dokundu. Bu bölümde yaktığı ikinci cildin el yazmalarından kurtarılan sayfaları okuyoruz. İkinci cilt birinci cildin aksine olumlu tiplemeler göstermek amacıyla yazılmış. Bu kısımda; Konuşmalardaki saygı, karşıdaki kişiden hoşlanılmasa hatta nefret edilse bile belli bir çizgiyi aşmamaya özen gösterilmesi, çiftlik sahiplerinin aşırı yumuşak ve konuksever olması: öyle ki hiç tanımadıkları yoldan geçen herhangi biri içine girdiği toprak sınırlarının sahibine konuk olabilir, beyde onu kabul edip çok yakın dostuymuş gibi onu ağırlar hatta durumu yetmese bile bir yolunu bulup şampanya açtırabilir, tarım konusunda ülkemizde de sorun olan bir konuya değinilmesi dikkatimi çeken şeylerdi. İkinci ciltte ilk olarak çok misafirperver ve fazlasıyla cömert biri çıkıyor karşımıza, sonra tarım, toprak ve sanayileşme konusunda, çiftliğin nasıl idare edilebileceği üzerine tüm detaylarıyla uzun bir söylev çeken ahlaklı ve bilgili bir toprak sahibi olan Albay, (her ne kadar mantıklı konuşsa da uyguladıkları pek mantıklı olmayan bir Albay) çıkıyor kahramanımızın karşısına. Daha ileri sayfalarda ise çok çalışkan bir toprak sahibi ile yolları kesişiyor Çiçikov'un. Kostanjoglo ismindeki bu adam yaşamın bazı sırlarına dair söylemlerde bulunuyor. Her şeye sıfırdan başlamanın insanı olduğu ve gidebileceği yerden de daha ileriye götürebileceğini söylüyor: Çünkü senin olmayan parayla ne kadar yükseğe çıkarsan çık, senin olmadığı için hepsi elinden alınır ve en başa dönmek zorunda kalırsın. Fakat senin olan, her kuruşunu kendi alın terinle kazandığın bir parayla nereye çıkarsan çık seni ordan indiremez ve elindekini alamazlar, diyor. Söyledikleri Çiçikov'un üzerinde büyük bir etki bırakıyor. Ve ona hayatında bazı şeyleri değiştirmesi gerektiğini düşündürse de ölü canlardan kazanılacak para, kolay yoldan ve daha kısa sürede olacağı için daha cezbedici bir fikir olarak görünüyor ona. Sayfaları biraz daha çevirince dindar, adalet duygusu çok gelişmiş, dürüst milyoner Murazov ile tanışıyoruz. Kısa yoldan servete konmanın hayalini kuran ve artık gösteriş üzerine para harcayan kahramanımız tam rahatlamış derken çevirdiği dolaplar gün yüzüne çıktığı için Prensin emriyle jandarma tarafından yakalanıp tüm mal varlığına el konuluyor. Çiçikov hapiste ziyaretine gelen Murazov'un ayaklarına kapandığında ikisi arasındaki diyalog bana Tanrı ve insan arasındaki diyalogu temsil ediyor gibi geldi. Murazov'un çok zengin ve cömert olmasını Tanrı' nın özelliğiyle özdeşleştirdim. Çiçikov'un ona kendisini kurtarması, özgürlüğünü vermesi için yalvarmasını; İnsanın ölünce Tanrı'ya kendisini dünyaya geri göndermesi için yalvarmasına benzettim. Burda Çiçikov Murazov'a "Evet ben suçluyum fakat beni kurtarırsan bir daha asla böyle şeyler yapmayacağım." diye söz veriyor ama parası ve eşyaları eline geçince sanki o yalvaran, ayaklarına kapanan adam değilmiş gibi tekrar ölü canlar ipoteği ile ilgili kafasında hesaplar ve planlar yapıyor. Bu da tıpkı insanın hep yaptığı gibi zor duruma düşünce Tanrı'yı hatırlaması, tövbeler etmesi, bağışlanmayı dilemesi fakat o zor durumdan çıktığı anda tekrar günah işlemeye devam etmesi gibi. Tüm o sefil yüz ifadesinin değiştiğini gören Murazov herşeyin farkında olduğunu söyleyip onu tekrar bu işlere daha fazla karışmaması için uyarıyor ve ona bir şart koşuyor: Buralardan çekip giderek olması gerektiği gibi kazancını, toprakla uğraşıp çalışarak kazanan bir toprak sahibi olarak yaşamasını öğütlüyor. Murazov'un konuşmaları daha öncede yüreğinde birşeyler kırpıştıran Kostanjoglo'nun sözlerini hatırlatıyor. Ve hayatının değişmesi gerektiğini anlayıp harekete geçmesini sağlıyor. Yine Murazov'un herşeyin farkında olması ve Çiçikov'un kafasından geçenleri tahmin etmesini Tanrı'nın herşeyi bilmesine benzetiyorum. Kostanjoglo'yu da örnek bir yaşam sürmesi ve Çiçikov'a ders niteliğinde konuşmalar yapması, neyi nasıl yapması gerektiğini söylemesi, anlatması yönünden Tanrı'nın elçisi yani peygamber ile özdeşleştirdim. Yani Gogol'un son günlerinde Tanrı ile arasındaki bağların daha kuvvetli olduğunu hatta hacca gittiğini göz önünde bulundurunca benim benzetmelerimde pek altı boş kalmıyor. Söylenene göre Gogol'un geçirdiği buhranın sebeplerinden biri de ikinci ciltte yazacak olumlu tipleme bulamamasıymış. Ama gördüğünüz üzere Gogol her ne kadar kitabın sonunda toplumsal düzeni ve bireyleri eleştiri yağmuruna tutsa da aslında ikinci ciltte de amacına ulaşmış olumlu karakterleri sıralamış. Yani açıkçası kitap karekter tiplemeleri ve toplum yapısını anlatma amacıyla yazılınca böyle anahatlarıyla konuyu aktardığımda yazı tabiki çok yavan kalıyor. Çünkü asıl anlatılmak istenen ve kitabın size katacağı şeyler ayrıntılarda. Yani kesinlikle kitabı okumanız gerekiyor. Kitabın sürükleyiciliğini yitirmemesi adına ölü can alışverişinin asıl amacını pat diye söylemek istemiyorum çok merak edenler için şu kadarını söyleyeyim; 292. Sayfada kahramanın asıl amacı nihayet belirtiliyor. Gogol okumayı seviyorum çünkü çok samimi bir dil kullanıyor içinden ne geçiyorsa onu yazıyor ve bir şey yanlışsa kendi halkının yanlışı bile olsa kabulleniyor. Halkına laf getirmemek uğruna yanlışı savunmuyor bu çok önemli. Gogol bu eserinde rus halkından farklı statü ve farklı karakterde insanların hayatlarını düşüncelerini yaşamlarını okuyucunun önüne seriyor. Açık söylemek gerekirse yazar nükteli söyleyişleriyle, başta "yazar kendi halkını çok ta eleştirmez, eleştirse de söylemlerini mazur gösterecek övgüler de sıkıştırır araya herhalde" diye düşünen beni bozguna uğratıyor. Zaten önsöz niteliğindeki yazdığı yazıda eserinin konusunu ve amacını açıkça anlatmış: "Rus insanının eksiklerini, ayıplarını göstermek için yazdım onu; yoksa üstünlüklerini, erdemlerini göstermek için değil." Kesinlikle eserinin amacına ulaştığını söyleyebilirim. Ayrıca kendisini, ülkesini aşağılamakla suçlayıp eleştirecek olan insanlara da romanın ilerleyen sayfalarında cevabını yapıştırıyor (bkz: sayfa 296-299) Dönemin devlet yapısındaki çatlakları, yolsuzlukları vergi kaçırıp, rüşvet alıp nasıl kendilerini lüks içinde yaşattıklarını, işini kötüye kullanan etik kuralları çiğneyen ahlaksız memurları ve ahlaklı memurları anlatıp farklı insan profillerine değinen eser, rus toplum yapısı, zihniyeti, hatta yönetim ve eğitim yapısıyla ilgili çıkarımlarda bulunmamı sağlayacak olay örgüsüyle beni baya etkiledi. Okurken düşünüyordum da Rusya'nın Türkiye'ye benzer ne çok yanı var: Orda da toplum nezdinde soylu ve statü sahibi olarak anılmak için devlet dairesinde çalışan yüksek maaşlı bir memur olmak gerekiyormuş. Kahramanımız da ne var ki okulunu dereceyle bitirdiğini gösteren bir diploması olmasına karşın küçük bir memuriyete girene kadar çekmediği çile kalmıyor, uzak taşrada bile torpil gerekiyormuş bu işler için. Bu nedenle sistem insanları kolay yoldan servet kazanma yolları arayışına itiyor. Ve bu kolay yollar maalesef ahlâkî açıdan etik olmayan yollar oluyor. Kahramanımız da böyle bir arayış içinde -ki bu arayışın nedenlerini sorgularsak cevabını, karekterin ruhsal çözümlemesine yer verilen 290. sayfadaki monologda bulabiliriz- Birde yazarın palto eserinden de anladığım kadarıyla orda da o dönemlerde bir palto alabilmek için bir kaç ay çalışmak gerekiyormuş ve vereceğim diğer örnekleri rus edebiyatından da biliyorsunuz yoksulluk sefalet.. Türkiye'de de durum aynı. Eserde yazarın ara ara hikayeyi kesip okuyucuyla konuşmasını Gogol'un üslubundan ötürü ben severek okudum fakat bazıları bunun akıcılığı bozduğunu öne sürer. Bu eser söz konusuysa ben buna katılmıyorum. 159, 160 ve 161. Sayfalarda yazar hikayeyi bir kenara bırakıp okuyucuyla konuşuyor okuyucuya kendi içini döküyor ve bir nevi içinde bulunduğu ruhsal ve toplumsal durumu aktarıyor ve bazı yazarlara lafını hafif dokundurmayı ihmal etmeden neden bu konuyu işlediğine dair açıklamalarda bulunuyor. Bu sayfaları okurken ben keyifle okudum ve yazarın okuyucuyu muhatap almasını sevdim. Gogol'un özellikle bir karakteri tanıtırken kelimelerini özenle seçip fazla temkinli davranması ve yazdıklarının nerelere varabileceği üzerinde düşünüp gelebilecek eleştiriler hakkında tahminlerde bulunmasından anladığım kadarıyla okurun düşüncelerini önemsemesi ve ileri görüşlülüğü dikkatimi çeken bir diğer konuydu. Bir yandan olay akıp giderken bir yandan da önceden gelebilecek tüm eleştirilere alnı öpülesi cevaplar veriliyordu. İkinci ciltteki eksik sayfalar ve eksik cümleler normalde okuru çileden çıkarır fakat eksik sayfalar için üzülmek yerine yakılan sayfalardan kurtarılan onca sayfa ve kelimeler olduğu için sevinip şükrediyorsunuz garip bir şekilde. Ve Kafka'nın Şato isimli eserinde olduğu gibi okuduğunuz bu değerli satırların yarım kalmış olduğunu bilmek kesinlikle okurken aldığınız zevkten birşey kaybettirmiyor.
Ölü Canlar
Ölü CanlarNikolay Gogol · İş Bankası Kültür Yayınları · 202223.9k okunma
·
390 views
V A N T A B L A C K okurunun profil resmi
Rus yazarlarının birçoğu halkın sorunlarına işliyor romanlarında . Bu çok ilgi çekici oluyor . Hatta ülkemiz bile geçiyor birçok romanlarında.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.