Aydın+
Necla-
+bugün fatmayla pazara gitmeyecek miydiniz siz?
-fatmaya git dedim sen, benim canım istemedi.
+bitirdin mi benden aldığın kitabı?
-çoktaaan.
+eee ne diyorsun, çevirmeye değer buldun mu?
-valla uğraşmama değeyecek bir şey değil bence.
çalışmanı bölmeyeceksem bir şey sorabilir miyim?
+tabi, ama allah aşkına kötülüğe karşı koymamakla ilgili bir şey olmasın,
damar yakaladım, kaybetmeden bitirip göndereyim şunu diyorum.
-heyecanına bakılırsa altın madeni bulduğun belli.
+yok canım, valla, önceki yazıya devam yazıyorum.
birincisi baya ilgi çekmiş anlaşılan.
-yapma ya
+hhhmm, vehbi söyledi,gazeteyi arayıp imalı konuşanlar falan olmuş.
-canım vehbiyi bilmiyor musun? gastesinin hiçbir etkisi olmadığını izlemek
için gelen tepkileri abartmayı pek sever. o yazıda bir şey yoktu ki.
+bence de öyledi ama, bilemiyorum artık.
-sen niye bulaşıyorsun ki böyle işlerle, tiyatrocu adamsın, iyi bildiğin konularda yazsana.
+iyi de yazacağını sen seçmiyorsun ki neclacım, çoğu zaman. konu seni seçiyor bir yerde.
-tabi ki isteyen herkes, her konuda konuşmak ve yazmak özgürlüğüne sahiptir, ona diyeceğim yok
ama ortaya çıkan eserin ona göre olacağı gerçeğini kabul etmek lazım o zaman.
+ne gibi?
-yani, kendisini belli bir konuya adamış olan birinin o konuya bakışıyla, amatör bir bakış arasında
haliyle belli bir fark olacağını söylüyorum.
+ama bazen dışarında bakan birinin daha iyi görebileceğini düşünmüyor musun?
-valla, bu durumda pek öyle düşünmüyorum.
+hangi durumda?
-şöyle söyleyeyim, geçen gün oturdum okumamı istediğin yazının dikkatli okudum, sonra hızımı alamadım
başka yazılarına da göz attım.
+eee
-daha önce o kadar dikkat etmemişim herhalde, bu sefer baya farklı geldi.
+ne açıdan farklı?
-ya, ne bileyim işte, nihal okudu mu bunları?
+onun yazılarımla pek ilgilendiğini sanmıyorum.
-insan kocasının neler yazdığını merak etmez mi ya?
+bilmem, eder mi? belki de gizli gizli okuyordur ne bileyim.
-okuyordur bence
susarak eleştirmek konusunda uzmandır o.
+onun yeteri kadar objektif olabileceğine de inanmıyorum zaten canım, neyse. eee
-ya valla, ben olsam bu kadar cesur davranamazdım herhalde.
+hangi konuda?
-yani böyle, çok bilmediğim bir husularda gazete köşesinde ahkam kesme konusunda.
+ahkam kesme? ooo, baya kötü bulmuşsun yazıları sen anlaşılan.
-yok canım, öyle kötü olduklarını söylemiyorum da, yani daha çok başka bir şey.
+başka bir şey, kötü değil, başka bir şey. nasıl bir şey?
-yani böyle...
+nasıl? gamsız?
-yok sıfat bulamadım tam şimdi.
+zararsız? böyle şeyler mi demek istiyorsun?
-bilemiyorum belki
+hmm. ağzından bal damlıyor bugün.
-gerçekçi olmaya çalışıyorum.
+valla bravo, ne diyeyim.
-ama istiyorsan öyle olmayabilirim de.
+yapacak bir şey yok, cin şişeden çıktı bir kere.
-ama birine fikrine soruyorsan, sonucuna katlancaksın ya da hiç sormayacaksın.
+evet, doğru söze ne denir.
-eskiden bir çoğumuz sana hayrandık. senin baya önemli işler yapacağını,
hatta ünlü biri olacağını düşünürdük. ama öyle olmadı.
+hıııı, fil fare doğurdu yani. beklentilerinizi karşılayamadığım için üzgünüm.
-yok canım, senin suçun yok tabi ki. çıtayı yükseklere koyan bizdik sonuçta.
+aaa, iyi bari bak. bunla teselli olabilirim işte.
peki ya bozkırda açan çiçekler? ona ne diyorsun?
-valla açık söyleyeyim, asıl böyle düşünmeme neden olan esas yazı da o.
+nasıl yani?
-nasıl söyleyeyim, vıcık vıcık romantizm, hiç inandırıcı durmayan naif bir kendine
inanç var gibi. hiç risk almıyor bir kere. yazar sanki, herkes tarafından kabul
görmüş pozitif değerlere sahip çıkarak kendini sevdirmeye çalışıyor gibi.
hani vardır ya şiirsellik kisvesi altında, bazen ortalık böyle buram buram
leş gibi duygu kokmaya başlıyor.
+baya sinir olmuşsun sen.
-bu uslubu pek sevmediğimi itiraf etmeliyim.
+evet yani, dediklerin doğruysa benim yazmayı tümden bırakmam gerek.
-yok canım, bunlar sadece benim penceremden görünenler.
+evet tabi, neyse ki senin gibi düşünmeyenler de var.
-vardır tabi ki. kimmiş onlar?
+bakıyorum merak ettin?
-hayır yani sen söyledin diye.
+hmmm
-bu arada bozulmuyorsun değil mi söylediklerime?
+yok canım.
-emin misin?
+belki biraz.
-ne de olsa bir yazar eserlerine karşı hassas olabiliyor, kırılabiliyor.
ama hallederim merak etme. sen de tane tane cümlelerle anlaşılır bir eleştiri
yapmıyorsun ki güzelim. söylediklerinin arkasında hep başka şeyler gizli gibi.
rahatsız edici olan o. yani bir noktadan sonra yazılardan değil benden nefret ettiğini
düşünmeye başlıyorum, anlatabildim mi?
-saçma
+e öyle yani, bi de tabi çok farklıyız. onu da kabul etmek lazım.
çok farklı bakıyoruz senle birçok şeye, hayata. zaten ne olacaktı ki. doğalı
da bu galiba. çünkü insan yaşlandıkça spesifikleşiyor, kemikleşiyor. yani
senin beğenmemen normal gelmeye başlıyor bir yerden sonra. belki de olması gereken
bu bilmiyorum. hatta, belki de, benim açımdan sevinilmesi gereken bir şey bu.
anlatabiliyor muyum? neyse işte. aslında bu konuyu çok da uzatmak istemiyorum da.
-nasıl da zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarıyorsun, inanılmaz.
kendini aklayacak bir formül bulmayı başardın yine hemen.
+necla allah aşkına, kapatabilir miyiz şu konuyu? sen bir şey sormak istediğini
söylememiş miydin demin geldiğinde?
-yok artık, geçti üstünden.
+yo yo, ne sorucaktın sor.
-şu demin gönderdiğin yazı ne hakkında, onu sorcaktım.
+yok, bence onu sormayacaktın.
-hayır, onu soracaktım.
+peki söylüyorum. din, min, edebiyat şu bu. senin ilgi alanına girecek şeyler
değil yani.
-ayyyhhh. şu mesele. bulmuşsun dişine göre bir kurban. etinden sütünden
faydalanıyorsun. bıraksana şu adamcağızın peşini.
+necla! sinirleniyorum artık. ne alakası var ya.
-asıl senin ne alakan var, dinle, imanla, maneviyatla.
ya hayatında bir kere olsun camiye mi gittin? bi kere dua mı ettin de
dinden, maneviyattan bahsediyorsun.
+yav, din hakkında yazmak için ille de camiye mi gitmek lazım? olur mu öyle saçma
şey.
-tuturmuşsun adamın ayak kokusu diye hocanın. sana ne adamın ayak kokusundan.
adam taaa, 10 km yolu yürümüş gelmiş, bu karda, ayazda, bu soğukta o ayaklarla.
girmiş içeri mecbur kalmış.
+necla! sen tam olarak ne diyorsun ya?
-ya bırak. allah aşkına. anlıyorsun pekala ne demek istediğimi.
+hayır, hayır, hayır. anlamıyorum.
-peki o zaman şöyle söyleyeyim. annesinin, babasının mezarı önünde tek bir damla
gözyaşı dökmemiş, hatta bir gün bile mezarlarını ziyaret etmemiş birinin
maneviyattan bahsetmesini samimi bulmuyorum ben.
+ağlamanın senin bilmediğin başka yolları da var necla hanım.
-iyi, peki. devam et o zaman. keşke benim de kendimi kandırma eşiğim seninki kadar
düşük olabilseydi. o zaman belki kolaylıkla yapmaya değer şeyleri bulur, bu can
sıkıntısından kurtulabilirdim belki. temcit pilavı gibi aynı konuları geveleyip
durmaktan nasıl da sıkılmıyorsun, anlamıyorum.
+bir kere sürekli aynı konuların üstüne gitmek yani, ısrarcı olmak, derinlere
nüfuz etmenin yeni bir şeyler yaratabilmenin başlıca koşullarından biridir. ikincisi
sıkılmak ne demekmiş ya. sıkılmak için hiçbir zaman bir saniye bile vaktim olmadı benim.
ayrıca sıkılmak denen duygunun son derece lüks bir duygu olduğunu düşünüyorum
bugünkü şartlarda.
-ne yani, dünkü şartlarda lüks değildi de bugünkü şartlarda mı lüks?
+peki o zaman, şöyle söyleyeyim. can sıkıntısı her zaman lüks olarak
nitelenecek bir şeydir oldu mı şimdi?
-offf. o kadar farklıyız, o kadar birbirimize zıt ruhlar taşıyoruz ki, yani.
bazen kardeş olduğumuza inanmakta güçlük çekiyorum.
+kardeşler birbirine benzeme zaten. biri çalışkansa, öteki tembel olur.
biri akıllıysa öteki budala olur. birisi sosyalse öteki içe kapanık olur falan
böyledir yani.
-yani
+yani normal yani.
-istanbul gibi bir yeri bırakıp da, buraya, yanınıza yerleşmeyi nasıl kabul ettim
nasıl böyle bir şey yaptım, hala inanamıyorum kendime. bu uyuşuk yerde
ruhum karardı gitti ya.
+valla ben evim, odam, kitaplarım nerdeyse kendimi oralı hissederim.
başka bir yere de ihtiyaç duymam. hem bu insanın kendine bir dünya yaratabilmek
kendini oyalacağı bir şey. sen sıkılıyorsun, çünkü hiçbir şey yapmadan öyle süzülüp
duruyorsun güzelim. saldın kendini iyice. eskiden çeviri meviri yapıyordun, iyiydi.
şimdi onu da yapmıyorsun. ee sıkılırsın tabi. çalışmak lazım. tutku lazım.
çalışmadan geçen bir hayat, dürüst ve namuslu bir hayat değildir diye bir laf var biliyorsun.
-çalışmaktan ne anladığınla alakalı bir şey o. çalışmak derken, manasızca haldur huldur
debelenmek kastedilmiyor orada.
+ne kastediliyor peki?
-kafasında daha fazla fikir barındıran biri, diğerlerinden daha eylemci sayılır.
hiçbir şey yapmasa bile.
+haaa, anladım. düşünüyorum diyorsun yani.
-hadi ben ne yapacağımı bilmiyorum. hayatta bana yön verecek güçlü meraklarım da yok.
peki sen ne yapıyorsun? en güzel yıllarını ne idüğü belirsiz, senle hiç alakası
olmayan çalışmalarla tüketiyorsun. simyacı gibi hiçbir işe yaramaz ıvır zıvırla
uğraşmaktan bıkmadın mı daha. ayyh. valla, seni böyle gördükçe içim sıkılıyor.
+ne diyorsun necla, allah aşkına ya. ters tarafından mı kalktın ne yaptın?
alttan aldıkça zıvanadan çıkmaya başlıyorsun hemen.
-sakin ol.
+gözünü seveyim ya. bunca yıl sonra bile uslanmayıp boşanmana şaşırmamalı.
sen bu sivri dili bırakmazsan, hiçbir erkek çekmez seni bak söyleyeyim.
-üzüm üzüme baka baka kararır lafı ne kadar da doğruymuş.
+ne demek o? hangi üzümden bahsediyoruz?
-seninkinden, ikiniz de iyice benzemeye başladınız.
+tabi nihale uğramadan olmaz değil mi?
-hakkımda böyle şeyler düşündüğünüze emindim zaten. umrumda bile değil
+bunlar benim düşüncelerim. nihalle alaksı yok.
-allah aşkına bırak, o yardım meleği pozlarında dolaşıp durmuyor mu ortalıkta, böyle
bir bok yapıyormuş gibi. insanları küçümseyen bakışlarla süzüp duruyor,
sinirimi bozuyor.
+ee sen bir şey yapmıyorsun diye biz suçlu mu olduk şimdi?
sen de yap. sana yapma diyen mi var? yap.
-yardım severlik piyasa yapmanın yeni adı oldu çıktı bu evde.
hayat boyunca hiç çalışmamış, hiç para kazanmamış bir kadının günah çıkarma merasimi.
neyin günahını çıkarıyorsa.
+kız canım alla alla
-yardım severlilik, aç köpeğin önüne kemik atmak değildir. en az köpek
kadar aç olduğunda kemiğini onunla paylaşmaktır.
+yav, herkes kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor, didiniyor.
ne yapalım yani? ne yapalım?
-durup da kendine bir sor bakalım. bu çalışıp didinmekten ne anlıyorsun acaba?
+ne anlayacağım. ben ne diyorum, sen ne diyorsun. ne alakası var şimdi?
-o çukurdan çıkaracağın şeyi başkaları çoktan çıkarmış. sen hiç merak etme.
sen artık suyu havanda dövme boşu boşuna. hiç. ne kadar uğraşsan, boş.
yeni bir şey çıkmaz, yeni bir şey çıkaramazsın.
+sen bir şey söyle o zaman, yeni ne? ne demek yeni yani?
-düşünce alanında çalışan sensin, ben değilim. ben öğretecek değilim sana.
+benim düşüncelerim evrensel bir kere. onun için ilk bakışta eskimiş
gibi görünebilir ama
-bir kere gerçekçi ol ya. n'olur. bırak, bir kere gerçekçi ol.
+gerçekçi olmaktan söz edene bak ya. sanatla uğraşmak, insanların manevi gelişimi
için didinmek simyagerlik oluyor öyle mi?
-dediğim şu, senin benim gibi düşündüğünü iddia eden insanlar kendinizi daha büyük
sorunların çözümüne adasaydınız böyle uğraştığınız bu ıvır zıvır şeyler kendiliğinden
yan basit çalışmalara çözülüverirdi. bir kenti tepeden görmek için balona binip
havalansan, ister istemez, ırmakları, ağaçları kırları da görürsün. ama yok.
sizin düşünceniz aynı yere çakılıp kalmış. uyuşuk, korkak, tutucu.
+görüyor musun? sonsuz bir döngüye girdik yine. biz her konuda aynı düşünmek
zorunda değiliz. niye tartışıp duruyoruz ki?
-meselen ne senin biliyor musun?
sen acı çekmemek için kendini kandırmayı tercih ediyorsun. evet bu böyle.
ama böyle olmaz. gerçeklerle yüzleşebilme cesaretini göstermen gerekir. yani daha
sahici bir bölge arıyorsan oraya varmak için gerektiğinde yıkıcı olacaksın aydın'cım
böyle olmaz. ama sen oyuncu olduğun için, sahici olmayı, kendin olmayı unutmuş
gitmişsin zaten. o kimlikten bu kimliğe çekirge gibi zıplayıp duruyorsun.
ama kendinle yaşamak diye bir şey vardır bu hayatta yani.
+sen benim gerçekçi olmamamı mı istiyorsun? peki o zaman dinle bak
sen, hayatın boyunca yalnız kalmaya, sıkılmaya mahkum bir insansın. çünkü korkaksın.
çünkü tembelsin.
-ben?
+evet, asalak gibi yaşamaya alışmışsın ya. herkes senin için bir şeyler yapsın
istiyorsun. bütün dünya sana borçluymuş gibi davranıyorsun. nerden geliyorsa bu borç?
-yavaş sakin ol.
+sakinim.
-önce sen sakin ol.
+sen sakinim. sen ne yaparsan yap, ne söylersen söyle herkes sana anlayış göstersin
istiyorsun. hiç böyle bir şey mümkün mü?
-hiç öyle bir şey söylemedim.
+olabilir mi böyle bir şey.
-nerden çıkarıyorsun bunları ya.
+gerçekçi olmaktan söz ediyorsun, sen gerçekçi değilsin, ama farkında değilsin ya.
-ben?
+evet.
-güzelmiş.
+yav, yemin ederim şu kapıdan her girdiğinde inşallah şimdi gıcık bir şey söylemez de
benim sinirimi bozmaz diye dua ediyorum ben ya.
-allah allah.
+sen arkamda sessiz sessiz otururken, can sıkıntısından kurtulmak için bir bela arayan
bakışlarını hissediyorum sırtımda. sırtım uyuşuyor.
-ben neymişim.
+sanki biri arkamda dikilmiş, nasırlı elini sırtıma sürüyormuş gibi geliyor. içim üşüyor
ya yazımı yazamıyorum.
-allah allah, aydın neler diyorsun?
+sen sürekli böyle gıcık olmak zorunda mısın?
-çok sinirli...
+bu davranışın yüzünden bak hiçkimse kalmadı etrafında. eşin dostun, arkadaşın hiçkimsen
yok. cas caslak kaldın ortada. haksız mıyım? tamam mı, yeterince gerçekçi buldun mu yoksa
biraz daha devam edeyim mi?
-evet, bu baya kişisel bir gerçekçilik oldu, doğru söylüyorsun.
+düşünmek daha büyük eylem sayılırmış. hahahaha. lafa bak. korkakların, tembellerin yıllanmış bahanesi. bundan mı medet umuyorsun?
-sert valla, tirat güzeldi yani.