Gönderi

Gerginlik Başlıyor
BÖLÜM İKİ İki arkadaşın yolları Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında ayrılmıştı. Kamuoyu önündeki açık tartışma da, Siirt Milletvekili Mahmut (Soydan) Bey'in sahibi olduğu Milliyet gazetesinin 27 Nisan 1933 günlü sayısında, Ankaralının Defteri köşesinde, Millici imzasıyla yayınlanan “Tek Cepheye Sadakat Böyle mi Olur” başlıklı yazıyla başlamıştı. Millici imzalı yazıları yazan, Atatürk'ün kendisi miydi? Belki kendisiydi; kendisi olmasa bile bu yazılar kendisinin bilgisi altında ve kendisine çok yakın kimselerce yazılıyordu. Belki Mazhar Bey, belki de Falih Rıfkı (Atay)... “Tek Cepheye Sadakat Böyle mi Olur” başlıklı yazıda, Celâlettin Arif Bey'le Hüseyin Avni Bey'in, (9) Kasım 1920'de Erzurum'a giderek “ordu ambarlarında yolsuzluk yapıldığını” ileri sürdüğü ve Vali Kâzım (Dirik) Paşa'nın görevden alınmasını istediği, Kâzım Karabekir Paşa'nın önce Celâlettin Arif Bey'in önerisine uyduğu, sonra bu önerilere karşı çıktığı yazılıyordu. Millici ertesi gün de Karabekir Paşa'nın, bu olaylar sırasında Mustafa Kemal Paşa'ya çektiği şifrede “Celâlettin Arif Bey, daha Ankara'dayken, külah kapmak isteyen bazı adamlarla anlaşarak bu düzeni kurmuş. Hüseyin Avni Bey Erzurum valisi olacak, o da Doğu vilayetlerinin umumi valisi... Herhalde Celâlettin Arif Bey ya bir oyuncak olarak oynatılıyor, ya kendisi bir şey yapmak istiyor” dediğini yazmıştı. Millici, Kâzım Karabekir Paşa'nın "tek cephede birlik” stratejisine pek ayak uydurmadığını üstü kapalı bir biçimde ileri sürmekteydi. Mustafa KemalKarabekir tartışması bu noktadan sonra alevlendi. Karabekir Paşa'nın bu yazılara yaniti, 5 Mayıs 1933 tarihli Milliyet'te yayınlandı. Tartışmanın can alıcı noktalarından biri Anadolu'ya geçme düşüncesinin nasıl oluştuğuydu. Karabekir, bu konuyu yanıtlarında şöyle anlatıyordu: Ben, daha ateşkesin başlangıcında ulusal bağımsızlığımızın ancak ulusal bir kuvvetle kurtarılabileceğini, bunun da Erzurum'da yapılacak ulusal bir örgütle mümkün olabileceğini, birçok kişiye ve bu arada Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne de Şişli'deki evinde bizzat söylemiş ve kendilerini Doğu'ya davet etmiştim. Karabekir Paşa, ilk mektubunda şunları yazmıştı: Mustafa Kemal Paşa Hazretleri henüz İstanbul'dayken, ben Doğu'da işe başlamış ve Erzurum Kongresi'yle ulusal çekirdeği hazırlamıştım. İki buçuk ay sonra Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle üzerinde, pekiştirerek anlaşmış, ben Doğu'da, kendileri de Batı'daki siyaset ve hareketi yönetmeyi ulusal planımız olarak belirlemiştik. ... Ankara'da Millet Meclisi açılıncaya kadar bu düşüncede bulunan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, bundan sonra nedense bu düşüncelerinden vazgeçtiler. Celâlettin Arif Bey'in getirdiği bilgilere göre, Doğu'daki kurtarıcı görevimden yoksun bırakılacaktım. Bunun, ulusal felaketin başlangıcı olacağı hakkındaki düşüncem ise değişmemişti. Bunu Celâlettin Arif Bey'e anlattım. Tasarlanan genel valiliğe benim değil kendisinin tayininin uygun olacağı düşüncesini o da kabul etti. Önerimden sonra Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'nden aldığım şifrede, Celâlettin Arif Bey'in Kolordu ambarlarında yolsuzluk var' diye Kolordu Komutan Vekili Manastırlı Kâzım Bey'e hücumunu öğrendim, Celâlettin Arif Bey'e silah ambarlarını gezdirdim ve hatasını gösterdim. Kâzım Karabekir, yanıtında Mustafa Kemal'le Celâlettin Arif Bey'in aralarının iyi olmadığını, TBMM İkinci Başkanı Celâlettin Arif Bey'in, Meclis aracılığı ile önce kendisini, sonra da Erzurum halkı aracılığı ile Mustafa Kemal'i düşüreceğini öğrendiğini, buna göre önlemler aldığını da bildirmişti. Karabekir, 5 Mayıs 1933 günlü yanıtını şöyle noktalıyordu: Ulusal bağımsızlığımızı kurtarmak için canla başla uğraşanların bu hizmetlerini yazmayabilirsiniz; fakat bari bunları borçlu çıkarmayınız. Millici ile Kâzım Karabekir Paşa arasında sert tartışmalar bu tarihten sonra da sürdü. 6 Mayıs 1933 tarihli Ankaralının Defteri ’nde şu satırlar vardı: Hayatta en kolay şey, insanın büyük iddialarda bulunmasıdır; kendisine ve işlerine olduğundan fazla değer vermesidir; her olumlu rolünün, etkisinin önemli olduğunu söylemesidir. Fakat bunlar kadar kolay olmayan bir şey var ki bunların tanıklarla, belgelerle doğrulanmasıdır. Millici bu savını kanıtlamak için belge de sundu. Ama önce de şu açıklamayı yaptı: Herkes bilir ki, Gazi Mustafa Kemal Hazretleri Anadolu'ya geçmeden evvel İstanbul'da aylarca uğraştı; pek çok görüşmeler yaptı. Yerli ve yabancı birçok kişiyle görüştü; halkın, halk içinde yaşayanların, işbaşında olanların eğilimlerini araştırdı; taşıdığı güvene göre herkese derece derece açıldı. Anadolu'da açacağı mücadelede kendilerine kimlerin yardım edebileceğini, İstanbul'da kalabilenlerden hangilerine bel bağlayabileceğini anlamaya çalıştı. Bütün bu kişiler arasında, hatta hepsinden önce, Anadolu'da bir kolordunun başında bulunan Kâzım Karabekir Hazretleri gibi, aynı zamanda yakından tanıdığı bir kumandanla görüşmesinden, anlaşmasından doğal bir şey olur mu? Millici şu kanıdaydi: ‘Anadolu'da ulusal güçlerin çekirdeğini Kâzım Karabekir Paşa, pekâlâ bilirler ki, kurtuluş amacıyla kurulan her dernek, hatta bu amaç için savaşmayı göze alan her vatandaş, ulusal davanın savunulması için gözden çıkarılmaz bir güçtü. Bu bakımdan Erzurum'da kurulan Doğu illeri Haklarını Savunma Derneğinden (Vilayat-1 Şar kiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden) yararlanmak doğaldı. Ama daha çok yerel ihtiyaç ve nedenlerle kurulmuş olan bu örgüt, Karabekir Paşa'nın sandığı gibi, memleketi kurtarmaya yetemezdi. Millici, daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın bütün yurdu kapsayan örgütler kurmaya başladığını; Erzurum ve Sivas kongrelerinin bu amaçla toplandığını yazıyor ve Karabekir'i şöyle eleştiriyordu: 'Doğu illerinde mutlaka ben kalmalıydım; başkası burada başaramazdı. Halkın bana güveni vardı' diyen Sayın Karabekir Paşa hatırlarlar ki, Gazi Mustafa Kemal'in Sivas ve ondan sonra da Ankara'ya gitmeye karar vermesi, kendilerini fazla telaşa düşürmüş, son derece endişelenmesine yol açmıştı. Karabekir Paşa'nın o zamanki görüşüne ve düşünüşüne göre, Mustafa Kemal Paşa'nın Doğu yöresinden uzaklaşması, buradaki örgütün zayıflamasına yol açabilirdi. Ankaralının Defteri yazarı, yazdıklarını kanıtlamak için bir de belge sunuyordu. Belge, Karabekir'in Mustafa Kemal'e çektiği şu telgrafti: Kuvayi Milliye'yi temsil eden yüksek heyetin, değil Ankara'ya, hatta Sivas'ın batısına bile geçmemesi düşüncesindeyim! Tartışma Sertleşiyor Kâzım Karabekir, bu yayınları 11 Mayıs 1933 tarihinde yanıtladı. Ulusal dava için “tek cephenin kurulmasına ve yaşamasına” nasıl hizmet ettiğini anlatırken belgeler de sundu. Bu belgelerden biri Mustafa Kemal'in “3. Ordu Müfettişi, Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyari, Mirliva (3. Ordu Komutanı, Padişah Onursal Yaveri, Tuğgeneral)” imzasıyla 15. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa'ya çektiği 11 Haziran 1919 tarihli şifreydi. Mustafa Kemal, bu şifrede şunları söylüyordu: Vermiş olduğum kararın, ulusun haklarını ve bağımsızlığını sağlama yönünde ulusla birlikte çalışmak olduğunu, siz değerli kardeşime önce ve sonra bildirmiştim. Bu amaç, ulusun kucağına sığınarak namus ve vicdan görevini özveriyle yapmaya devam etmeyi gerektirmektedir. Benzerlerimiz gibi, İngilizlere tutsak olmak üzere İstanbul'a gitmeyeceğim. Vatan görevime devam edebilmem, elbette sizin gibi aynı düşünce ve kanıda olan kardeşlerimin de herhalde yardımlarına bağlıdır. Karabekir Paşa'nın sunduğu bir başka belge, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'in tutuklanmalarını isteyen İstanbul hükümetine gönderdiği, 1 Ağustos 1919 gün ve 2733 sayılı şifreydi. Bu şifrede Kâzım Karabekir Paşa, Hükümetin karar ve siyasetini bilemiyorsam da Erzurum'da bulunan Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey'in davranışlarında, vatan ve milletin varlığı ve çıkarlarına aykırı hiçbir durum olmadığını görüyorum, diyor ve tutuklama emrini yerine getirmeyeceğini bildiriyordu. Karabekir Paşa aynı yanıtında, 5 Ağustos 1919'da Harbiye Nezareti'ne gönderdiği bir başka şifrede de “tek çarenin Milli Meclisin” toplanması olduğunu yazdığını da açıklıyor ve mektubunu şöyle bitiriyordu: "İstiklal Savaşının sırlarını bilmeyenler, işi kolayca kavrayamaz. Bunun için olayların yorumlanmasında, yanlış görüşlerle hakkımda şu veya bu iltifatlarda acele buyrulmasın. Bunların cevabından sonra bol bol iltifat edilsin efendim.” Tartışma sert polemiklere dönüşmüştü. 9 Mayıs 1933 günü, Ankaralının Defteri’nin manşeti şuydu: Kâzım Karabekir Paşa, en karanlık günde dervişçe bir kadercilikle vatan davasını yarıda bırakmayı bile düşünmüştü. Yazıda, Karabekir'in Mustafa Kemal'e Erzurum'dan gönderdiği şu telgraftan söz ediliyordu: Istanbul'da Milli Meclis'te oluşan akıma karşı, Heyeti Temsiliye'nin (Temsil Kurulunun) ve Kuvayı Milliye'nin, ters ve zorlayıcı bir tavır almasını doğru bulmuyorum... Temsil Kurulunun bu işten kârlı çıkması ve işin sorumluluğunu değerlendirme konusunu ise, Milli Meclisin dürüstlüğüne ve çabasına bırakmayı doğru buluyorum... Temsil Kurulunun, çalışmalarına son vererek yazgisini artık Milli Meclis'e bırakarak dağılmasını ...' diye yazar ve bir de teşekkür eder. Millici, bu telgrafı şöyle yorumlamıştır: Sayın Karabekir Paşa'nın en bunalımlı, en nazik durumlar karşısında karar ve önlem olarak neler düşündüğünü bu yazısından anlayanlar, iddiaları hakkında da kolayca hükümlerini verebilir. Paşa Hazretlerinin o kadar emekle, ölümlerle göz göze gelerek oluşturulan Kuvayı Milliye'nin yıkılması tehlikesine karşı buyurduğu önlemler; 'Temsil Kurulunun, kaderini İstanbul'daki Milli Meclise bırakarak dağılması', şu andaki durumumuzun ve sonra yapacaklarımızın gelişmelere, olayların akışına bırakılması' gibi, işi dervişçe Allah'a bırakmakla sınırlı kalıyor. 13 Mayıs günü Ankaralının Defteri, Karabekir'in Erzurum Kongresi'nin hazırlıklarında bulunmadığını, kongrenin toplanmasında güçlük çıkardığını ileri sürüyordu. Tartışmalar devam ediyor; gerek Millici, gerek Karabekir, art arda sundukları belgelerle birbirlerini suçluyorlardı. Karabekir Paşa üçüncü mektubunda Mustafa Kemal'i Şişli'deki evinde niçin ziyaret ettiğini şöyle açıklıyordu: Yıldırım Orduları Grubu'nun kaldırılması üzerine açıkta kalmış olan Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ni ziyaret ettim. Ziyaret sebeplerinden biri de, kendisini, İstanbul'da kalıp kabineye girmek hususundaki arzularından vazgeçirmeye çalışmaktı. Ulusal dava hakkındaki düşüncemi anlattım. Paşa Hazretlerinin daha sonra, önerilerimi kabulden vazgeçtiklerini ve bir ay sonra da İstanbul'dan uzaklaştırıldıklarını şu yazılarından öğrendim. 1- Gazi'nin Nutuk’u, sahife 7: 'Beni İstanbul'dan sürmek ve cezalandırmak amacıyla Anadolu'ya gönderdiler. 2- Gazi'nin Hayatı isimli eserin 79. sahifesi: ‘Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya, kendisini uzaklaştırmak isteyen hasımları tarafından gönderilmiştir.' 13 Mayıs tarihli Milliyet gazetesinde Mazhar Müfit de (Kansu) tartışmalara katılarak Erzurum Kongresi hazırlıklarını anlatmaktadır: 3 Temmuz'da Paşa Hazretleri geldiler. Kâzım Karabekir Paşa'nın 'hazırladım’dediği kongreden eser olmadığı görüldü. On üç gün gecikmeyle kongrenin açılabilmesini, ancak Gazi Hazretleri sağlayabildi. Şu halde Gazi gelmeden önce Karabekir Paşa'nın hazırladığı ulusal çekirdek (nüve) ve kongre nerede idi? Bir an için Kâzım Karabekir Paşa'nın bir ulusal çekirdeği, kongreyi hazırladığını kabul etsek bile, iş olumlu sonuçlanırsa 'ben de beraberdim, ben yaptım' demek; olumsuz olursa 'ben kumandandım, karışmadım' diyerek ortadan sıyrılmak gibi iki yönlü hareket eden Paşanın ulusal çekirdeği ve kongresinden bir fayda bekleyenler ve Paşanın bugün 'ben, hep ben yaptım' demesi, şeyhin kerameti kendinden menkul' demek olmaktan başka bir şey değildir. 14 Mayıs 1933 tarihli Ankaralının Defteri, Karabekir'i “tarihe ve hakikate karşı saygısızlıkla" suçluyordu. Tartışma iyice sertleşmişti. Millici soruyordu: Acaba Kâzım Karabekir Paşa ne saniyor? Mektubu okuyacak olanlar, aynı zamanda büyük Nutuk'un yedinci sayfasındaki o yazının altını ve üstünü okumayacaklar mı? Okuduktan sonra, tarihi gerçek adı altında aldatılmak istenen kamuoyunun değerlendirmesine sunmayacak mı? Millici, Karabekir Paşa'nın "mugalâta” (yanıltmaca) yaptığını, “Türkiye'nin kurtuluş yolunu, Gazi Mustafa Kemal gibi doğru göremediğini” ileri sürüyordu. Karabekir Paşa, Millici'yi 4., 5. ve 6. mektupları ile yanıtlıyor, 1919 Nisan’ında Trabzon'da Muhafaza-i Hukuk (Hakların Korunması) derneklerinin birleştirilmelerine çalıştığını, bu görüşmeler sırasında direniş kararının "halkın ruhundan kopacak ulusal amaç ve ulus iradeyle” kendisine “emir verilmiş” şeklinde yorumladığını, işgal kuvvetlerine karşı savaşma kararından Erzurum'daki İngiliz kontrol heyetinin haberi olmaması için kongre hazırlıklarını gizli yürüttüklerini anlatıyor ve çeşitli yazışmalardan örnekler veriyordu. Milliyet gazetesi, Karabekir Paşa'nın Millici’nin sorduğu sorulara verdiği yanıtları kapsayan 7. mektubunu da yayın lamadı. Gazete bu mektubun bazı bölümlerinin “uluslararası siyasetimizi ilgilendirdiğini” ileri sürüyordu. (10) Kâzım Karabekir Paşa'nın en son (altıncı) mektubunu 15 Mayıs 1933'te yayınlayan Milliyet gazetesi, 7. mektubunu devletin uluslararası çıkarlarına aykırı bularak yayınlamadı; ama bu mektuptaki konuları 21 Mayıs'ta, “Ermenistan'a saldırı emrini veren, bizzat Mustafa Kemal'dir” diye yayınlamakta bir sakınca görmüyordu. Milliyet'te aynı günlerde Kâzım (Dirik) Paşa, Gaziantep Milletvekili Nuri (Conker) Bey ve Falih Rifki (Atay) Bey'in yanıtları da yayınlandı. Yanıtların en serti de Mustafa Kemal'inkiydi: Akil doktorlarının dikkatini, bu mektubu yazana çekerim. Tartışmanın kesilmesi üzerine Kâzım Karabekir Paşa, hazırlamakta olduğu İstiklal Savaşımızın Esasları adlı kitabı bitirdi, yayıncı Sinan Omur'a verdi. Sinan Omur, Milliyet gazetesindeki tartışmalar sırasında yayınlanan, kitapta da yer alacak belgelerin hangisinin “devletin uluslararası çıkarlarına” aykırı olduğunu öğrenmek istedi. Ancak yanit alamadı. Yayıncı Sinan Omur, kitap basılırken, bir gün zorla Kılıç Ali Bey'e götürüldü. (11). Sonrasını kestirmek güç değildi. Kitabın basılan formaları Topkapı dışındaki çukurlarda yakıldı. 4 Haziran'15 Haziran'a bağlayan gece de Karabekir'in İstanbul Erenköy'deki köşkü, Emniyet Müdürü Fehmi Bey başkanlığındaki bir grup polis tarafından basıldı. Karabekir Paşa ve o gece köşkte kalan Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa, polise ne aradıklarını sordu. Polis, köşkte İstiklal Savaşımızın Esasları'nın yakılmaktan kurtulan baskılarını aramaktaydı._(12) Karabekir Paşa, savcılığa ve en yakın arkadaşı Başbakan İsmet Paşa'ya başvurduysa da bir sonuç alamadı. Yollar artık iyice ayrılmıştı! Kazım Karabekir Anlatıyor Uğur Mumcu Kaynak 9. Celâlettin Arif Bey, son Osmanlı Meclis-i Mebusanının başkanı, ilk TBMM'de Erzurum milletvekili ve TBMM ikinci başkani. 1921'de Roma büyükelçiliğine atandı, bu tarihten sonra yurda dönmedi, 1930 yılında öldü. Hüseyin Avni Bey (Ulaş), ilk TBMM'de Erzurum milletvekili. 1921 Anayasasını hazırlayan komisyonun sekreteri. İkinci Grup olarak bilinen muhalefet grubu liderlerinden... 1923'te milletvekili seçilemeyerek siyaset dışında kaldı, 1945 yılında Ulusal Kalkınma Partisi kurucuları arasına katıldı. 1948 yılında öldü. 10 Bu tartışmalar için bkz. Milliyet gazetesi, 5-21 Mayıs 1933. 11 Kâzım Karabekir, İstiklal Savaşımızın Esasları, s. 190 v.d., Sinan Matbaası Neşriyat Evi, 1933, 1951. 12 Feridun Kandemir, Siyasi Dargınlıklar, s. 73 v.d., c. 5, Ekicigil Yay., 1955
·
496 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.