Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
bir kavram üzerine çalışmanın dersi
içeri giriyorum. ölüm de benim, ölümü düşleyen de. böyle diyordu yanlış hatırlamıyorsam şiirde. yanlış hatırlıyorsam da önemli değil. her neyse. ölümün tastamam önümüzde olduğunu sanmıyorum, bir kısmını yaşadık geçti, geri kalanı ise hayatımızın geri kalanına tebelleş. varlığı muhal olmayana sövemem belki ama ölüm hakkında atıp tutmak da ancak bir ölümlünün hakkıdır diye konuşabilirim. mesela bana kalsa yirmiyi görmemeliyim derdim, bana kalmadı, yirmiyi görünce çok utandım. genç ölenden başkasının ölümünü sahici bulamıyorum çünkü. habil’den bu yana da bulmadım. ilk insan ilk ölmelidir derdim mesela, ölmedi. çoktandır gömmemiştik böyle güzelini dedirten adamlara öykünüyorum. öykünmek kelimesini ilk kez kullanıyor ve habil’i kastetmiyorum. -burada gülüyoruz- hem zaten daha güzeli mümkün olsaydı ilk ölüm gençten taraf olmazdı. ölüm biraz da imkanları vererek gidebilmek, kendinden yani, öyle sandıklarından. bizde ne var ki veriyoruz diye bir soru sorulabilir belki tam da bu anda, sorulursa utanırım. sen de utanmaya yer arıyorsun denebilir yine belki tam şu anda. kabahat, kendi ölümü üzerine hak iddiasında bulunan birine böyle sorular soranda. insan ölünce kendine ölür, kendine gömülür. bu kısmı havalı olmayabilir. ölmek tek başına yapılan bir iştir ama gömülmek öyle değil. bu kısmı havalı işte. mesela nefes almak da böyle, nefesi sen alırsın ancak onu senin için bir başkası üretme zahmetine girdiyse. zaten ölmemeyi ve hatta yaşamayı da anlamlı kılan budur sanıyorum. yaşamayı anlamlı kılan, yaratıcı’nın sana vermediklerini bir başkasına vererek seni gidermesi, gözetmesidir. sana seni telafi ettiği zannını vermesidir. başkasıyla birbirimize bu şekilde bir biyolojik bağlılık içinde olmak çok tercih edilebilir bir durum değil çünkü. fizyoloji anlatacak değilim elbette ama ciğerden ciğere bir yol vardır desem mesela espri yaptığımı düşünürsünüz. zaten ölümün söz konusu olduğu yerde çözülmez kalabilmek de belki ancak ölülerin yapabileceği bir iştir. ben ölü değilim, mûtû kable en temûtû, yine de ölmüş değilim. öldüm diyeni de pek ciddiye almamalıyız zaten. en azından almasak da olur gibime geliyor. gidip de dön emrine rağmen dönemeyenlere boşuna meczup demiyoruz, boşuna demeyeceğim. kalem divaneleri yazmaz hem, onlar kınanmazlar da. insanın kendi ölümü hakkında konuşması başkasının ölümüne benzemiyor, bu yüzden benim ölümüm sizinkinden sahicidir. ben kendimden geçince sizi ardımda bırakırım. siz kendinizden geçince ben ardınızda olmayabilirim ama. zaten söylendiği gibi değildir, ölen ölünce kalan da pek kalmış sayılmaz. çünkü senin cennetin benimkinden tatlı, cehennemin benimkinden çetindir. ölen bir kişinin başında beklemek çok büyük bir iş gibi gelmiştir mesela bu yüzden. son nefese ortak olmanın biraz da ben sana kefilim gibi bir anlamı var. şefaat, gidenin hakkı olduğu için bu kısımda yanlış anlaşılmak istemem. efendimiz ص de son anında sevgili amcası ebu talib’in başında beklemişti deyip geçerim. insanın ölürken yanında birinin olması güzel. bekleyen kişi için değil tabi bunu belirtmek bile saçma. beklemek kötü. bütün beklemekleri toplama imkanımız olsa bir kişinin ölümüne ancak denk düşerdi muhtemelen. öyle uzun. demek istediklerimden çok dememek istediklerimi diyorum, farkındayım. kıyas maal farik yaptığım zannedilmesin. matematik ölüm anında devre dışı kalır demek istemiyorum. demek istediğim şu ki, insan bir şeylerin kendisi için devre dışı kalmak zorunda olduğunu sandığı anlarda çok özel hisseder. kendisi gittiği için bütün düzenin altüst olabileceğini düşünebilen birini rasyonel açıklamalarla bir anda soğuk suya çarpmak ahlaki olmadığı gibi adetullaha da aykırı. insan özel hissetmek üzere programlanmış olabilir, bu yüzden ucbun ilacı bazen ucubdur. tıpkı bazen olmaması gibi. mevzunun imkanı da vacibi de vücûbu da ayrı dert. güzel ama değil mi? hangi derdin dermanısın söyle o derde düşeyim hesabında yani. yemekte mesela en güzel tada erebilmenin imkanı yemeği birileriyle beraber yiyebilmekle mümkün. ölümün bereketsizliği de bu yüzden yalnız olmasında. ölüm bereketsizdir, artık bir kişi eksiğiz. bereketsizdir, yine de beraber ölemeyiz biliyorum. çünkü tek başına yapılan bir işti falan hani. ölüme beraber gidebilseydik şayet tüm bereketsizliğine rağmen bu denli ürkütücü gelmezdi. cezanın şiddetinden kaçmak mümkün değil. hesabı başkasına ödetmek de öyle. mümkün değil. yine de herkes yanında birini, birilerini götürmek ister. son anımızda yanımızda birileri olsun istememizin sebebi biraz da bu sanırım. yalnız ölmekten korkmayan kaç kişi var şunun şurasında? daha doğrusu şu ki: yalnız ölmenin düşüncesinden dahi korkmayan, ürkmeyen? elinde ılık su bardağıyla birileri olsun, birileri dursun. çünkü imkan dahilindeki yalnızlık sanıldığından daha azap verici. her ciddi işte olduğu gibi bu kapı da sonuna kadar açılmadı -biliyorum-. ucundan aralandırıldı, -bunu da-. istiyorum ki bulabildiği o ufacık aralıktan içeri girsin, gidebileceğimiz yere kadar bizimle gelsin. gelse keşke, eşlik etmeli. ölüme eşlik etmek. kefâleten, en uca, bütün sivriliğiyle. benim cennetimin daha tatlı, benim cehennemimin daha çetin olduğunu anlayacağın zamana dek, bütün sivriliğimle. her şeyin iyisi ölümdür biliyorum. bana kalsa değil demeliydim, bana kalmadı. bütün sivriliğimle. * dışarı çıkıyorum. geliyor musun? youtube.com/watch?v=-O8-JEn...
Ölüm Kitabı
Ölüm KitabıKaan H. Ökten · Agora Kitaplığı · 201761 okunma
··
1.821 görüntüleme
Avdet okurunun profil resmi
ölümün çok fazla yüzü oluşu üzerine, kendi kendini yalanlayan bazı iddialar. yoksa başkalarının ölümüyle mi başlıyordu hayatımız? youtube.com/watch?v=q_ViTF9...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.