Çok beğendiğim, beni şaşırtan ve sindirmek için zamana ihtiyaç duyduğum kitaplardan nasıl bahsedeceğimi pek bilemem. Fakat öyle çok sevdim ki Yalan'ı bir iki kelam etmeden geçemeyeceğim.
Sözün yazıdan önce var olduğu bilinen bir gerçektir. Peki birisi çıkıp bunu tersinin de geçerli olabileceğini söylese inanır mısınız? Peki bu sav, ne kadar tutarlı gerekçelerle savunulabilir? Tahsin Yücel, dil hakkında hiç düşünmediğim yerlere götürüyor beni. Dilin felsefesi bir kurgu içinde, anlaşılır bir biçimde, üstüne üstlük güzel bir edebiyat şöleniyle işlenebilir mi? Pek de güzel işlenmiş.
Bir ülkenin aydın diye adlandırılan insanları neye göre belirlenir? Kocaman bir topluluk kocaman bir yalana bile isteye inanabilir mi? Yalan, dil felsefesinin yanında çok iyi bir toplum eleştirisi kitabıdır bana göre. Tahsin Yücel, insanların bilinçsizce nasıl hareket edebildiğini ve bunu pek güvendikleri akıllarını dayanak alarak yaptıklarını gösterdikçe, zihnimde Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde çizdiği resim belirdi ve buna benzer bir tat aldım.
Ah canım kitap. Bununla da kalmıyor, aynı zamanda çok gerçek karakterler oluşturarak okuyucuyu kurguya hapsediyor. Bireysel varoluş karmaşasının yarattığı eylemsizlik halinden tutun da bir Anadolu insanın davranışlarına kadar her ince detayı düşünülmüş, ilmek ilmek işlenmiş. Ana karakterin (Yusuf Aksu) haricinde öyle bir karakter var ki, unutamayacağım roman kahramanlarından biri olacağına eminim: Erkek Cemile. Bana göre İnce Memed'in Hürü Anası ne ise, Yusuf Aksu'nun Erkek Cemile'si odur. Birebir aynı minvalde olmasa dahi, keskin tavırları doğrultusunda yarattığı değişimler birbirine çok paraleldir.
Yaptığım göndermelerden anlaşılmıştır belki, Yalan'da Türk Edebiyatı'nın pek güzide eserlerinin harmanlanışını ve bunu yazarın kendine has kalemiyle ortaya koyuşunu okudum. Bundan sebep pek sevdim.
İyi okumalar.