Gönderi

kaç türlü Atatürk, kaç türlü Atatürkçülük
Şimdi bak! Atatürkçü yazarlarımız veya siyasilerimiz, CHP' olmayan siyasileri veya yazarçizerleri hikâye anlatmakla suçluyorlar. Yani onların doğru konuşmadıklarını, gerçekleri sakladıklarını, bize hikâye anlattıklarını, ikiyüzlü davrandıklarını göstermeye çalışıyorlar. Sonra siyasette örnek olarak Atatürk'ü ileri sürüyorlar. Yani demek istiyorlar ki: - "Atatürk dosdoğru bir adamdı. Neye inanırsa onu söylerdi. Konuşmalarında kat'iyyen zikzaklar olmazdı. Şimdi başımıza ne bela geliyorsa hep ikiyüzlü politikacılardan geliyor. Ah Atatürk! Ah müstesna insan! Ah en büyük devlet adamı..." diyerek söze başlı yorlar. Bugünlerde Samet Ağaoğlu'nun Kuva-yı Milliye Ruhu isimli kitabını okuyorum. Okudun mu o kitabı sen? - Okumadım ağabey! - Önemli bir kitaptır. Birinci Türkiye Millet Meclisi'nin asaletini Samet Ağaoğlu güzel anlatmış. Bak şimdi, sana bu kitabın "Haki miyet Milletindir!" bölümünün ilk sayfasını okuyorum. TBMM Re isi Mustafa Kemal imzasıyla Meclis'in 18 Eylül 1921 tarihli toplan tısında, hükümetin aşağıdaki beyannamesi okunuyor. Şöyle: Büyük Millet Meclisi Reisliğine, Vekiller heyetinin siyasî, içtimaî, idarî, askerî görüşlerini hūlasa eden ve idari teşkilât hakkındaki kararlarını gösteren programını Büyük Millet Meclisine takdim ediyorum. Bu esaslara dayanarak tanzimi lâzım gelen kanun tasarılarının da yakında takdim oluna cağı arz olunur. BMM Reisi Mustafa Kemal Bak şimdi, 1921 yılındaki hükümetin maksadının birinci mad desi aynen şöyle: "1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli hudut içinde, hayat ve istiklâlini temin ve Hilafet ve Saltanat makamını kurtarmak yemini ile teşekkül etmiştir!" Açıkça görüldüğü gibi Mustafa Kemal de dâhil olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün üyeleri hem milli hudutlarımız içinde istiklâlimizi kazanmak hem de saltanat ve hilafet makamını düşman esaretinden kurtarmak için yemin etmişlerdir. Ben, Mustafa Kemal Paşa'nın BMM'nin açılmasından önce ve sonra belki kırk yerde yaptığı konuşmalarda ve kırk yere çektiği telgraflarda hep "Padişah efendimizin ve halifemizin düşman esaretinden kurtulması için mücadeleye atıldığına" dair yazılı ve sözlü beyanlarını okudum. Peki, sonra ne oldu? Mustafa Kemal Paşa saltanatı da hilafeti de tamamen ortadan kaldırmadı mı? - Vahdeddin, kendi iradesiyle Türkiye'yi terk edip kaçtı ama... - Vahdeddin, bizim resmî tarihlerimizin yazdığı gibi kat'iyyen vatan haini değildi. Ordularımızı, Birinci Dünya Savaşı'na da o sokmadı. Savaşa girdiğimizde padişah Sultan Reşad idi. Bizi savaşa, İttihat ve Terakki Partisi'nin delifişek paşaları soktular. Vahdeddin, padişah olduktan iki ay sonra savaş bitti. Vahdeddin, Mondros Anlaşması'nı da imzalamadı Sevr Anlaşması'nı da! Onun en büyük yanlışı, hatta suçu bir İngiliz gemisine binerek vatanı terk etmesidir. Vatanı terk etmeyen halifeyi ve hanedan mensuplarını Atatürk apar topar Türkiye dışına sürdürmedi mi? Vahdeddin gitmemiş olsaydı onu da halife gibi ya yurt dışına çıkarırlardı veya bir kurşunla öldürebilirlerdi. Keşke Vahdeddin, İttihat ve Terakki'nin deli dolu yüzbaşısı Yakup Cemil gibi biri tarafından öldürülseydi; ama yurt dışına çıkmasaydı! Başta Vahdeddin olmak üzere bütün hanedan mensuplarının yurt dışına sürülmeleri öyle büyük, öyle dehşetli bir felakettir ki kırk roman yazılsa bile anlatılamaz. Düşünebiliyor musun? Türkiye'de padişahlar sülâlesinden gelen, saraylarda yaşayan kimseler yurt dışında mezarlık bekçiliği filân yapmışlardır. Vahdeddin yurt dışına çıkarken cebine hazine dairesinden bir altın yüzük koymamıştı. İtalya'da borç içinde yaşadı. Öldüğü zaman italyan esnafı padişahin ölüsüne haciz koydurdu. Ceset kokmaya başladı Sonra onun yakınları cesedini gizlice kaçırdılar. Türkiye'ye kabul edilmeyen cenazesi Suriye'de toprağa verildi. Yakıştı mı bu bize? Ben, Atatürk'ü anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Atatürk'u örnek bir siyasetçi olarak gösteriyorlar ve "Atatürk yanlış yapmazdi!" diyorlar. Yahu Atatürk de bir insandır ve siyasetçidir. Atatürk niçin yanlış yapmasın? "Yapmaz, yapmadı!" diyenlere bende soruyorum: - 19 Mayıs 1919'dan 23 Nisan 1920 tarihine kadar her zaman her yerde, padişahı ve halifeyi düşman esaretinden kurtarmak için ortaya atıldığını söyleyen Mustafa Kemal, sonra birdenbire neden ağız değiştirdi? Yani Cumhuriyet'in ilânına kadar iyi olan, vatansever olan, düşman elinden kurtarılması gereken padişah ve halife birdenbire nasıl hain oldular? Haydi, sana bir soru daha: - Falih Rıfkı Atay'ın çok mühim bir eseri var: Çankaya! Okudun mu onu sen? - Okumadım ağabey! Mutlaka oku! Önemli ve değerli bir kitaptır. Falih Rifki Atay, Atatürk'e aşk derecesinde bağlı biri. Atatürk'ün Meclis'e soktuğu milletvekili. CHP'nin yayın organı olan Ulus'ta yıllarca başmakale yazan adam.Falih Rıfkı Atay, bizzat Atatürk'ün kendisine anlattığı çok önemli bir hatırayı Çankaya'da yazıyor. Oku Çankaya'yı göreceksin. Atatürk, Falih Rıfkı'ya diyor ki: "Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahdeddin'le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Salonun Boğaziçi'ne açılan penceresinde gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerin de düşman zırhlıları. Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı'na doğrulmuş. Vahdeddin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: - Paşa! Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. Tarihe geçmiştir. Bunları unutun! Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa! Paşa! Devleti kurtarabilirsin! - Merak buyurmayın efendimiz, dedim. Nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. Bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım! - Muvaffak ol hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra huzu rundan çıktım. Naci Paşa, padişahın yaveri fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak, muhafaza içinde bir şey tutuyordu. - Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası, dedi. Kapağının üzerinde, Vahdeddin'in inisiyalleri -isminin baş harfleri- işlenmiş bir saatti. Peki, teşekkür ederim dedim." Şimdi burada, bizzat Atatürk'ün ifadesiyle karşımıza vatanperver bir padişah çıkıyor. Atatürk'le diz dize yakın oturan, Atatürk'ün yaptıklarını öven ve Atatürk'ten devletimizin düşman esaretinden kurtarılmasını isteyen bir Vahdeddin... Mustafa Kemal'e bir altın saat hediye eden bir Vahdeddin... Ama bak şimdi: Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışını anlatan resmî tarihlerimizin yazdıkları külliyen yanlıştır, yalandır. Evvela Mustafa Kemal Samsun'a gizlice gitmedi. Padişahın fermanıyla yola çıktı. Tek başına gitmedi. 18 kurmay arkadaşıyla birlikte hareket etti. Pusulası olmayan bir gemiyle yola koyulmadı. Zamanın en iyi gemilerinden birine bindirildi. Hatta Samsun'da, gemiden indiği zaman bazı yerlere yayan gitmemesi için geminin ambarına bir de güzel bir kısrak çekildi. Mustafa Kemal Paşa'nın 18 kurmay subayla birlikte Samsun'a gideceği, devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi'deki padişah fermanıyla da ortadır. Peki, şimdi nasıl oluyor da bu Vahdeddin vatan haini oluyor? Bu nasıl iştir? Mustafa Kemal Paşa Nutuk isimli eserinin birinci cildinin, birinci sayfasında Vahdeddin'i "vatana ihanet"le suçluyor. Şimdi biz neye inanacağız? Atatürk'ün Nutuk isimli eserinin birinci sayfasında aynen şu cümleleri okuyoruz: "1919 yılı Mayıs ayının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Umumi durum ve manzara: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Harb'in uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde... Milleti ve memleketi Dünya Savaşı'na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve Hilafet makamında bulunan Vahdeddin soysuzlaşmış, şahsımı ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta..." Şimdi biz Atatürk'ün hangi açıklamasına inanacağız?
Sayfa 107Kitabı okudu
··
299 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.