Gönderi

Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı - daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi. Her şeyin bir şekilde kendi kendine yoluna gireceğine karar vermişti. Tam orada bir nokta olan C noktasında yaşayan insanlarsa sık sık şunu merak ederdi: A noktasında ne var ki bunca insan B noktasından oraya gitmek için can atıyor ve B noktasında ne var ki bunca insan A noktasından orya gitmek için can atıyor? Çoğu kez insanların hangi lanet olası yerde olmak istediklerine kesin bir karar verip bu duruma bir son vermelerini dilerlerdi. “Bana kalsa, ona Dünya’nın sonu gelene kadar güvenirdim.” "Bugün yanlış bir şey mi yaptım," dedi, "Yoksa dünya hep böyleydi de ben mi bunu fark edemeyecek kadar içime kapanmıştım?" Adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir Perşembe günü, Rickmansworth'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. Panik, çılgınca bir kaçış paniği filizlendi, ama kaçacak yer yoktu. Kusura bakmayın ama çevrenizde olanlarla ilgilenmeye zahmet etmiyorsanız, bu sizin sorununuz. "Hiç ışık yok. Karanlık, hiç ışık yok." Ford Prefect’in insanlar hakkında anlamakta en çok güçlük çektiği şeylerden biri “Güzel bir gün,” “Çok uzun boylusun,” veya “Ah canım, otuz metrelik bir kuyuya düşmüş gibisin, iyi misin? gibi ayan beyan ortadaki şeyleri söze döküp yineleme alışkanlıklarıydı. İlk başlarda Ford bu tuhaf davranışı açıklamak için bir kuram geliştirmişti. İnsanlar dudaklarını çalıştırmazlarsa, diye düşünmüştü, belki de dudakları kilitleniyordur. Birkaç aylık bir irdeleme ve gözlem döneminden sonra bu kuramı yerine bir yenisini koyarak terk etti. Dudaklarını çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra bu kuramı da çok katı olduğu için terk etti ve insanları ne olursa olsun sevdiğine karar verdi ama bilmedikleri şeylerin çokluğu da her zaman umutsuzca endişelendirdi onu. "Ford," diye ısrar etti Arthur, "sana aptalca bir soru gibi gelir mi bilmem, ama benim burada işim ne?" "Bunun cevabını biliyorsun," dedi Ford. "Seni Yerküre'den kurtardım." "Peki Yerküre'ye ne oldu?" "Ha. Yok edildi." "Öyle mi," dedi Arthur sakin bir ifadeyle. "Evet. Buharlaşıp uzaya karıştı ." "Bak," dedi Arthur, "bu biraz keyfimi kaçırdı." Kısa süre önce mutsuz bir gönül ilişkisi yaşadım ve o nedenle başkalarının iyi vakit geçirmesi için bir neden göremiyorum. Mesaj sona ermiştir. “Bu akıl yürütmenin aslı şöyledir: 'Var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum’, der Tanrı, ‘çünkü kanıt inancı reddeder ve inanç olmadan ben hiçbir şeyim? ‘Ama, ’ der insan, ‘Babilbalığı bir çıkmaz sokak, değil mi? Rastlantı sonucu evrimleşmiş olamaz. Senin varlığının bir kanıtıdır, öyleyse, kendi söylemine göre yoksun. “Ölmek istemiyorum şimdi!” diye bağırdı. “Hâlâ başım ağrıyor! Cennete başım ağrırken gidemem, (...) Cennet'e baş ağrısıyla gitmek istemiyorum, bütün aksiliğim üstümde olacak ve Cennet'in tadını çıkaramayacağım! “Delirmek için güzel bir gün.” “Evet,” dedi yanlarından geçen bir manyak. "Özür dilerim, yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordu Marvin, ayaklarını dikkatsizce sürüyerek. "Nefes aldığım için beni affedin. Aslında bunu hiç yapmam, bu yüzden bunu söyleme zahmetine ni- çin girdiğimi de bilmiyorum. Ah Tanrım, öyle mutsuzum ki. İşte kendinden memnun kapılardan biri daha. Hayat! Sakın bana hayattan bahsetmeyin." "tam da hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor." Kendini bildi bileli tam olarak ifade edemediği ve içini kemiren bir orada olmama hissinden çok çekmişti. İşin içinde periler olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu göremez miydi insan? Fırtınada yürürken… Dik tut başını… Ve sakın korkma karanlıktan! Fırtınanın sonunda… Altın bir gökyüzü vardır… Ve tarla kuşlarının tatlı, gümüş şarkısı… Rüzgârda yürümeye devam et… Yağmurda yürümeye devam et. Düşlerin fırlatılıp atılsa ve yerle bir olsa bile… Yürümeye devam et, yüreğinde umutla yürü… Ve asla yalnız yürümeyeceksin… Asla yalnız yürümeyeceksin! Sizin seviyenize inerek düşünmeye çalışmaktan başım çatlayacak neredeyse. "Hayat," dedi Marvin kederli bir sesle, "ondan ister tiksinin ister görmezden gelin, yine de onu sevemezsiniz." “Ne aradığımı bilmiyorum.” “Neden?” “Çünkü… çünkü… ne aradığımı bilirsem onu arayamam.” "Ne, delirdin mi sen?" "Bu henüz eleyemediğim bir seçenek," dedi Zaphod sessizce. "Kendim hakkında, aklımın şu anki koşullar altında kavrayabildiği kadar şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil." Sonsuzluk dümdüz ve sıkıcı görünür. Geceleyin gökyüzüne bakmak sonsuzluğa bakmaktır. Mesafe anlaşılamaz ve bu nedenle de anlamsızdır. "Lanet olsun," dedi Majikthise, " işte ben buna düşünme derim. Hey, Vroomfondel, biz neden hiç böyle şeyler düşünmüyoruz?" "Bilmiyorum," dedi Vroomfondel huşu içinde bir fısıltıyla, "herhalde beyinlerimiz çok fazla eğitilmiş olmalı, Majikthise." "pekala" dedi derin düşünce "büyük sorunun cevabı ..." "evet ...!" "hayat, evren ve her şeye dair ..." dedi derin düşünce. "evet ...!" " cevabı ..." dedi derin düşünce ve durakladı. "evet ...!" "cevabı ..." "evet ...!!! ...?" "kırk iki," dedi derin düşünce sonsuz bir ihtişam ve sakinlikle. “Dürüst olmak gerekirse, bence sorun sizin tam olarak ne sorduğunuzu hiçbir zaman bilmemiş olmanız.” … “Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğiniz zaman, cevabın ne anlama geldiğini de anlayacaksınız.” "hay sıçayım," dedi, başka birinin düşünü göstermek için mi kendi kusursuz rüyamdan uyandırdın beni." “Peki, ama nasılsın metal adam?” dedi Ford. “Büyük bir bunalımdayım.” “Neden?” “Bilmiyorum ki,” dedi Marvin, “orada hiç bulunmadım.” “Neden,” dedi Ford, onun yanına çömelip soğuktan titreyerek, sonra “neden yerde yüzüstü yatıyorsun?” diye ekledi. “Bu çok etkili bir perişan olma yöntemi,” dedi Marvin. "Basit. Çok sıkıldım ve bunaldım. Gidip kendimi onun dışındaki bilgisayar girişine bağladım. Sonra bilgisayarla uzun uzun konuştum, ona kendi Evren görüşümü anlattım," dedi Marvin. "Sonra ne oldu?" diye üsteledi Ford. "İntihar etti" Birinin benden nefret etmeye başlaması için onunla konuşmam yeterli. Vogon muhafız : "Bağırmayan ve insanları itip kakmayan subaylar için genelde boş kadro bulunmaz. Kendisi Evrendeki düşüncelerden biri, Evren ise kendisinin bir düşüncesiymiş gibi gelmişti. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Şiir yazıyorum çünkü acımasız kalpsiz dış görünüşümün altında sevilmek istenen bir ben var. Eğer etrafta benim egomdan daha önemli bir şey varsa, derhal yakalanıp vurulmasını istiyorum... "Ama her zaman için ben mutlu olmayı, gerçeğe uygun olmaya yeğlerim." Bütün her şey gibi, bu da gösteriş için yapılmıştı. Benim mutlu olma kapasitemi diye ekledi, içindeki kibritleri bile çıkarmadan bir kibrit kutusuna sığdırmak mümkündür. Görünüşe göre kendime sırlarımın hiçbirini öğrenme izni vermiyorum. Kulağa hoş gelen bir şeyler gerekli bize “Işığın adeta yüzdüğü her şafak vaktinde büyülü bir olasılık anı vardır. Yaratılış tam o sırada nefesini tutmuştur.” "Zaman bir yanılsamadır. Hele öğle vakti iki misli yanılsamadır." ‘’hayatım boyunca dünyada bir şeylerin, büyük, hatta uğursuz bir şeylerin döndüğüne, ama hiç kimsenin bana bir şey söylemediğine dair tuhaf ve açıklanamaz bir his vardı içimde. ‘’ + Keşke gençken annemi dinleseydim diyorum. - Neden, ne derdi ki sana? + Bilmem, hiç dinlemedim ki.
·
567 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.