Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Boş Verebilmek
Hayatın komedileri bitmediği gibi Bizim Kızla da komedilerimiz bitmeyecek gibi. Bizim kızın sınıfına bu yıl öğrenme güçlüğü yaşayan Muaz adında bir çocuk nakil geldi. Harfleri dahi tanıyamadığı için geçici olarak 1. Sınıfa gönderildi. Yeni sınıfında da huzursuzluk çıkarınca 1. Sınıf öğretmeni ona; istersen seni Eski Hocanın sınıfına göndereyim deyince. İşte o an Muaz benim aylardır bizim kıza yapamadığımı yaptı ve hepimizi şaşırttı. Ben ise kıskançlık ve hayranlıkla ona baktım. O an bizim Muaz elini yukarıya doğru sirkeleyerek ve yüzünü buruşturarak: "Boş ver O Hocayı ya" dedi. Akademik bilgiler yönünde öğrenmekte güçlük çekse de daha şimdiden hayattan çok şey öğrenmişti Muaz: "Boşver demeyi ve boşvermeyi" Zaten hayat, bazen gözümüzde büyüttüğümüz kişileri sadece boşvermemiz kadar küçük değiller midir? Çünkü bir şeyin/kişinin büyüklüğü ve önemi sizin ona arzettiğiniz önem ve değer kadardır. Ama malesef ki kişiler arası iletişimimizin bozukluluklarından dolayı kendimizi bir türlü bir birey olarak kendi kendimize kabul ettiremiyoruz. Bu da kendimizden bir parça gördüğümüz kişilere gerektiğinden fazla değer vermeye hatta bağlanmaya sebep olabiliyor. Kişiler arası bu iletişim sorunları sebeplerine bakarsak da sebeplerinden çoğu çocukluğumuzda yaşadığımız aile ve çevrede bir birey olarak değer görmememizin bilinçaltımıza işemesine iner. Bazen de yetişkinlik sürecimizde yaşadığımız hayal kırıklıkların, acı dolu anıların, aldığımız yaraların üzerimizdeki etkileridir. Eğerki kangren bir çevrede ve ilgisiz bir ailede büyüdüysek bu tür olumsuz davranışları sergilememiz olağandır. İşte ortada bir sebep yokken bizi üzen kişileri ancak iş işten geçtikten sonra anlıyoruz. Sonrasında da anlıyoruz ki insanların asıl kavgaları bizimle değilmiş. Bu kavga sevilmemiş çocuklukları, değer görmemiş benlikleri ve saygı görmemiş kişilikleriyleymiş. Yani kavganın asıl muhattabı öznenin kendisidir. Ama birey kendi öznesine gücü yetmediği için bize yani nesneye saldırır. Tabi acısı da bizden çıkacaktır. Bu durumdan kurtulmanın tek çaresi bireyin kendi özü ile yüzleşmesidir. Ne zamanki bireysel benliğimizi farkına varıp , bireysel varoluşumuzu keşfedersek, işte o zaman düzelteceğiz. O da ancak kısmen. :-) İşte geldik asıl zor kısma. Bir Muaz olamamaya. Peki bir Muaz gibi önemsemediğimiz veya bizi kırıp, üzen kişileri boş veremiyorsak ne yapacağız? İddia edildiği gibi afffetmek büyüklüktür deyip affetmek mi gerek yoksa affetmeyip ( belki bu onun umurunda bile değildir ) hem onu hem de kendine eziyet mi etmek gerek. Bu durumu akıl ve mantığımla düşününce gururumdan kızıyorum, merhamet ve duygusal yönümle düşününce de acıyorum. Bu ikilem ile yıllarca savaşıp hep merhamet yönümle davrandım. Bunu önceki yaşlarımda kolayca yapabiliyorken bunu şimdi yapamıyorum. Çünkü herşeyden önce kendimi affedemiyorum. Meğerse başkalarının bize karşı işlediği hataları affetmek kolaymış, zor olan insanın kendi kişiliğine karşı işlediği hataları effetmekmiş. O yüzden siz de affetmeyin! Varsın gururlu ve zalim desinler! Varsın kibirli ve kötü desinler! Varsın katı yürekli desinler! Ama siz, sizin kişiliğinizi, özsaygınızı ve yüreğinizi inciten kişileri affetmeyin. Onlar sizin incineceğinizi düşünmeden zalimlik, kötülük, saygısızlık edince sorun yoktu ama siz affetmeyince mi zalim ve kötü oluyorsunuz. Yok öyle Ahmet Kaya gibi " Sen de ihanet gülüm ben de matem kalacak" deyip gitmek... :-) Ah Muaz! Sen yaptığın davranışın sadece basit bir boşvermişlikten ibaret olduğunu sanarken, bu özelliğin nasıl zor bir beceri olduğunu bir bilebilseydin. Anlatmaya çalıştığım duygu ve düşüncelerim de en az Bizim Kızın kafası kadar karışık olduğu için telefondan ancak bu kadar yazabiliyorum. Komediye gülüp geçiyorum. :-)
·
185 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.