Gönderi

256 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Hala "En Az 3 Çocuk" Demeye Devam Mı?
(Ön not: Bu kitabın da içerisinde yer aldığı eylül ayına ait okumalarımı yorumladığım videomu izlemek isterseniz şu linke tıklayabilirsiniz: youtube.com/watch?v=G4D9Cme...) İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 61. kitap Harry Harrison'ın "Make Room! Make Room!" adıyla yazdığı, Türkçe'ye ise "Yer Açın! Yer Açın!" olarak çevrilen bu distopik eseri oldu. Kitabın türünün distopya olduğunu daha incelemenin hemen başında belirtmişken, kitapta işlenen ana konunun ise dünyadaki nüfus artış problemi olduğunu peşinen söylemek isterim. Çünkü bu incelemede dünyadaki nüfus artış problemini - yazarın da değindiği noktalar üzerinden - biraz konuşmak istiyorum. Sizlerin de bu konudaki görüşlerini şimdiden merak ediyorum. Öncelikle şu paylaştığım linki yeni bir sekmede açın lütfen. (Link: worldometers.info/tr) Çünkü ona inceleme boyunca çok ihtiyacımız olacak. Linke tıkladığınızda karşınıza çıkan verilerde ilk olarak dünya nüfusunun her geçen saniye nasıl arttığına dikkat etmenizi istiyorum. Kısaca özetlemek gerekirse, her geçen gün dünyadan 1 kişi göçüp giderken onun yerine 3 kişi eklenmektedir. Peki dünyadaki nüfus artışının olumsuz etkileri nelerdir? 1- Kişi başına düşen milli gelirde azalma meydana gelir, tüketim artmasına rağmen tasarruf azalır, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak zorlaşır. Dolayısıyla "pastadan payımıza düşen miktar" her geçen gün azalır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir diğer husus ise, dünyanın büyük çoğunluğu fakirleşirken, küçük bir kısmı ise acayip bir şekilde zenginleşir. Böylece orta sınıf neredeyse ortadan kalkar. Paylaştığım linkte "Gıda" bölümüne bakarsanız, her geçen saniye dünyadaki aç insan sayısının ve açlıktan ölen insan sayısının arttığını; bununla paralel bir şekilde ise, dünyadaki obez insan sayısının ve aşırı kilolu insan sayısının da arttığını göreceksiniz. 2- İnsan sayısının artması, yeni iş kolları ortaya çıkarır; ancak teknolojik gelişmeler neticesinde insana duyulan ihtiyaç azaldığından iş bulma imkanı zorlaşır. Bununla birlikte, nüfusun artması sebebiyle ihtiyaç daha fazla olacağından ihracat azalmaya, ithalat artmaya başlar. Paylaştığım linkteki "Kamu ve Ekonomiler" ile "Toplum ve Medya" bölümlerine bakarsanız artan üretimlerin pek de insan ürünü olmadığını göreceksiniz. 3- Nüfusun artması konut sıkıntısını doğurur, gecekondulaşmayı artırır, sokaktaki insan sayısını artırır ve göçler meydana gelir. İncelemenin hemen başında kitabın orijinal isminin "Make Room! Make Room!" olduğunu belirtmiştim. Her ne kadar "make" ve "room" kelimeleri birlikte kullanıldığında "yer açmak" anlamına geliyor olsa da kelimeleri ayrı ayrı düşündüğümüzde "make" kelimesinin "yapmak" anlamına, "room" kelimesinin ise "oda" anlamına geldiğini belirtmeliyim... Göçlerden bahsetmişken, bugün Amerika'nın ve gelişmiş diğer ülkelerin en büyük problemlerinden birinin engellenemeyen göçler olduğunu da belirtmek gerekir. Bugün dünyada bazı ülkeler ise nedensiz ve anlamsız bir şekilde, nüfus artışına ve göç alımına teşvik kampanyaları yapmaktadır. O ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söylememe gerek yok sanırım. 4- Çevre kirlilikleri artar, küresel ısınma artar, ormanlar azalır ve temiz ürüne ulaşmak imkansızlaşır. Paylaştığım linkteki "Çevre" bölümüne bakarsanız, hektar hektar yok olan orman alanlarını, erozyonun yok ettiği alanları, çölleşen toprak alanını ve endüstriyel zararlı atıkların kaç ton olduğunu göreceksiniz. 5- Tüm hizmetler durma noktasına gelir, eğitim ve sağlık hizmetlerinde aksamalar meydana gelmeye başlar ve salgın hastalıklar artar. Paylaştığım linkteki "Sağlık" bölümüne bakarsanız, insanların nasıl her saniye daha çok hastalandıklarını göreceksiniz. 6- Ulusal gelirin büyük bir bölümü ülke nüfusuna harcanmak zorunda kalır ve bu da kalkınma hızının düşmesini etkiler. Nüfusu hızla artan Türkiye için bu madde geçerli değil sanırım. Çünkü halktan biri olarak ulusal gelirin büyük bir bölümünün bize harcandığını hiç düşünmüyorum. İşte kitapta da tam olarak böyle bir dünya tasvir edilmiş. Nüfusun son derece arttığı, insanların sefil bir hayata mahkum edildiği,temel ihtiyaçların karşılanamaz hale geldiği, küresel ısınmanın had safhaya çıktığı, sadece zengin/elit bir kesimin bolluk içinde yaşadığı bir dünyadır kitaptaki. Tam anlamıyla bir distopya... Okurken birçok yerde ruhumun bunaldığını, nefesimin daraldığını hissettim... Harry Harrison, bu eserini 1966’da kaleme almış ve kitapta 1999 yılının New York'unu hayal ederek öngörülerini aktarmış. Elbette kitabı Amerika ile ya da New York ile sınırlı şekilde düşünmek son derece yanlış bir hareket olur. Kitap bir gelecek tasviridir ve dünyanın geleceği tasvir edilmiştir. 1999 yılı yazarın tasvir ettiği gibi bir yıl olmadı ama hızlı bir şekilde yazarın gerçekçi distopyasına doğru sürüklendiğimizi vurgulamak isterim. Bu noktada bir bilgi daha vermek isterim: Yer Açın! Yer Açın! aşırı nüfus artışını konu edinen ilk eser olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle de oldukça değerlidir. Kitabın ana kahramanı, bir polis olan Andy Rusch'tır. Dönemin zenginlerinden biri olan Mike O’Brien'ın bir hırsız tarafından öldürülmesiyle Andy Rusch bu davaya atanır ve olaylar birbiri ardına akmaya başlar. Fakat burada önemli olanın, olaylardan ziyade bir gelecek tasviri olduğunu tekrar belirtmeliyim. Kitabın ayrıca "Green Soylent" adıyla 1973 yılında, sinemaya uyarlanan bir versiyonu da var. Kitapla film arasında bağlantı var gibi görünse de yapıtların gelişme ve varılan sonuçlar bakımından birbirinden farklılıkları olduğu için filmin kitabı tam olarak yansıtmadığını söylemek lazım. Fakat filmin de kitap okunduktan sonra seyredilmesini tavsiye ederim. Distopya, benim çok sevdiğim bir tür ve okuduğum her yeni distopyada yazarların hayal güçlerine hayran oluyorum. Çok da fazla uzatmadan en sevdiğim distopyaların arasına giren bu eseri okumanızı tavsiye ederken herkese "En az 3 çocuk!" tavsiyesinde de bulunarak, keyifli okumalar dilerim.
Yer Açın! Yer Açın!
Yer Açın! Yer Açın!Harry Harrison · İthaki Yayınları · 2021304 okunma
··
10,3bin görüntüleme
Miss Nobody okurunun profil resmi
Toplumsal sorunlara ışık tutan kitaplara ve toplum için sanat yapan sanatçılara saygı duyuyorum. Sanırım nüfus problemi, coronavirüs ölümlerinden sonra daha çok gündeme geldi ve virüsün, nüfusu azaltmak için üretildiği teorileri bu yüzden popüler oldu. Bizim gibi kişi başına düşen milli gelirin az olduğu ülkelerde çok çocuk yapmak ve yapılmasını teşvik etmek deliliktir. Üstelik biz son zamanlarda çokça göç alan ve göçmenlere nüfus planlaması yapmayan, dolayısıyla hem doğal hem de doğal olmayan yollardan nüfusu artan bir memleketiz. Başta biz sonrasında tüm dünya için tehlike arz eden bir durum bu. Umarım sonumuz iyi olur.
1 önceki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Katılıyorum. Çok teşekkür ederim, beğenmene sevindim :) Hemen düzeltelim. Lütfen gösterir misin?
AkilliBidik okurunun profil resmi
Sorun nüfus artışı mı, adaletsiz gelir dağılımı mı, yoksa ikisinin bir bileşkesi mi; bence tartışılır. Ancak tıptaki gelişmeler ile de ömrün uzamasının etkisi ile dünya nüfusu gerçekten de görülmemiş bir hızla artıyor, teknolojinin ilerlemesi ile de insan gücüne dayalı iş giderek azalıyor. Gelecekte neler olacak, ben de çok merak ediyorum. Bu da ilginç bir distopya olabilir, aldım listeme... Kaleminize sağlık...
Semih Doğan okurunun profil resmi
Elbette, ikisi de demek doğru olur. Çünkü aç insan sayısı artarken obez insan sayısı da artıyor. Bu da adaletsizliği gözler önüne seriyor. Teşekkür ederim. Seveceğinizi düşünüyorum. Keyifli okumalar dilerim…
Talebe okurunun profil resmi
Sorunun kaynağının tek başına nüfusun artması olarak görülmesini doğru bulmuyorum. İnsanların insanca bir hayat sürmesiyle zaten tüm sorunlar ortadan kalkar. Az ama aşırı zengin olan kısmın geride kalan diğer insanlara güç bir yaşamı reva görmeleri yeni doğan çocukların değil, bizzat o kesimin problemidir. Şayet artan nüfus güzel bir eğitim alırsa, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek isterse tükettiğinden (ithalat) çok daha fazlasını üretebilir (ihracat). Adaletsizlik ortamını oluşturan da nüfusun artışı değil. Ne de olsa cihan tüm insanlığa yeter herkes insan olabilse. Birileri cebinin içine kara delik diktirirse olur adaletsizlik. İş sahasının azalmasına gelince, teknoloji buna sebep olmuşsa sorun nüfusta mı yoksa yine az ama aşırı zengin kesimin sürekli piyasaya sürdüğü geride kalan insanların nasıl bir hayat sürdüğünün umursanmadığı teknolojik gelişmeler midir? Bu teknolojik ürünlerin hammaddesi için nereler nasıl sömürülüyor güzelce öğrenmek gerekir öncelikle. Ayrıca teknoloji günümüzde ölüm yaşının ilerlemesine neden olmuştur. Her ne kadar kolaylık sağlasa da teknolojinin karanlık tarafı güzel tarafını yer bitirir. Nüfus bir ülke için varlığını devam ettirebilmenin öncelikli ihtiyaçlarından biridir. Hele ki genç ve nitelikli nüfus. Bunun günümüzde nitelikli olmayışı ülkenin nüfusa olan ihtiyacını reddetmemizi gerektirmez. Tamam, fazlası illaki zarar Çin patlamak üzere. Ama unutulmamalıdır ki Avrupa ülkeleri de şu an genç nüfusu arttırmak için çabalamaktadır. Fakir ülkelerin çok çocuk yapması olayı derinine inince çok ince boyutları olan bir meseledir. Açlıktan sürekli nüfus kaybeden bir ülke kendi varlığını devam ettirebilmek, güç işlerde daha fazla çalışabilme ihtimali olan evlat yetiştirmek vb. niyetleriyle çocuk yapmalıdır. Dediklerinizin hepsini reddediyor değilim ancak çok fazlasını da kabul ettiğim söylenemez. Temizlik ve sağlık kurallarına riayet edildiği müddetçe de salgın hastalıkların önüne geçilebilir. Nüfusu az olsa bile temizlik hassasiyeti olmayan bir yerde hastalıklar çeşit çeşit zuhur edebilir. Mesela Çin'de salgın hastalığın çok olması nüfusun çok olmasından değil pis olduklarından ileri gelir. İşin özü, birilerinin o ceplerindeki karadelik yerini avucunu sokabileceği bir cebe bırakırsa emin olalım, herkese her şey yeter.
Semih Doğan okurunun profil resmi
“Dünya bize yeter de artar,” mantığına kesinlikle katılmıyorum. Dünyanın imkanları bu kadar kalabalık insanlık için kısıtlı durumda. Ve her geçen gün artıyoruz. Bu da global bir sorun… Yorumunuz çok detaylı ve farklı konulara da kapı açan bir yorum olmuş. Oturup tartışsak bile günlerce tartışabiliriz gibi :) Farklı görüşünüzü paylaştığınız için teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Miss Nobody okurunun profil resmi
Kaydedeyim de okuyacağım
Kaan okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş, eline sağlık Semih. Ayrıca bence, en az 8 çocuk olmalı :)) Bir profesörün yayınını dinlemistim: neden dünyanın fakir kesimleri daha çok çocuk yapıyor sorusuna yönelik olarak kısaca, çünkü hayatlarına mana katacak başka bir alanları yok diye cevaplamıştı ve bunu bilinçli yapıyorlar iddiasında değildi. Buna ek olarak, evrimle de bağlantı kurarak, fakir ailelerin çocukları genellikle ölümle daha sık yüz yüze geliyorlar, bu açıdan da daha çok çocuk yapılarak hayatta kalma şansı yukarı çekiliyor gibi ekleme de yapmıştı. Aklıma gelmişken aktarmak istedim. :)
Semih Doğan okurunun profil resmi
Profesöre kısmen katılıyorum. Hayata anlam katmak olarak görmüyorum ama ona yakın sebepler olduğunu düşünüyorum ben de :) Teşekkür ederim Kaan.
Stellina okurunun profil resmi
Keşke biontech kısır yapsaydı..
1 önceki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
İnsanoğlu kendini kısırlaştırmaz, heveslenmeyin :)
2 sonraki yanıtı göster
Nihat Çilingir okurunun profil resmi
Huxley'in Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret kitabında değindiği konu başlıklarından biridir nüfus problemi. Okumadıysanız tavsiye ederim
Semih Doğan okurunun profil resmi
Cesur Yeni Dünya’yı okudum ama Ziyaret’i okumadım. Aslında CYD’da da biraz bu konuya değinmişti :)
Mur@t okurunun profil resmi
“Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar koşullar en insani şekilde biçimlenmelidir.” -Karl Marx-
Semih Doğan okurunun profil resmi
Aynen öyle.
Tinuviel okurunun profil resmi
İyi günler. İncelemeniz, verilerle bağlamanız şahane👌🏻 Distopi, bilim-kurgusever olarak, bu kitabı okumayı zaten düşünüyordum, incelemenizdem sonra düşüncem iyice kesinleşti. İyi okumalar dilerim✨
Semih Doğan okurunun profil resmi
İyi günler, beğenmenize sevindim, çok teşekkür ederim. Seveceğinize eminim. Ben de size keyifli okumalar dilerim :)
Yasemin okurunun profil resmi
Anlatılanlar bana pek distopya gibi gelmedi, zaten çoğu şuan dünyada yaşanan şeyler.:d Nüfus artışına dayalı sosyal güvenlik sistemleri ve tüketime dayalı kapitalizm ekonomisi yüzünden tüm dünya çocuk yapmayı teşvik ediyor maalesef, bu sadece Türkiye'de olan bir şey değil.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Distopya yaşıyoruz o zaman desenize? :) Tüm dünya teşvik ediyor olabilir ama ben karşı çıkıyorum. Bence maksimum 2 çocuk olmalı ama buna sınırlama getirmek de mümkün değil…
1 sonraki yanıtı göster
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.