Gönderi

112 syf.
6/10 puan verdi
·
19 saatte okudu
Ece Temelkuran'ın anlatım tarzı oldukça farklı, kendisinin anlatım tarzı içinse şu açıklamayı yapmıştır : "Kimsenin içine girmek için anlatmıyorum ben. Akıp gitsin de istemiyorum.Boğazınızda kalmalı. Dilimin tutuk müziği, itmeli. Akıp gidiciliğin uyuyan ritmi değil uygun olan,biz ölüyoruz. Size bunu anlatıyorum. akıp gitmesi gerekmiyor. Bu dilin, hep tökezleyip düşmesi gerekiyor. Çünkü biz, tökezleyip düşüyoruz." Anlatım tarzına benim yorumum ise tamamen kafası karışık birinin düşüncelerini okuyorsunuz, delirmek isteyen birinin. Sanki sizinle sohbet ediyor gibi, aklına ne geliyorsa direkt yazılmış ve düzenlenmemiş. Bir olaydan diğerine atlamak, bir cümleden diğerine atlamak çok kolay. Eğer sohbet havasında ve yahut olay örgüsüz anlatımdan hoşlanmıyorsanız, çok fazla benzetmeler var (elleri kadere benzetme gibi) hoşlanmıyorsanız tavsiye etmem, ona göre almalısınız. Ben okurken düşündürmeye teşvik ettiği için beğenmiştim. Kendisinin 1996 yılında yazdığı bu kitap için de "Bugün yazsam o şekilde yazmazdım" demiştir, kendisi de anlatımını eleştirmiştir sonradan. Onun dışında kadının hep bir rolünün olması ve onu oynamasının gerekliliğini kitap farklı bir şekilde anlatmıştır. Birçok okurun beğendiği gibi ölüm ve idam hakkında yaptığı yorumları çok beğendim. Aşağı bırakıyorum : (Bu ciddiyette - önemli bir konuda - bile toplumsal normlar gereği kılık kıyafetinde kendine suç bulması kadın olmanın zorluklarındandır.) 1) Ölüm, başlı başına bir son olarak cezanın, iyileştirme işlevini yerine getiremez. Kaldı ki, devlet babanın "iyi vatandaşlar" istediğini düşünürsek, ölüm cezası onun için de pek "verimli" bir yöntem sayılmaz . (Verilen cezanın sadece kişiyi değil, en çok sevdiklerini cezalandırmak olduğunu da dile getirir.) 2) "Devlet baba, bu yöntemle itaatkar olmayan oğlunu sonsuza dek evlatlıktan reddeder. Ölüm cezası, bu yanıyla da devlet kavramının içindeki eril yanı ortaya koyar. Çünkü anne, ko­şulsuz sevginin simgesi olmasına karşın baba, yalnız iyi ve doğru olan oğlunu sever." Mavi sakal benzetmesini beğendim, karılarını öldüren Mavi sakal ve hayatlarımızı çalan mavi sakallar... " Dolayısiyla artık, bay mavi sakal'la evlendirilmiştim. madem girmeyecektim, 41. odanın anahtarını niye verdi bana? - girmeyeceğimiz onca odanın anahtarını niye verdiler bize?- Ben de yapılması gerekeni yaptım: bütün odaları dolaştım." Mavi sakal, 17. Yüzyılda yaşamış ve korkunç simalı bir adamdır. Evlendiği üç karısı da ortadan gizemli bir şekilde kaybolur ve herkes ondan çekinerek evlenmek istemez. Her karısına bir anahtar vererek bir odayı açmamasını söyler, son karısı da açar ve diğer eşlerinin cesetlerini görür. Ağabeylerini çağırması ile mavi sakal öldürülür. Gerçek bir hikaye mi masal mı tartışmalı ama Ece hanımın kitapta bunu iyi bir şekilde kullanması ve açılmaması gereken bir oda yaratma fikrini beğendim. İYİ OKUMALAR DİLERİM...
Bütün Kadınların Kafası Karışıktır
Bütün Kadınların Kafası KarışıktırEce Temelkuran · Everest Yayınları · 20211,578 okunma
·
374 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.