Gönderi

736 syf.
8/10 puan verdi
·
41 günde okudu
Belki de günümüz dünyasının en tartışmalı konularının başında inanç olgusu yer almaktadır. Aslında düz bağlamda inançtan çok “dinin” nasıl algılandığı ve pratikte yaşatılması noktasında bir kısır döngü üzerinde cereyan etmektedir. Bu sorunsal, sadece günümüz dünyasının bir sorunu olmaktan çok, “ilahi dinlerin” insanlığa iletilmesinden bu yana güncelliğini korumaktadır. Aslında konu temel buyruklar dikkate alındığında karmaşık olmamakla birlikte, insanın bir çevrede diğer insanlarla ilişkilerini; eşitlik, adalet ve barış içinde nasıl yürütmeleri gerektiğine ışık tutmaktadır. Fakat “kimi bazı insanların” din kisvesi altında; kendi çıkarlarını gözetmek, toplumdaki kendi konumlarını korumak, haksız kazanç elde etmek adına konuya farklı anlamlar yükleyerek, “dini” kendisine bağımlı ve onsuz yaratana ulaşamayacağı “komplike” bir kavram haline getirilmektedir. Allah tarafından insanlara gönderilen “din” bir bakıma gerçek anlamından uzaklaştırılarak, buna beşeri bir söylem yüklenilerek, yaratanın ilahlığına gölge düşürülmektedir. Aslında Allah göndermiş olduğu ilahi kitaplarla “ona” ulaşmanın yollarını basitçe anlatmasına rağmen özellikle de kedini bunun üstünde tutan “bazı din adamları” bunun o kadar basit olmadığını ve “aracılık” kisvesi altında saklanarak insanın hem maddi hem de manevi hayatına ortak koşmaktadırlar. Başka bir deyişle, ilk semavi dil sayılan “Yahudilik”ten başlayarak, Hıristiyanlık ve İslam’da da dini anlayan ayrı küçük bir zümrenin kendini “ötekileştirmesi” ve her şeyin tek bileni kendisi olması sorunun temelinde yer alan bir “üstün insan” kaynaklıdır. Bütün bunların temeli de eğitimsizlik ve cahillikten kaynaklı olmakla birlikte, kitabın temelini de bu olgu oluşturmaktadır. Aslında Allah insanı yaratırken ona düşünme, gözleme ve araştırma yetisi sunarak, bir bakıma şüphelenmesini ve doğruları bulması için de araştırma zenginliğini sunmuştur. Ama insanın her işte olduğu gibi inanç konusunda da kolaycılığa kaçmış olması, bugünlerde yaşanan “Allah ile kul arasında aracı kişilerin” doğmasına ve bunu da bir meslek erbabı gibi yürütmelerine olanak sağlamaktadır. Özellikle yazarın da kitapta konu ettiği gibi Ortaçağ Avrupa’sında kilise insanların bilimden uzak tutmaya ve kendisinin çizmiş olduğu çizgiler çerçevesinde bir yaşam empoze etmiş olduğu açıktır. Fakat insanın yapısı neticesinde kurulan bu “yapay hükümdarlığa” karşı söylemler; farklı düşünceleri, özgürlük istemlerini, erkek – kadın eşitliğini ve reform talepleri getirirken, bunlar da doğrudan yeni cemaat ve tarikatların kurulmasını teşvik etmiştir. Bu gelişmeler sonucunda tahtı sallanan kilise etrafında toplanan ruhban sınıfı, yıllarsa beri insan duygularını sömürerek oluşturmuş oldukları “krallıklarının” yıkılmaması adına engizisyonu bir araç olarak kullanarak, onlar gibi düşünmeyen ve sisteme karşı direnenleri yok etmeye yeltenmişlerdir. Oysa yaratanın temel buyruğu olan “insanı yaşatma” söylemi bir anda “insanı yok etme” şeklinde değiştirilerek bir bakıma insanların dine ve dini kurumlara olan inancının sarsılmasına davetiye çıkarmıştır. Kitaba gelince, yazar bir bakıma kilise etkisinde bir devlet yönetim şeklini manastır içinde bir anlatımla konu ederken, aslında kilisenin kendi çıkarı çerçevesinde ne denli tehlikeli olabileceğini açıkça resmetmektedir. Aslında yazar konunun daha ağır noktaları yerine “gülmek” ve “fakirlik” söylemi üzerinden manastırda yaşananlara yönelik yaklaşım sunmasına rağmen bunu tartışan ve bunu araştıranlarının sonucunun ne denli ağır olduğu gerçeğini insanın yüzüne vurmaktadır. Daha fazla kitapla ilgili spoliler vermek adına detaylara inmemek için kitaptan çıkarabileceğimiz temel sonuç, dinden beslenen kişi veya kurumların en büyük düşmanının “okuyan insan", en iyi dostunun ise “cahil” olduğudur. Allah Peygamberler vasıtasıyla bizlere açıkça “kutsal kitaplarla” doğru yolu göstermesine rağmen, bizler kendi aklımızla da dalga geçerek, okumak yerine körü körüne kendimizden “üstün tuttuğumuz” kişilerin çizmiş olduğu çizgilerde yaşamayı tercih ediyoruz. Bu bir bakıma Allah’ın birinci emri olan “oku” kelamını ciddiye almadığımız gibi “onunla” kendi aramıza aracı sokmak gibi de bir cahilliğe kalkışıyoruz.
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012,7bin okunma
·
136 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.