Işim, gücüm ne benim?
Yağmur dertli, kederli yağıyor tepemin üstünde
Ve o sıralar aklımın bir köşesinde
Ben zatürre olmaya doğru koşarak
Hep öyle tatlı tatlı, işveli nazlı geçiyorsun
Ben yıllarca yoldan geçen hancı bilirim kendimi
Hiç beklediğim yoktu
Hâlimi soranda olmayınca öyle ipsiz uçurtma gibi savruldum
Hep bekledim seni beklemek kabuk bağladı
O sıralar âşktan kavrulup dağılmışım
Uzaktan izliyorum kendimi bir soğuk Mayıs günü
Bir tatlı beklemeydi ki mahallenin çay ocağında bir bardak çaya kazıklanırken
İlk defa geldiğim semtti buralar
Kalabalık ve korkunçluğu ayrı bir yerde
O kara tünelin sonunda âşk vardı...
Vakit geldi öyle oturup gülen yüzünü izledim
Sanki bunca yıllık şair değildim
Öyle iştahlanmıştım yalnız yaşamaya
Benim gönlümün bir köşesinde âşka hasretlik varmış
Kara kutu kırıldıysa bir ümit varmış...
Kapımdan güvercinler uçmazdı
Komşular cenazeden gelmişlerdi sanki
Benim senden daha haberim yoktu Nisan'ın son çeyreğinde
O kara bulutlar gitmiyordu mahallemden
Ben iyi şiirler yazdığımı seni sevince anladım...
Bir gece oldu bunun yarını da meçhul
Ve bugün kederli şiirler yazmayacağım
Hiç bitmeyecekti Ocak, Şubat, Mart, Nisan ayları
Ortalık sessizdi ama cehennem sonrası
İnsan o zamanlar durduk yere neden ölüm gibi kokar?
Ne insanlar çıktı karşıma
Bakındılar da gittiler hele bir konuşsaydım
Bugün dertlenmenin aksine gülüp geçeceğim
O önümden geçen trenler geçmiş zamanlara gitmese de
Hiç bir şeyi kafaya takmadan geçeceğim
O öyle bir aydır ki beni gözlerine, dudaklarına hasret bıraktı
Sanki önceden taşabilmişim gibi bir his vardı içimde
Gören yargılar gibi gözlerle deliliğimi tescil etti
Evet yine şiir yazıyorum çünkü seni göremiyorum
Belki ne söylenecekler var kalbinde biter
Bu öyle bir soğuk Mayıs ayıydı ki
İşlemiyordu sivri okları göğsüme
Ben hayatımda ilk defa birisinin gözlerine baktım
Ve ayvayı yedim, bu mahşer güzelliği kimdi acaba?
Ölçemedim de şu âşkı başıma belâ oldu
Düşündüm de benim pek bir şeyim yok
Fazlalığım koymaz beni ele, eksiğim tamamlanır seninle
Bir de kan şekerim düşüyor neye kadirse?
Bir de gırtlağıma yapışan özlemek geliyor içimden
Beni benle tanıştırdığın için teşekkür ederim...
Sayfalar senin itin olsun resmini kelimelere dökerek
Ben sadece kahverengi gözünü, dudaktan kalbe akan güzelliğini
Heyecanlanırken kısılan sesini özlemekte mükellefim
Bak yine tarif edilemez bir mutluluğa mazhar oldum
Beni bu hâllere getiren nasıl bir ruhsarsa artık...
O Mayıs aylarından bir günde bembeyaz rüyalarda kayboldum
Uzaktan bakınca ben deliydim
Yakından bakınca kül olmuştum da rüzgârda savruldum
Bir fotoğrafın var bende onunla tamam oldum
Öyle bir sevdalıktı ki dehşet kıyamet...
Elin elime değsin bugün
Gün ne zamansa, nerede, ne hâlde...
Gözlerin bana varsın bugün
Bir elimiz yağda bir elimiz balda
Saçların saçılsın bu şehre inat...
Bugün bir Eylül ayıdır sen balı yerken dudaklarında
Dilinden geçer Ekim ayının ağır başlılığı
Kasım ayında derviş oldu kalbim sana
Aralık ayında biraz daha alevlendi öz başıma dayanamadım
Hep benim gözlerim sıla yolu gözlüyor..
Dudağında tatlandı günler, aylar, yıllar
Seni sevdim diye dünya bana küstü
Kâinat seni bana denk düşürdü
Rüyamda görsem uyanmazdım
Var mı böyle güzellik?
Yıllar, yaşımız kaç olursa
Her şeyin bizim olduğu zamanda
Dünyadan uzak başka hayatlarda
Kimselere sormadan birbirimizin olalım
Şehrin şerri dayanmaz bu aşka...
Bir söylentidir bir oğlumuz bir kızımız varmış
Kız ak iken oğlan karaymış
Annesinden güzelliği, babasındanda almış garip sevdalığı
Onlar seni severken ben öleyim dizlerinin dibinde
Âdet edindim, huy yaptım, yapmak nasip olmazsa yazığım...
Bugün kim bilir ne güzel entariler giyinmişsindir üstüne
Dudağın kaşındıysa hayalinden öp beni
Bu yer, yurt senin şehrin olmuş
Annen, baban bana vatan olmuş
Annem, babam senin ayrı bir diyarın...
Doğru, düzgün anımız yokken neydi seni bana bağlayan?
Her gün gönlümde kopan kıyametin sebebi nedir?
Ben hep böyle mi olacağım şuurum sende kalmış?
Hep hoş mu görünecekti dünyanın hâli?
Doymadı kelimeler, cümleler seni anlatmaya...
Duydum, hissettim şiir kokar sinen
Kasideler sürmüşsün dudaklarına
Kurban olacağım bedenine, eline, ayağına
Ben seninle daha bir değerliyim
Doymadı düşünceler, hayaller, rüyalar seni öpmelere...
Diyorlar ki yıllar geçmiş ne fayda...
Kısmette yoksa kalp neden hatırlatıp dursun?
Bu şehrin çiçekleri sana benziyor
Ve ben çok iyi taklit yapıyorum buna "şiir" diyorum
Kalbim artık illallah ettirdi beni...
Kararlı bu cümleler defteri bitirir
Birde sen taşısan bu kalbi kendini kıskanırsın
Ben kıyamam sakındırırım seni kendinden
Cennetten buralara düştüğünde ayağın kırıldı mı?
Benim bu kalbimde ki ağrının sebebi ne?
Gönlüm gönlüne çarptı ortalık mavi kaos
Gözlerin gözlerime çarptı bu cennetin ışığıdır herhalde
Ben sana âşık oldum zannettim de bu yeniden yaratılış
O an evrende yıldızlar barıştı, galaksi şenlendi
Bir çocuğun mutluluğu gibiydi bu huzur...
Böyle bir zaman bir daha gelmez
Bu öyle bir aydır ki melekler kıskandı
Şiirler coştu da kasideler sakinleştiremedi
Ben sana âşık oldum zannediyordum da bu kül olup bitmemiş
İsmini soyadımın yanına altınla bezeyip eklemişler...
Aykut Barış Çelik