Yıl 1930. Muzaffer Şerif, Türkiye'den ayrılarak Amerika'ya yerleşiyor. Yüksek lisansını ve doktorasını tamamladıktan sonra, psikoloji alanında araştırmalara başlıyor. Tabii o zamanlar sosyal psikoloji henüz ayrı bir disiplin değil. Muzaffer Şerif yaptığı bilimsel çalışmalarıyla, sosyal psikoloji alanı kurucuları arasında yerini alıyor. O yıllar da yazdığı kitaplar hala birçok üniversitede ders kitabı olarak okutulmaktadır. Hatta Muzaffer Şerifin grup dinamiklerini keşfetmek için yaptığı "Robbers Cave" deneyi sosyal psikoloji tarihinin en ünlü deneylerinden biri kabul edilir. Bu deney bize ödül ve rekabetle ilgili çok önemli ipuçları veriyor. Nasıl mı?
Muzaffer Şerif, yirmi iki çocuğu iki ayrı gruba ayırıyor ve onları evlerinden tek tek topluyor, Robbers Cave Parkı'nda kampa alıyor.
Birinci grup, parkın bir bölgesinde, diğer grup da başka bir bölgesinde, birbirinden habersiz kamp yapıyor. Gruplar kendilerine bir de isim veriyorlar. Kendi bayraklarını ve logolarını tasarlıyorlar. Çocuklar bir hafta boyunca gruplarında beraber yaşıyor ve aralarında bir bağ oluşuyor. Bir hafta sonra Şerif grupları tanıştırmaya karar veriyor. Böylece ilk defa iki grup birbirinden haberdar oluyor ve çok şaşırıyor.
Gruplar birbirinden haberdar olduktan sonra, Şerif onları topluyor ve iki gün sonra yarışmalar düzenleyeceğini söylüyor. Gruplar,daha yarışmalar yapılmadan önce bile yarışmanın yapılacağı yere bayraklarını dikmeye ve birbirlerini tehdit etmeye başlıyor. Şerif, kazanan grubun hem ödüller hem de ilk yemek alma gibi ayrıcalıklar (etkinlik ödülleri ve sosyal ödüller) kazanacağını söylüyor. Beysbol, ip çekmece gibi yarışmalar başlıyor ve çocuklar heyecanla rekabet ediyor. Bazen bir grup, bazen diğeri kazanıyor. Ama bir süre sonra tehditler, fiziksel saldırganlığa dönüşüyor. Hatta çocuklar o kadar ileri gidiyor ki birbirlerinin kampını basıp çadırları yıkıyorlar. Şerif de çocuklar zarar görmesin diye iki grubu tamamen ayırmak zorunda kalıyor.
Tabii bu sırada Şerifin amacı grup dinamiklerini anlamak olduğu için, her; birine tek tek kamptaki çocuklar hakkındaki fikirlerini soru yor. Sonuçlar çok net: neredeyse her çocuk kendi grubundaki çocukları övüyor, karşı grubu düşman olarak nitelendiriyor. Grup için de bağlılık var ama diğer grup düşman olarak görülüyor. Diğer grupla iletişim kurmak ya da paylaşımda bulunmak istemiyorlar.
Ödülün ve yarışmanın yarattığı rekabet, gruplar arasında tam bir düşmanlık yaratıyor.Tabii Muzaffer Şerif, çocukların bu şekilde düşman kalmalarını istemiyor ve bunu düzeltmenin yollarını arıyor. Bu sefer rekabet ve ödül yerine, iki grubun işbirliği yapabileceği oyunlar oynatmaya ka rar veriyor. Onlara ortak hedefler veriyor. İki grup ortak hedef uğru na beraber çalışınca birbirleri hakkındaki görüşleri yavaş yavaş dü zelmeye başlıyor.
Bu araştırma insana dair çok net bir gerçeği bize gösteriyor. insanlar ödül kazanmak için yarışınca, birbirlerini düşman olarak görür. Çünkü kendileri ile ödül arasında duran herkesi, bir engel olarak görür. Kimse de engelleri sevmez; seçimlere giren parti liderlerinin birbirlerini engel görmesi ve karalaması gibi. insan düşman olarak gördüğü kişilerle sağlam bir ilişki kuramaz. Kişinin amacı ilişkilerini korumak değil, ödülü kazanmak olur. Kısacası, ödüllü ortamlarda insanlar birbirleriyle arkadaşlık ve dostluk kuramaz. Sadece bir haftalık bir rekabet ortamı bile bu etkiyi yaratıyorsa, sürekli rekabet içinde bulunan bir çocuğun hayatı acaba nasıl şekillenir?
Ödülü kazanmak için diğer insanlarla ilişki kuramayan bir kişi, mutlu bir yaşam sürebilir mi?