Gönderi

322 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 6 days
Eskisine nazaran uzun zamandır, hiç bir fikri reddetmek, savunmak ve sadece mezkur fikre dair bilgim olması için okumuyorum. Kimlik arayışım, her bir fikri benimsemek için okumama ve her fikrimi de sorgulamama neden oluyor. Bu anlayışın bir neticesi olarak da her bir fikrin artı ve eksilerini -kendi birikimimce- görebildiğimi düşünüyorum. Elbette artı ve eksi yargılarımın ölçütü, kendi evrensel kaidelerim; dolayısıyla kendi subjektif ölçütlerimle subjektif yargılarımı üretiyorum lakin bu anlayışımı olabildiğince evrenselliğe yaklaştırmaya çalışıyorum. Bu da bana eskisine nazaran çok daha geniş bir perspektifle okuma imkanı tanıyor. Ve tüm bu tarifin pratik karşılığı olarak son beş yılda birbirinin karşısında konunlanan muhtelif fikirleri bilfiil benimsedim ve savundum. Bu haseple bahsimin ezberlenmiş marjinal fikirler olmadığı kanaatini taşıyorum. Bu eseri de -algılarım müsade ettiğince- bu görüşle okumaya ve anlamaya çalıştım. ... Eser, kavram çözümlemeleriyle başlıyor; ardından insan çözümlemeleri geliyor, akabinde toplum çözümlemeleri ve medeniyet çözümlemeleriyle devam ediyor. Usûl olarak bilimsel bir paradigmaya sahip değil. Lakin argümanları, tarihsel verilerle desteklenmiş. Eserin ilk 4/1’lik kısmı bu ciddiyetle ve mümkün olduğunca realiteyi betimlemek üzere kaleme alınmış. Her ne kadar içerikte yazarın subjektif fikirleri bulunsa da, bunlar baskın değil. İlk bölüm -yazarın deyimiyle- komada olan bir medeniyeti uyandırmak için kaleme alınmış. Dürüst olmak gerekirse; amacına dair yetkin bir çalışma da olmuş. Fakat eserin devamı -ne yazık ki- üstünlük kompleksine biraz esir olmuş. Son bölümlerin tarzının ilk bölümlerdeki ilkelerle çeliştiğini söyleyebilirim. Zira ilk bölümde “bizim medeniyetimiz birleştirir” diyen yazar, bu medeniyetten olduğunu iddia ettiği halde ziyadesiyle ayrıştırmaya başlıyor. Bu ayrışma ilk olarak doğu-batı, ardından doğu içerisinde modernist-gelenekçi ve gelensel düşünce içerisine yandaş-muhalif şeklinde devam ediyor. Nihayetinde her ayrıştırmanın zorunlu sonucu olarak bu ötekileştirme de “benin” nihaî doğruluk ölçütü olmasıyla sonuçlanıyor... Eserin son bölümünde ise yazarın adeta bir propaganda çalışması yaptığına -üzülerek- şahit oluyoruz. Zira eserin başında yazar tarafından tenkite tabi tutulan davranışlar, yazarın kendi düşüncesine yakın kişilerden husule gelince ya siyasi zorunluluk oluvermiş ya da iyilik için yapılan ufak kötülükler diye nitelenivermiş. En göze çarpan duygusal yaklaşım ise Modernistlerin gelenekselliğe aykırı eylemleri kendilerini hain olarak niteleneye yeterken muhafazakarların gelenekselliğe aykırı eylemleri sadece hata sayılıvermiş olması... Oysa eserin ilk bölümünde bu medeniyetin koması 200 yıl önceden başlatılıp (Abdülmecit ile) günümüze kadar her eylem tenkide konu olmuştu. Ve bu eleştiriden az çok herkes payını almıştı. Eserin sonuna doğru ise reformist Abdülhamit diğerlerinden ayrışıvermiş. (Bu sonuç bizim, eserin kalan bölümlerini, derin bir siyasi propaganda çalışması sunduğunu söylemeye itiyor.) Diğer yandan yazarın eser boyunca muhatap almadığı sorular da var. - Geleneksel anlayış yetkin idiyse, Osmanlı neden arayış içerisine girdi? - Geleneksellik hâlâ yetkin idiyse modernizm halk tabanında nasıl karşılık buldu? - Geleneksellik, (teknoloji ve bilim bazında) halkın ihtiyaçlarını karşılar yetkinlikteydi ise avrupa modernizm ile nasıl dünyaya hükmeder hâle geldi? ... Yazar, sonsöz kısmında, bu soruları kısmen de olsa muhatap almış gözükmektedir lakin bu muhatap alış, tam bir ciddiyetle ve cesaretle yapılmış gibi görünmüyor. Zira bölüm, geçiştirme ve kısa cevaplardan oluşturulmuş. Velhasıl eserin ilk bölümü yetkin bir bakış açısına sahip iken eserin son bölümünün aynı yetkinliğe sahip olduğunu ifade edemeyeceğim. Ama bu demek değilki eserden de hiç nasiplenmiş değilim. Eserden ziyadesiyle istifade ettim. Özellikle ilk bölümü, tabu haline getirdiğim bir çok sabitemi değiştirmeme vesile oldu. Düşüncelerimi öyle etkiledi ki bir çok dogmamı da yıkmama vesile oldu. Gönül isterdi ki bu övgüm bütün bir eseri kapsasın. Lakin muhtelif bir çok gerekçe, maalesef bu arzumuza engel olmuş bulunuyor... Eseri bütün kitap sever arkadaşlara -özellikle bizim gibi kimliksiz arkadaşlara- muhakkak öneriyoruz. Okumayı düşünen arkadaşlar için ise şimdiden keyifli okumalar diliyoruz. Hürmetlerimizle...
Medeniyet Aklı
Medeniyet AklıSavaş Ş. Barkçin · Mostar Yayınları · 2017612 okunma
··
2 plus 1
·
1,669 views
dunya okurunun profil resmi
Söylediklerine kısmen katılıyorum. Katılmadığım kısmı ise Abdülhamit reformist olduğu halde onu diğerlerinden ayrı tutması. Evet, Abdülhamit reformistti ancak milli ve yerli olanı yaşatma çabasındaydı. Bir de propagandadan ziyade, son bölümlere doğru kendi fikirlerini baskın kıldığını düşünüyorum. Bu da öyle bir hava vermiş bence. Modernist kesim genelde Batı olduğu için ve Batının yegane amacı hainlik olduğundan o duygusal ayrımcılığı yapması da normal diye düşünüyorum. Gerçi tam olarak nerede gelenekçilere kıyak geçti hatırlayamadım ama.. Belki de şahsi fikrim hocama yakın olduğu için farkedememişimdir :) Eline sağlık bu arada, inceleme güzel olmuş.
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Benim temelde eserde tenkit etmeye çalıştığım gelenekselliği iyi ve doğulularla modernizmi de batı ve batıcılarla özdeşleştirmiş olması. Zira gelenekselliği ve modernizmi taraftarları üzerinden okumak ve onlara indekslemek hatadır. Bu usûl hatası, taraftarların artı ve eksilerini doktrine (geleneksellik-modernizm) taşır. Dolayısıyla gerçekte doktrinden kaynaklanmayan hata, doktrinden kaynaklanıyor gibi gözükür. Bu bilinçli yapılırsa aktivistlik, bilinçsiz yapılırsa hatadır. Hoca bu konularda biraz duygusal davranmış ve son bölümde modernizm’i batı ile özdeşleştirip topyekün tenkit etme yoluna gitmiş. Eseri okuyalı bihayli oldu, böyle hatırlıyorum. Esere dair değerlendirme de ilk okuduğum zamana ait; paylaştım diye hatırlıyordum paylaşmamışım. O haseple bugün paylaştım. :) Ben de sizi değerlendirmenizden ötürü kutluyorum
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.