Gönderi

Gazali’ye Göre Doğru Bilgiye Ulaşmanın Usulü:
İnsanların muhtelif din ve mezheplerden oluşu, mezhep konusunda ümmetin bir çok fırka ve değişik yollar üzerinde bulunuşu, çok azının kurtulabildiği derin bir deniz manzarası arz eder… Gençliğimin ilk yıllarında yani büluğ çağımdan beri bu yaşıma kadar (50 yaşın üzerinde) bu engin denizin dalgalarıyla cebellişıyor; çekinmeden cesur bir şekilde bu denizin derinliklerine dalıyor, her problemi yenmeye her vartadan atlamaya çalışıyor, tüm fraksiyonların inançlarını derinlemesine araştırıyor ve hakkı bulanla, batılda kalanı, sünnete uyanla, bid’atler içinde bulunanı ayırt etmek için her grubun mezhep gizliliklerini açıklamak istiyordum. Hiçbir Batıni’nin hakkını yemiyor, sadece onun iç yüzünü tanımak istiyordum; her Zahiri’ye de öyle; sadece onun dış hareketlerinin birikimini öğrenmek istiyordum. Aynı tarzda bir filozofun felsefi düşüncesinin mahiyetine vakıf olmayı kastediyor, kelamcının sadece söz ve mücadelesinin gayesine aşina olmaya uğraşıyor, bir sûfideki iç temizliğin sırrına muttali olmak için ihtiras gösteriyor, bir abit (ibadet edenin)’in ibadetinin ona ne kazandırdığını tarassud ediyor ve bir zındığın Allah’ın zat ve sıfatlarını inkar etme cesaretini nasıl gösterdiğini, zındıklığının sebeplerini araştırıyordum. İşte gerçekleri araştırma konusundaki bu susayış benim ihtiyar ve gayretimle değil, ömrümün ta ilk anlarından itibaren yüce Allah’ın bana lütfettiği bir fıtrat ve bir alışkanlıktı. Bu tabii özellikler sayesinde taklit bağı benden çözüldü ve çocukluk döneminden miras olarak intikal eden yetersiz inançlar kırılıp özelliklerini kaybetti. Neticede asli fıtrat ile, anne baba ve hocaları taklit etmek suretiyle elde edilen arızi inançların gerçeklerini araştırmaya; telkinlerle başlayan ve hangisinin hak, hangisinin batıl olduğunda çeşitli tartışmalar bulunan bu taklitleri birbirinden seçip ayırmayı arzu ettim. Bu arzumu gerçekleştirmek için kendi kendime: Benim maksadım olayların gerçeklerini öğrenmektir. O halde her şeyden önce ilmin hakikatini ve mahiyetini araştırmam lazım, dedim. Sonra anladım ki kesin bilgi, içinde hiçbir şüphe kalmayacak şekilde bilinen, vehim ve yanlışlık ihtimali varid olmayan ve aynı zamanda kalbin yanlışlığına kanaat getirmediği bilgidir. Mesela ben 10 sayısını 3’ten büyük olduğunu bildiğim halde birisi çıkıp da hayır 3, 10’dan daha büyüktür diye iddia etse ve bu iddiasını da ispatlama sadedinde delil olmak üzere bu değneği, ejderhaya çevireceğim dese ve çevirse ben de bunu görsem bu sebepten dolayı bilgimden asla tereddüte kapılmam; sadece onun bu işi nasıl yaptığına şaşarım. Bildiğim konularda şüpheye kapılmaksa, asla! Israrla söylüyorum ve iddia ediyorum ki bu şekilde bilmediğim, bu anlattığım tarzda, kendisine yakın hasıl etmediğim her bilgi güvenilemeyecek ve emin olunamayacak bir bilgidir. Kendisine güvenilemeyen her bilginin kesinlik ifade etmediği ortadadır. (el Munkız, Mecmuatu’l Resail, 7. s.24 vd.)
Sayfa 17 - Türkiye Diyanet Vakfı YayınlarıKitabı okudu
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.