Gönderi

216 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
İnsandan Kurtulmak İsteyen İnsan
Her insan bir adaya düştüğünde üç şey istemek durumunda kalmayabilir. Bazıları da, Diyojen gibi “Gölge etme başka ihsan istemez” diyebilir. Amin Maalouf, “Empedokles’in Dostları” kitabında küçük bir adada, birbirinden kopuk ve tüm insanlardan azade yaşayan iki kişinin merkezinde olan bir yarı distopik bir roman kurgulamış.  Hikaye ve hikayedeki distopik öğeler önemli ve üzerinde uzun uzun durulması gerekiyor elbette. Ama beni romana bağlayan ilk şey, ikisi de orta yaşlı, yazar bir kadın ve karikatürist bir erkeğin, kendilerini insanlardan yalıtıp, bir adaya kapanmaları oldu. Muhtemelen romanda bir kez geçen bir kelime, bu kaçışın anahtar kelimesiydi; Kahir ekseriyet.  Dünyada insan sayısı giderek çoğalıyor. Diğer yanı ile çeşitlilik ve farklılaşma da artıyor gibi görünüyor. Ama ne yazık ki, yüzeydeki bu yayılma derinliğe yansımıyor. Sığlık insanlığın ortak karakterine dönüşüyor. Bu nedenle, kendi hayatında derinliği arttırmayı başaran insanların ilk hedefi, kendi yaşamlarını insanların büyük çoğunluğundan ayrıştırabileceği bir inzava yaşamı örmek oluyor.  Romanı bu düzlem üzerinden okumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü özellikle romandaki kadın karakter olan yazar Eve’nin yazdığı tek kitaptaki bir alıntı bu noktaya temas ediyor; “Ben serpilip gelişirken, insanlık çöktü, derisi pörsüdü”. Roman, kendi uygarlığımızın acizliğini ortaya çıkaran ve bugüne kadar varlığının farkına varmadığımız farklı bir uygarlığın, büyük bir felaketin eşiğindeki dünyamızı kurtarmak için gün yüzüne çıkmasının hikayesi. Aslında belki bu hikaye, dünya dışı varlıklarla da örülebilirdi ve o zaman bilimkurgu romana dönüşürdü. Ama muhtemelen Amin Maalouf insanlardan umudunu kesmek istemediğinden ve insanlığın içinde farklı bir uygarlığın yolunu açabilecek cevherin bulunduğuna inandığı için romanı bir distopya üzerinden kurgulamış gibi görünüyor. Romanın aslen, günümüz uygarlığının girdiği çıkmaz sokağa dair bir eleştiri olduğunu söyleyebiliriz. Bunu, uygarlığın kendini en çok geliştirdiği nokta olan ateşli silahlar üzerinden başlatıyor. Öldürme mekanizmalarının, yaşatma mekanizmalarından daha güçlü olduğu bir gelişme noktasına, ne kadar uygarlık denebilir ya da bu uygarlığın gelişmişlik seviyesi nedir sorusunu sordurmaya çalışıyor muhtemelen Amin Maalouf. Bu romanın siyasal metinlerini, yine Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabında görmek mümkün.  Bu romanın, o kitaptaki tespitler üzerine geliştirilmiş, distopik çözüm önerisi olduğunu söyleyebiliriz.  Roman, günün birinde tüm dünyada elektrikler ve tüm modern iletişim araçlarının – internet, radyo, tv- sinyallerinin kesilmesi ile başlıyor. Bir süre sonra bu kesintilerin, ABD Başkanının bir nükleer saldırı riskine karşı yapılmak istenen karşı nükleer saldırı için verdiği emrin hemen öncesinde gerçekleştiğini öğreniyoruz. Kesintinin amacı, dünyayı bir nükleer felaketten kurtarmak ve bunu gerçekleştirenler ise, bu güne kadar dünyayı birlikte paylaştığımız ve yine bugüne kadar kendilerini gizlemeyi başarmış bambaşka bir uygarlığın üyeleri. Kendilerine “Empedokles’in Dostları” diyen bu diğer uygarlığın gelişmişlik sırlarına vakıf olamıyoruz. Tüm bu kesintileri nasıl yaptıklarını, romanın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan mucizevi sağlık tedavilerini nasıl gerçekleştirdiklerini, bu seviyeye nasıl çıktıklarını bilemiyoruz. Ama muhtemelen bunun cevabı, iki uygarlığın aynı soruya farklı yanıtlar vermelerinde yatıyor; Gücümüzü öldürmeye mi yoğunlaştırmamız lazım, yaşatmaya mı? “Empedokles’in Dostları” adına romanın sonuna doğru bir konuşma yapan bir temsilcinin sözleri, iki medeniyet arasındaki temel farkı açıklıyor; “Ölüm bizim kadim düşmanımızdır, Onunla, bizden önce hiç kimsenin yapmadığı gibi savaşıyoruz. Bazen biz onu yere seriyoruz, bazen de o bizi… Düşmanımız dedim, değil mi?Daha açık ifade etmeliyim: Tek düşmanımız. Çünkü ölümü geriletebilecek bilgeliğe ve bilgiye erişebildiğinde, geriye ondan başka düşman kalmaz. Sonsuza dek ondan başka bir düşman, verilmeye değer başka bir kavga olmayacaktır. Biz Empedokles’in Dostları açısından mesele açık. Peki ya sizin için. Yeniden kavuştuğumuz kardeşlerimiz. Tek düşmanımızın ölüm olduğunu kabul etmeye hazır mısınız?Evet, ölüm, sadece ölüm. Rakip güçler, başka halklar, başka ırklar değil. Biz değil. Sadece ölüm. Savaşmaya, peşine düşmeye, mağlup etmeye değer tek düşman. Önceliğimizi yeniden gözden geçirmeye ve hem bizimle hem de kendi aranızda yeni bir sayfa açmaya hazır mısınız?” “Empedokles’in Dostlarının” mevcut uygarlığımızda yarattığı tepkilerin farklılığı, romanda en dikkat çekici detaylardan birisi. Romanın anlatıcısı olan karikatüristin, mevcut medeniyetimizin insanlarının, “Empedokles’in Dostları” karşısındaki pozisyonunun, Amerikan kıtasını istila eden Avrupalılara karşı Aztek ve İnkaların düştüğü pozisyon ile aynı olduğunu vurgu yapması ilginçti. Yazar Eve ise, bambaşka bir tepki üretiyor ve “Empodokles’in Dostları”nı kurtarıcı olarak kutsuyor ve “Hep bir gün birilerinin çıkagelip beni insanlarla böyle korkunç bir şekilde baş başa kalmaktan kurtaracağını umdum. Ve mucize gerçekleşti” diyor.  Roman hakkında çok daha uzun şeyler söylemek mümkün, Empodekles’in kim olduğu araştırmak, diğer uygarlığın neden Empedokles’i öncü olarak kabul ettiğini yorumlamak, romanın belirsiz sonunun ne anlama geldiğini uzun uzun tartışmak gerekiyor. Son nokta olarak, romanda “Empokledes’in Dostlarını”nın muhatabı olarak sadece ABD’yi görüyoruz. Acaba böyle bir uygarlık çıkagelse, Asya, Orta Asya coğrafyalarının ve bizim ülkemizin tepkisi ne olurdu, oldukça merak ediyorum.
Empedokles'in Dostları
Empedokles'in DostlarıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20215,3bin okunma
·
460 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.