Gönderi

336 syf.
7/10 puan verdi
·
20 günde okudu
Bir İngiliz gazetecinin Balkan Savaşları sürecinde Osmanlı – Bulgar çatışmasını konu alan ve bu süreçte kendi gözlemleri çerçevesinde yaşananların aktarıldığı bir çalışmaya tekabül etmektedir. Bir yabancı olmasından dolayı doğrudan tarafsızlığının sorgulaması yapılabileceği gibi bazı noktalarda olayları abarttığı gibi bazı yerlerde de Osmanlı’nın özellikle hoşgörüsü ve Müslüman olmayan kendi tebaasına yönelik tutumu da takdir edildiği gözlenmektedir. Osmanlı tarihi açısından bir kırılma noktası olarak kabul edilebilecek olan Balkan Savaşları, Osmanlı’nın Avrupa topraklarını elinden aldığı gibi çöküşünün de temelini oluşturmuştur. Yazarın da birkaç başlık altında altını çizdiği Berlin Anlaşmasıyla kabul edilen sınırların değişmezlik ilkesine dayanarak Osmanlı’nın bunu bir güvence görme hatasına düşmesi ve ordunun modernizasyonundaki yetersizliği kendisine yönelik yürütülen savaşlardan hüsranla ayrılmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra Jön Türk devriminden sonra Osmanlıcılık kavramıyla ilgili algısal anlamda ciddi bir çözümlemenin yaşanmış olduğuna vurgu yapan yazar, payitahtın yaşanan gelişmeleri kavrama, etkili dış politika yürütme ve ordu içinde yanlış yapılanmalar başkent İstanbul’un devletin bütünlüğünü koruma konusunda beceriksizliğine örnek olarak verilmektedir. Bulgarların saldırıları karşısında Osmanlı ordusunun çaresizliğini gözlemleri üzerinden yansıtan yazar, askerlerin düşmanla yanı sıra açlık, sefalet ve salgın hastalıklarla mücadelesine de geniş yer vermektedir. Aslında, merkezi hükümetin süreci yönetmede ne denli başarısız olduğu çeşitli örneklemlerden görülebileceği gibi, en basitinden askerilerin temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda bile ne denli beceriksiz olduğu açıkça görülmektedir. Mütareke için zaman kazanmak adına binlerce askerin ölümü göze alınarak cephelere gönderilirken, yaralılar ve salgın hastalığa kapılanlar ölüme terk edilmiştir. Cephelerde yaşanan başarısızlıklar sadece ülkenin geleceğini değil de oralarda yüzyıllardan beri yaşanan genelde Türklerin kaderini de belirlerken, geçmişten kalan melodramlardan dolayı onlara yönelik ciddi sistematik baskı ve tehditlerle karşı karşıya bırakmıştır. Yazar, soykırıma uğramamak ve hayata kalmak için tek kurtuluş olarak Anadolu’ya göç etmek durumunda kalan Türklere de ayrı bir parantez açarak, onların göç yollarında çektikleri çileleri ve zorluklara da parmak basmaktadır. Elverişsiz hava koşulları ve zorlu ulaşım imkanlarının zaten zor olan süreci ne denli daha içinden çıkılamaz bir dereceye taşımış olduğu açıkça görülürken, bir bakıma savaş sürecinde insan olmanın ne denli zorluğunu okurun yüzüne vurmaktadır.
Türklerin Rumeli'ye Vedası
Türklerin Rumeli'ye VedasıEllis Ashmead-Bartlett · İz Yayıncılık · 20146 okunma
·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.