En yüksek kayalığın tepesine varmıştık artık.
İhtiyar adam birkaç dakika için konuşamayacak kadar bitkin göründü.
“Çok da eskiden değil,” dedi sonunda,
“birkaç yıl öncesine kadar, bu yollarda en küçük oğlum gibi hiç
yorulmadan rehberlik edebilirdim sana. Ama üç yıl kadar önce başıma
öyle bir iş geldi ki benden başka hiçbir insanın başına gelmemiştir.
Gelmiş olsa bile hiçbiri sağ kalmamış, gördüklerini anlatamamıştır.
O altı saat boyunca yaşadığım ölümcül korku bende ne beden ne de ruh bıraktı.
Çok yaşlı bir adam olduğumu düşünebilirsin, ama değilim.
Simsiyah saçlarımın böyle beyazlaması, sinirlerimin harap olması
bütün bunlar tek bir günde oldu. Şimdilerde kendimi biraz olsun
yorsam titremeye başlıyorum, bir gölge görsem korkuyorum.
Şu küçük uçuruma bile başım dönmeden bakamıyorum biliyor musun?”