Gönderi

184 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 36 days
Hüseyin Rahmi Gürpınar benim favorimdir ki bu da boşuna değildir. Onun toplum olaylarını, psikolojiyi mizahla harmanlayıp ele alması ve okuyucuyu sıkmadan ama aynı zamanda da konudan çok uzaklaşmayıp işi cıvıltmadan yazması benim ona hayran olma sebebim diyebilirim. Kitabın konusu bildiğiniz gibi, adı da üzerinde, Gulyabaninin bir köşke dadanmasıyla başlıyor. Ve bu Gulyabani nedense sadece köşktekilere görünüyor, onlara işkence ediyor. Neyse ki sonunda Gulyabaninin foyası da boyası da ortaya çıkıyor. Gelelim eleştiriye. Öncelikle kitabı çok beğendim. Konusu zaten çok hoş, ilgi çekici. Bir de o zamanlara bakarak ( Serveti Fünun dönemi) çok değişik ve heyecanlı. Hele ki toplumcu gerçekçi bir yazardan beklenmeyen ama buna rağmen çok da güzel işlenmiş, anlatılmış bir konu. (Çünkü yazar okurlarını kıramayacak kadar da kibar biri.) En çok hoşuma giden şeyse eser de dedikodularla, hurafelelerle, şehir efsaneleriyle ve batıl inançlarla dalga geçilmesiydi. Ama tabii ki kitaptaki karakterlerin korkularını da yargılamıyorum. Sadece onların sorgulamadan körü körüne bağlanmalarını, inanmalarını yargılıyorum. Çünkü biliyorum ve biliyorsunuz ki biz insanların doğasında var bu inanma, tapma, bağlanma ve korkma. Onlar olmasa zaten yaşayamayız. Ayrıca araya sıkıştırılmış, "Korkularının üzerine git. Onları sorgula. Doğruyu öğrenmekten, araştırmaktan, sorgulamaktan ve inanmaktan korkma." mesajları da çok önemli ve güzeldi. Gerçekten de katıldığım mesajlardı. Kitabı okurken hiç sıkılmadım. Aksine kahkaha atarak okudum. Özellikle de o saçma sözlerden yazılmış türküler, maniler beni çok güldürdü. En sevdiğim diğer bir şey ise Muhsine'nin köşkün hanımına deli denmesine rağmen buna tam inanmaması ve onu, gerçeği hep merak etmesiydi. Eserin sonu da güzeldi. Ne kadar benim için çok tahmin edilebilir olsa da. Aslında başından beri Gulyabaninin köşkün hanımının yeğeni Şevki Bey çıkacağını biliyordum. Fakat evin içindeki hizmetlilerin de bu olaya dahil olduğu ve onların da haince çin kılığına girdikleri çok aklıma gelmemişti. Ama en güzel şey Muhsine ve Hasan'ın aşkıydı. Kitabın giriş kısmında da üstü kapalı bahsedilen bu tanışma ve aşk meselesi sonradan, ortalara doru daha da açılıp saçıldı, ayrıntılarla anlatıldı. Romantizm hep desteklediğim ve keyifle okuduğum bir akım olduğu için bu eserde de bir romantizm ürünü geçtiği için gerçekten çok mutlu oldum. Ayrıca yanlış anlamadıysam Muhsine Hanımı tanıyan ve anlatan da yazarın, yani Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın, kendisiydi. Betimlemelerini çok beğendim. Eserin konusu zaten güzeldi bir de betimlemeler güçlü olunca da daha güzel oldu. Resmen o betimlemelerin ustalığı ve anlatımın gerçekçiliği ile kitabı, komşuluğu hissettim. Tandır başında oturup ellerindeki bozayı içen ve merak ve heyecanla Muhsine'nin anlatacaklarını bekleyen buton küçük tüm insanları adeta gözlerimle gördüm. Zaten kitap o kadar akıcı , gerçekçi ve kuvvetli bir betimlemeye yazılmıştı ki sanki bir roman değilmiş de kısa bir hikâyeymiş ya da uyumadan önce okunan büyülü bir masalmış gibiydi. Bir an kendimi Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yanında elimde bozayla, tandırın çevresinde Muhsine Hanımın hikayesini dinlerken gördüm de diyebilirim. Ya da köşkün hanımıyla beraber Gulyabaniyi görüp çıldırdım da. Son olarak kitapta en sevdiğim özelliklerden biri de kitabın sonunda Muhsine'nin hikâyesini bitirip gideceği sırada Hasan ile birbirlerine aşık bir şekilde seslenmeleriydi. Zaten kitapta en sevdiğim karakterler diyebilirim bu ikisi için. Gerçekten sıcacık bir romandı. Olumsuz bir eleştirim ya da beğenmediğim her hangi bir şey yok kitap hakkında. Ki ben zaten Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı çok severim, eserlerinin çoğunu da başarılı buluyorum, beğeniyorum. Ama favorim tabi ki de Kuyrukluyıldız altında bir izdivaç ve bu, yani Gulyabani.
Gulyabani
GulyabaniHüseyin Rahmi Gürpınar · İthaki Yayınları · 201510.8k okunma
·
174 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.