Gönderi

240 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Sosyal bilimlerde yazma hem alanın kendisi tarafından hem de eyleme yüklenen bireysel anlamlar açısından oldukça karmaşık bir süreçtir. Bir yandan akademik kurallara uygunluk sağlamak, diğer yandan akademik yayın yapabilmek, kurum içerisindeki hiyerarşik ilişkiler yazma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Pek çok sosyal bilimci yazma sürecinde sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntılar arasında tembellik, bir başkasına sunma korkusu, nasıl yapmak gerektiğini bilememek gibi bireysel sebeplerden sayılabilmektedir. Bunun yanı sıra yazma sorunları, içindeki yaşadığımız toplumsal düzenin kapsadığı akademik kurumların örgütlenme biçimi, sosyal bilimcilere çoğu zaman üretkenliği salık vermesinden ve yazım sürecin üzerinde kısıtlayıcı bir rol oynamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de özellikle son yıllarda izlenilen akademik teşvik gibi politikalarının da etkisiyle üretim yapmaya dayalı bir akademik yazım gelişmektedir. Bu değişimler sosyal bilimcilerin daha çok sıkıntı yaşamasına yol açmaktadır. Sosyal bilimcilerin, yazma konusunda karşılaştıkları sorunları anlamak, nedenlerini incelemek ve çözüme kavuşturmak adına pek çok yayın, kılavuz ve kaynak bulunmaktadır. Howard S. Becker’in 1986 yılında “Writing for Social Scientists: How to Start and Finish Your Thesis, Book, or Article” şeklinde kaleme aldığı ve Türkçe ’ye “Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi Yazımın Sosyal Organizasyonu Kuramı” şeklinde çevrilen eseri bu alana önemli bir katkı olarak görülmelidir. Akademik deneyimlerinin yanı sıra öğrencilik, editörlük gibi meslek hayatının da çeşitli dönemlerinden yola çıkarak yazımın sosyal bilimlerdeki rolü ve bu sürecin toplumsal belirlenimi üzerinde durmaktadır. Bir kılavuz kitap niteliği taşımamakla birlikte yazma sürecine ilişkin toplumsal sebeplere dikkat çekmektedir. Becker, sosyal bilimcilerin yazma sürecinde karşılaştıkları sorunların bireysel olmadığını, bu sorunların kaynağının akademik sosyal organizasyonun kendi yapısından kaynaklandığı söyler. Bu çerçevede akademinin örgütlenme biçimin hem yarattığı olanaklar hem de yol açtığı kısıtlamalar yoluyla yazıma sürecini ve sosyal bilimciyi nasıl etkilediğini anlatmıştır. Becker yazma sürecinde rol oynayan bireysel süreçlerin ve sosyal organizasyonun etkilerini bütüncül bir şekilde ele almaktadır. Kitap sırasıyla şu bölümlerden oluşmaktadır: “Lisansüstü Öğrenciler İçin Temel İngilizce”, “Persona ve Otorite”, “Tek Doğru Yol”, “Kulağa Göre Düzeltme”, “Bir Profesyonel Gibi Yazmayı Öğrenmek”, “Risk (Pamela Richards)”, “Yaptığınız İşi Görücüye Çıkarmak”, “Literatür Karşısında Dehşete Düşmek”, “Bilgisayarla Yazmak”, “Son Söz” . “Lisansüstü Öğrenciler İçin Temel İngilizce” isimli birinci bölümde Becker yazmanın önündeki engelleri kaldırabilecek tavsiyelerle ilerlemektir. Bunu yaparken yazma üzerine kaleme alınmış pek çok yayının aksine gereklilikleri ve olmaması gerekenleri anlatıcı bir üsluptan özenle kaçınarak olumlu sonuçlanan deneyimlerinden yola çıkmaktadır. Bu bölüm yazımın biçimsel organizasyonu ve sosyal organizasyonunun çalışmanın son hali üzerindeki belirleyiciliği etrafında gelişmektedir. Bir yazımın biçimsel özelliklerine ilişkin Becker’in tavsiyeleri nedensel ilişkileri açıkça ifade eden, eyleyeni belli olan, kısa ve sade cümle yapılarının tercih edilmesi üzerinedir. Ayrıca korkakça nitelemeler olarak ifade ettiği belirsiz cümle yapılarından ve paravan etkisi yaratan edilgen cümle yapılarından kaçınmanın önemini vurgulamaktadır. Zira bu özellikler sahip bir metin hem çalışmacının kendini daha iyi ifade etmesini hem de muhatabı okur kitlesince daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Pek çok sosyal bilimci için yazma oldukça zaman alan ve karmaşık ilerleyen bir süreçtir. Bunun aşılması amacıyla taslak oluşturma ve yeniden düzenleme pratiklerinin alışkanlık haline getirilmesi oldukça iyi alternatifler sağlamaktadır. Bu sayede yazım üzerindeki hataları ayıklamaya ve yaratıcılığa olanak tanır. Böylelikle tek seferlik değil aşamalı bir yazma rutini esnekliği ve yazımın ilerleyen bölümleri için öngörüde bulunabilmeyi mümkün kılar. Bütün bu tavsiyelerin ortak özelliği çalışmacının yazım üzerindeki inisiyatifini ve olanakları genişletmeye yönelikse de tercihlerimiz tamamıyla bireysel değildir. Hangi sosyal organizasyon içerisinde yazdığımız çalışmanın son halinde olduğu kadar yazım sürecindeki tercihlerimiz üzerinde de sandığımızdan daha belirleyicidir. “Persona ve Otorite” adlı ikinci bölümde bu belirleyiciliğin etkileri ve sonuçları tartışılmaktadır. Akademik ortam içerisinde yazmanın üslup üzerinde doğrudan etkileri bulunmaktadır. Söylemek istediklerimizi başka yollar da mevcutken daha “havalı” söylemeyi tercih etmek isteyebiliriz. Bu durum aslında akademik organizasyonun bir parçası olduğunu gösterme isteğidir. Herkesin değil sadece alana dâhil olan kimselerin bildiği kelimelerle yazma aslında akademik otoriteleri memnun etmek için sosyal bilimcilerin geliştirdiği personaları da açıklamaktadır. Bu anlamda Becker “akademik seçkincilik” olarak adlandırdığı durum sosyal bilimcinin sıradan okur ve akademik okur ayrımı kurarak “biz ve onlar” kabulüyle üslubunu ve yazma biçimini şekillendirir. Ancak Becker’e göre bu ‘havalı’ kelimeler metnin anlaşılır olmasının önündeki en büyük engeldir. Bunun yerine daha kısa, net ve etkili cümleler tercih edilmeli anlamı kolaylaştıran sade bir üslup benimsenmelidir. “Tek Doğru Yol” başlıklı üçüncü bölümde Becker, bırakılması gereken mükemmeliyetçi ideal yazma anlayışını eleştirerek, sosyal bilimcinin yaratıcılık alanını geniş tutabilecek yöntemler üzerine tavsiyeler sunmaktadır. Bir şeyi yapmanın tek bir yolu olduğu düşüncesinin kaynağı “hiyerarşi” ve hiyerarşiye göre düzenlenen ilişkilerdir. Aynı durumun yazma söz konusu olduğunda da geçerli olduğunu savunan Becker, “platonik idealleri” aşmak için yazma sürecinde yaratıcılığa ve inisiyatife olanak sağlayan tecrübelerini tavsiye etmekte. Yazımın organizasyonuna işaret eden bu tavsiyeler, ana çatı oluşturmak, giriş bölümünü yazma sürecinin son aşaması haline getirmek, taslak hazırlamak gibi yazma pratikleridir. Yazımın organizasyonu aynı zamanda fikirlerin mantıklı organizasyonunu gerektirir. Not almayı ve fikir kartları oluşturmayı önemli taktikler olarak salık veren Becker birden çok yazma yolunun olduğunu hatta herkesin kendi yolunu bulabileceğini açıkça gösterir. “Kulağa Göre Düzeltme” başlıklı dördüncü bölüm Becker’in kitabın başından beri işaret ettiği bir yazının hiçbir zaman nihai değil aksine her zaman yeniden düzeltilebilir olduğu fikrine eğilmektedir. Çoğu zaman araştırmacılar için yeniden yazma ve düzeltme olumsuz bir anlam ifade etmektedir zaman kaybı olarak görülmektedir. Ancak Becker’e göre düzeltme metnin üzerinde yeni fikirler görebilme ve yaratıcı bir yorumlama işidir. Bir yazıyı düzeltme süreci tıpkı yazma gibi pek çok yolla mümkün olabilmektedir. Bu yollardan bazıları Becker’in “sezgisel kılavuzlar” adını verdiği göze göre düzeltme ve kulağa göre düzeltmedir. Özgün birer beğeni standardına işaret eden bu kılavuzların bilinçli kullanımının geliştirilmesi için Becker, sosyal bilimcilerin yazmaya gereken önemi vermeyi ve alan dışı okumalar yapmayı tavsiye etmektedir. Bu sayede metin üzerindeki farklı bağlantıları daha iyi görebilir, yeni birleşimler yaratabilir ve yeniden organizasyona imkân tanıyabiliriz. “Bir Profesyonel Gibi Yazmayı Öğrenmek” başlıklı beşinci bölümde Becker öğrencilik, akademisyenlik, editörlük gibi çeşitli hayat deneyimlerinden yararlanarak yazma pratiğinin profesyonelleşmesinin hangi süreçleri barındırdığından söz eder. Bu süreçlerin sınırları, içinde yazdığımız toplumsal organizasyon tarafından şekillenmektedir. Bu sınırlar içerisinde yazmak metne sorular sormayı gerektirecektir ve nihayetinde bazı iddiaları özellikle seçmeyi ve bazı açmazlardan özellikle kaçmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Bu öğrenme sürecinin itici gücü düzeltme alışkanlığı kazanmaktır zira hem fikirlerin hem de yazımın mantıksal organizasyonunun anahtarı düzeltmedir. Düzeltme okur kitlesini göz önünde bulundurarak yazar tarafından netleştirilmesi gereken her noktanın aydınlatılmasına imkân tanır. Profesyonelleşme yolundaki ilerlemenin dinamikleri okura kulak vererek metnin sorularını belirginleştirmeyi mümkün kılan etkin bir düzeltme alışkanlığında yatmaktadır. “Risk (Pamela Richards)” başlıklı altıncı bölüm kendisi de bir sosyolog olan Pamela Richards’ın yazma konusundaki endişelerine ilişkin Becker’e yazdığı mektuptan oluşmaktadır. Mektup türünde olmasına rağmen Richards’ın yazdıkları kişisel olmaktan öte hemen her sosyal bilimcinin yaşadığı şeyleri yani bir akademik organizasyon içerisinde yazmanın yarattığı kaygıları ve riskleri konu edinmektedir. Akademik organizasyon astların, üstlerin ve denklerin bir arada bulunduğu bir organizasyona sahiptir. Ancak bu örgütlenme biçimi “mesleki riskleri” içinde barındıran bir yapıya sahiptir. Bu risklerin başında yazdıklarımız, ortaya koyduklarımızla diğerleriyle olan etkileşimlerimizi başka bir deyişle diğerlerinin gözünde ne olacağımızı belirleyişimizdir. Bu durum iki sonuca ulaştırabilir: ya yazdıklarımızı kimseyle paylaşamamak ya da meslektaşlarımıza güvenerek aldığımız geri bildirimleri yeniden düzeltmeler için bir fırsat olarak görmek. Yazmak ile ilgili risklerin özel yanı panzehrini içinde barındırmasıdır yani Richards’ın da belirttiği gibi ancak daha çok yazarak yazmanın o kadar da riskli olmadığını kendimize kanıtlarız. Bu sayede diğerleriyle paylaşmayı artık bir risk değil yazdığımız metinle ilgili alternatifler yorumları görmenin bir imkânı olarak algılarız. “Yaptığınız İşi Görücüye Çıkarmak” başlıklı yedinci bölüm tam da bir önceki bölümde bahsedilen risklerin aşamalı olarak göze alınmasının gerekliliğini konu edinmektedir. Akademik kurumların yayın yapmaya ilişkin ödül-ceza şeklindeki tutumları, akademik organizasyonun araştırmacılar üzerinde yarattığı ‘kısıtlı zaman’ ve ‘istediğin kadar zaman’ şeklindeki kaygıları yazarları yazdıklarını başkalarıyla paylaşmaya zorlamaktadır. Becker akademik hayatın bu beklentileriyle karşı karşıya olan sosyal bilimcilere pratik olmayı öğütlemektedir. Bu anlamda bir yazardan beklenen temel şeyin düşüncelerimizi rasyonel ve başkalarının anlayabileceği şekilde organize etmek olduğunu kabul etmeli ve bu doğrultuda harekete geçmeliyiz. Bunun için akademik hayatın yazdıklarını başkalarına göstermek konusunda benzer kaygıları taşıyan insanların bir arada bulunduğu bir organizasyona sahip olduğunu göz önünde bulundurarak beşeri zaaflarımızın üstesinden gelmeliyiz. Becker’in bu konuya ilişkin sosyal bilimcilere en büyük tavsiyesi: rahatlamak ve işe koyulmaktır. “Literatür Karşısında Dehşete Düşmek” başlıklı sekizinci bölüm Becker’in bir araştırma için literatürden nasıl daha işlevsel bir şekilde yararlanabileceğimize ilişkin tavsiyelerinden oluşmaktadır. Bu tavsiyelerin başında daha önce yapılmış çalışmalara dair bakış açımızın değişmesi gelmektedir. Pek çok sosyal bilimci orijinallik kaygısıyla ele alacağı konunun başkaları tarafından daha önce sıkça çalışıldığı görerek literatür karşısında afallamaktadır. Ancak bir araştırmayı diğer çalışmalardan ayıran ele aldığı konu değil sorduğu sorudur. O nedenle bir literatür taraması aklımızdaki sorunun daha önce başkası tarafından sorulup sorulmadığını dikkate almalıdır, bu sayede tekrara düşmekten de kaçınmış oluruz. Bu mantıkla yapılan literatür incelemesi aynı konuda yapılmış diğer çalışmaları fikrimizin özgünlüğüne gölge düşüren bir şey olarak değil, ihtiyaç duyacağımız parçaların bizim için daha önceden bulunması dolayısıyla araştırma için kolaylık sağlayacaktır. Birikimli bilim anlayışının da etkisiyle Becker, daha önce yapılanları haritalandırarak, kuram ve gelenekleri iyi bilip uygun olanlarla araştırmayı ilişkilendirmek gerektiğini belirtmektedir. Bu yolla yapılan literatür incelemesi hem araştırmayı özgün kılacak hem de literatür içerisinde uygun bir yerde konumlanmasını sağlayacaktır. “Bilgisayarla Yazmak” başlıklı dokuzuncu bölümde Becker, teknolojik ilerlemenin her şeyden hızlı yaşandığı günümüz çağında kıymeti pek anlaşılmayacak olmasına rağmen kendisinin bu kitabı yazdığı yıllarda alternatif yöntemler olan daktilo ve kaleme kıyasla bilgisayarla yazmanın büyük avantajlarını anlatmaktadır. Bu avantajları sırasıyla kağıdın fiziksel sınırlarını aşmak, depolama ve geri çağırma, çizim, ana hat oluşturucuları şeklinde kategorize eden Becker kağıttan ve zamandan tasarrufu da deneyimlerinden yola çıkarak aktarmaktadır. Becker kitabında sıkça dile getirdiği ve yazma pratiğinin vazgeçilmez bir parçası olarak düzeltme ve düzenleme işlemleri için daktiloyla yazmanın zorluklarını ve dezavantajlarını anlattıktan sonra bilgisayarla bu işlemlerin sadece birkaç tuşa basarak gerçekleşmesinin sağladığı kolaylıkları hayranlıkla anlatmaktadır. Akademik yazımın aynı zamanda fikirlerin de organizasyonunu gerektirdiğini sıklıkla vurgulayan Becker bilgisayarla yazmanın olanakları olarak kaynakçaya ve depolamaya hızla erişilebilmenin moleküler düşünme imkanı yarattığı için yeni fikirlerin de önünü açtığını söyler. Son olarak “Son Söz” başlıklı onuncu bölüm kitabın dayandığı temel kuram olan yazımın sosyal organizasyonunu açıklamakta ve yazma konusunda sıkıntılar yaşayan herkese önemli tavsiyelerde bulunmaktadır. Kurumsal bir uğraş olan yazma konusunda karşılaşılan sorunların aslında içinde yazdığımız akademik örgütlenme yapısına içkin sorunlar olduğunun altını çizen Becker bu sorunları bireysel yetersizlikler olarak görmemek gerektiğini savunur. Ancak sosyal bilimcileri yazmaya gereken önemi vermeye, çok çalışmaya, risk almaya ve eleştiriye açık olmaya ve bu anlamda bireysel sorumluk almaya çağırır. Akademik yazım her zaman oldukça meşakkatli bir süreç olagelmiştir ancak özellikle son yıllarda akademik hayatta var olabilmenin bir koşulu olarak yayın yapmaya ve üretime yapılan vurgular yazma sürecinin daha zor ve sıkıntılı bir hale getirmiştir. Bu “üret ya da yok ol” mottosu ile şekillenen akademik yazımın niceliksel olarak büyük bir artış ancak niteliksel olarak birbirine en iyi ihtimalle benzer çalışmaların yapılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu akademik üretim biçiminin kendine içkin sorunları araştırmacılar üzerinde ciddi sıkıntılar yaratmakta ve giderek yazma daha büyük bir sorun haline gelmektedir. Bu anlamda akademik yazım üzerine oldukça fazla kılavuz kitap bulunmaktadır. Becker’in Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi tam olarak bir kılavuz kitap değildir zira doğru yolu gösteren değil meslektaşlarına daha önce denediği alternatiflerin mevcut olduğunu söyleyen bir üslubu benimser. Becker’in kitabı pek çok sosyal bilimcinin yazma sürecinde karşılaştıkları sorunları ele alarak bunların bireysel yetersizliklerden kaynaklanmadığını aksine yazımın içinde bulunduğu akademik örgütlenme yapısının büyük ölçüde etkisi altında olduğunu ortaya koymaktadır. Becker akademik hayat içerisinde yazmaya ilişkin her ne kadar sosyal organizasyonların olumsuz etkilerini anlatsa da aslında tavsiyeleri son derece ilham vericidir. Kitabın çekirdeğini oluşturan sosyal organizasyon kuramı bağlamında akademik üretim biçiminin bireyler ve yazım üzerindeki etkilerinin ortaya koyarken meslektaşlarına bu organizasyon içerisinde neler yapılabileceğine dair kendi deneyimlerinden yola çıkarak pek çok tavsiyede bulunmaktadır. Kendisi de oldukça üretken bir sosyolog olan Howard S. Becker’ in meslektaşlarına en büyük tavsiyesi yazmaya daha çok önem vermektir. Yazma sorunlarının kaynağına ilişkin getirdiği bakış açısı ile özgün bir yerde konumlanan eser aynı zamanda ısrarla karşı çıktığı tek doğru yol anlayışından özenle uzak durarak yazma üzerine yazılmış kitaplardan farklı bir yerde durmaktadır. Kendi yazım tecrübelerini açıklayarak akademik hayatın görünmeyen yüzünü sunması itibariyle alışmışın dışında bir içerik sunmaktadır. Becker aslında kendi deneyimlerini anlatarak bir anlamda bir umut ışığı yakmaktadır ve bir üstünlük ilişkisinin aksine eşitlerine denediği işe yarar yolları tavsiye eden üslubu bu anlamda dikkat çekicidir. Ülkemizde yok denecek kadar az olan bu ilham verici tutum Becker’i son derece özel bir yerde konumlandırmak gerektiğinin bir göstergesidir. Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi’ni ise pek çok sosyal bilimci için bir başucu kaynağı haline getirecektir.
Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi
Sosyal Bilimcilerin Yazma ÇilesiHoward S. Becker · Heretik Yayıncılık · 2013203 okunma
·
480 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.