Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oneriler Yapmaktan en hoşlandığın şey kendi eylem gücünü artırmak ya da bireyin eylem gücünün kendisine devredildikleri aktörlerin girişimini boşa çıkararak bireyin kendi eylem gücünün farkına varmasını sağlamak olsun. Eylemler anlaşılabilmeni sağlıyor ise sözleri boşuna harcama. Eylem söz konusu olduğunda doğruluk ikinci planda kalmalıdır. Eylemin sorumluluk ehliyeti onun doğruluğundan önce gelir. Bu nedenle eylemlerinize başka kimselerin doğruları yön vermesin. Böylece kendi hatanızı yapmanız başkasının doğrusunu yapmanızdan daha doğrudur. Kendinle ilişkinde dahi düşünce ve deneyimlerinin bir tarihi yokmuş sanarak eyleme. Düşünceden söz ederken bunu anlattığın kimse sanki doğruları şimdiden biliyormuş gibi davranma. Bu daha olgu anlaşılmaksızın, söylenmiş olanlarda olgunun şimdiden görünüp anlaşılmış olduğu yanılsaması hatasına düşürür. Eğlenceyi işe çevirme. Sömürüye, kullanılmaya, kandırılmaya, araçsallaştırılmaya maruz bir hayatın olduğunu unutma. Benim için olumlu olabilecek her şey yine benim çabama muhtaç, ben kendi eylemime muhtacım. Bunun boyutları öyle geniş ve derindir ki sen düşünmezsen başka biri kendi düşüncesini seni düşürdürmek için verir, sen sevmezsem, başka biri senin kimi seveceğine karar verir. Seni sen yapan şeyler kalıcıysa da kendinin şimdilik geçici bir şey olduğunu unutma. Kendine değer biçme. Kendini tüket. Tüm değerleri karşılığına ver. Hiçbir değer kalmasın geriye. Ne kadar bir değerden yoksun olsan da değerini bileni değerini değerlendirmeye yönlendir. Bir “değer”i olduğunu düşünen kimselere dikkatli bak, sözünü ettikleri değerlerini bir etiket gibi tüm organlarının üzerine yapıştırıp senin yüzüne tutuyorlar. Değerlerini geride bıraktığın kimselerin sana sürekli bu değerlerle yaklaşmaya devam ettiklerini hatırla. Bu yaklaşımın konusu olduğunda seçilmiş insan olmayı bekliyorsun demektir. Bu değerlerin sana yapıştırılmasına izin verme, bu nedenle kendini seçilmeye bırakma, insanlar arasında sen seçici olmalısın. Onlar seni seçmemeli. İnsan kendi kurallarıyla yaşar, başkasının kurallarıyla oynar. Birşeyleri anlatamayan kırıcı olur, buna mecbur kalır. Kavramlari kıramayan, et ve kemigi kırarak anlatır bunu. Ya ruh ya da beden kırılır. Yalnızlıkta düşünce vahşetle bir sohbete giriyor. Gerçeklerin gözyaşları vardır (“sunt lacrimae rerum”) der Vergilius. Shakespeare'in dediği gibi bu duygu haksız bir intikam olarak bıçağı on kez kana buluyor. Bu nedenle görünüşte duygusuz ol. Nihilizm denilen şey değerlerin çöküşü en temelde duygudışılıktır. Duygunun kullanılır olduğu yerde başlar bu, örneğin din kitaplarının duygu durumu oluşturmak için belirli duyguları değişmez biçimler olarak kullanıyor olması böyle bir duygudışılığın en etkili görüldüğü alanlardan biridir. Kişi bunu anladıktan sonra kendi değerleriyle değerlendirmeye geçer. Şeylerle ilk karşılaşma uzamı bir kimse için “değersizlik” çatısının altıdır. Bu yüzden hazır bir duygu sahibi olmak değerler mekanizmasının, anlam dünyasının hiçbir değişim olmaksızın, benzer şekilde sürdürülmesi olacaktır. Tam da bu nedenle bir kimsenin duygusuz, soğuk bir kimse olarak görünmesi, o kişiye yaklaşan kimseleri böyle birini son derece farklı, duygulu olarak görmesine neden olur. Bir şey en çok hangi duygudan uzaksa orada tam da o duygunun yeşermesi için büyük bir verimlilik vardır. İşte bu, evrenin duygusallığıdır. En duygusuz kimse, ötekilerin duygularını en yoğun yükleyebilecekleri bir alan açar. Zaman kaybettirici şeyler yapma, zaman linear akar, bu çizgideki u-dönüşleri yalnızca hayali olarak mümkün olduğu için gerçekliğin senin hayallerine daha çok malzeme vermesine izin ver ve bunun en iyi yollarından ikisi kendi kendine beklenti içine girmemek ve yapmak istemediğin şeylerin sözünü vermemektir. Zaten olan ve olacak şeylerin sözünü etme. Bu hem yaşanacak şeylerin sahtesini önceden üretmek ve gerçeklerini ise bu kötü sahteye uydurmaya çalışmak olacağı için tam bir beceriksizlik olur. Örneğin; cisimsel ilişkiler, nedensel ilişkiler, kararlar, planlar, genel kurallar, kişisel tercihler. Şikayet etme. Görünüşler dünyasında asla ideal bir şey bulunmayacağı için bir kez şikayete başlandımı bunu durdurmanın imkansız olduğu gibi, bunu herhangi bir yerde sonlandırmak da saçma olacaktır. Küfretme, çünkü sözlü şiddet ilk fırsatta sözün dışına sızacaktır. Gereği kadar nezaket göster, aşırısı komedinin ötesinde duygu aşınması yaratır. Onaylamadığın şeyler hakkında duygularını harekete geçirme, böyle bir eylem kendi duygularına tecavüz olur. Sevdiğin şeyleri sevdiğini bununla ilgili yeteneklerinle belirt. Gündelik konuşmaların üçte biri yalanlarla dolu olduğu için gerektiğinde susmasını bil. Sıkıcı bir konuda sözleri gereksiz yere çoğaltma, bu derde dert eklemek olur. Bir konu hakkında tüm bildiklerini söyleme, konuyu rahat bırak. Başkalarının yerinde ve zamanında olan yardım talebini reddetme. Takdir ederken abartma, bu elinle yaptığını ayağınla yıkmak olur. Övülmeyi, aynı fikirde olmayı, karşılıklı tasdiği bekleme ve sürekli ve herkes için açık olduğu söylenen yollara alternatif üretmeye çalış. Sinir ve öfkeni kontrollü tut, kontrolsüz olumsuz duygular bir biyoloji deneyinin ya da nöroloğun konusu olabilir. Hoş bir konuşmayı bir felsefe paneline, keyifli bir deneyimi bir psikoanaliz seansına çevirme. Duygularını göster. Duyguların sana özel olsun, duyguları taklit etme ve başkasına uydurma. Sevincin ve gözyaşın uğruna oldukları şey ve kişileri onların kaynağını bulduracak ulaşılırlıkta olsun. Her konuyu kendinle ilişkilendirme, her düğünün damadı, her mezarın ölüsü farklıdır, her birinde en çok bir kez olabilirsin. Farkına varılmamış bir başarısızlıkan başarısızlık çıkar. Ex nihilo nihil fit. Her deneyimin onu doğrudan deneyenlere özel olduğunu unutma. Deneyim özeldir ancak kavramlara dökülüp genel bir şey kılınabilir. Camus’nün Veba adlı romanında dediği gibi Paris’in sokakları sözle betimlenip aktarılabilir ancak oradaki rüzgarın esintisinin tensel teması ya da çiçeklerin kokusu sözle canlandırılamaz. Aşk duygusunun olup olmadığı hakkında uzun bir tartışma sürer. Sanırım bu duyguda anlamlı birtakım anlar, başlangıç kabul edilir ve kişinin kendisiyle ya da bu ana şahit olan başkasıyla sadece onların deneyimlemiş olduğu bir anı tadarlar. Bu tad bir referans noktası olarak bu kimselerin geleceğini ipotek altına alan bir referans noktasına dönüşür. Her zaman, okunmayacak olsa da yine de her eve en az bir kitap koy. Bir gün o kitap birinin kendi önüne tutarak yol aldığı bir ışık olacaktır. Genelde, okumayan toplumlarda kitaplar, çocuklarla aynı yazgıyı paylaşır. Kitaplar, evin önemsiz bir yerine, çocuklarla birlikte atılırlar. İnsan evinin gerçekte insansız ev olduğu gibi, her gün politika konuşan bu insanlar apolitiktirler. Bu kimselerin doyurmaya çalıştıkları açlıkları, sonuçta doymuş bir insan yerine doyurulmuş bir açlık olur ve bu kimselerin kişilikleri tatmin olmuş egoları taklit eden ve bu örnek kabul ettikleri tatmin olmuş insanlar tarafından harekete geçirilen kuklalar gibidirler.
·
319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.