Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

80 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Heyecanın Doruklarında Bilinç Mücadelesi
Sartre’ın bilinci hiçe sayan her determinist dünya görüşüne ve özelde ampirik psikolojiye dair eleştirilerini bağlamında incelerken birkaç ideolojiyi ve filozofu da bağlama dahil etmek yerinde olacaktır. “Olgular ile özler arasında uçurumlar vardır ve araştırmasına olgulardan başlayan hiçbir zaman özlere ulaşamayacaktır.” Yapıtta da geçen bu cümle fenomenolojinin kurucusu sayılan Husserl’e ait. Husserl bu yargısından hareketle araştırmalarını olgulara değil, özlere yöneltir ve amacı varlığın özünü dolayımsız kavramaktır. Yöntemi ise kabaca şöyledir: Önyargıları, kültürel dogmaları, inanç sistemlerini paranteze alarak özün kendini arada hiçbir faktör olmadan kendiliğinden kavramak. Yöntem teoride her ne kadar kusursuz görünse de pratik alanda işler böyle yürümez. Çünkü insanın yaşamı tepeden tırnağa bir inançlar yumağıdır. Yumak tarihsel, kültürel, politik, finansal alanda, kısaca tüm insan ilişkilerinde (bilim, felsefe, sanat, vb. de dahil) çığ gibi büyüyerek devam eder. Bunu fark eden Marx ve konumuz bağlamında daha çok önem arz eden Heidegger “parantez içine alma” yönteminin nahif bir yöntem olduğunun altını çizer. Heidegger’in dasein’ı dünya-içinde-varlıktır. Dünya-içinde-varlık olarak insan, önyargısız yaşayamayan insandır. Modernizm ve akabindeki bilimsel gelişmelerle pik yapan rasyonalizm ve akla yapılan vurgu, her şeyin akıl yoluyla bilinebileceği “inancını” doğurmuştur. Yeniden yaratılan bu dünyada artık tanrılara ve olanaklara yer yoktur. Her şey neden-sonuç ilişkisine bağlıdır ve bu ampirik-determinist dünyada duygulara yer yoktur. İlk yarık her ne kadar Kopernik ve Darwin tarafından açılmışsa da, yarığın genişlemesi Freud ve Kant sayesindedir. Yine de eksik bir şeyler vardır hayatımızda ve eksikliklerin giderilmesi noktasında varoluşçular olaya dahil olur. Eksiği özgürlük ve bilinçle doldurmak isterler. Sartre felsefesinde insan maalesef özgürlüğe mahkumdur. Dünya acımasız, sert, absürttür ve belirlenimden mahkumdur. Olanaklar sonsuzdur, değişim imkânı her zaman mevcuttur; hiçbir şey kötü olarak devam etmek zorunda değildir. Özü bilinç varlığı olan insan, tarihsel-politik meseleler noktasında kendini karamsarlığa kaptırabilir, hem de öyle bir kaptırır ki eskiden beri değişen hiçbir şeyin olmadığına ve gelecekte de olmayacağına inanabilir. Ancak insan edilgen bir varlık değildir (bilinç doğası gereği etkindir) ve bu neden hayatta etkin olmalı, mücadele vererek özgürlüğünü kazanmalıdır. Bu husus iyi anlaşılırsa Sartre’ın neden politikaya ilgi duyduğu, neden Che ve Fidel ile görüşmeler gerçekleştirdiği de anlaşılabilir. Yazıya başlarken ampirik psikoloji özü reddeder demiştim, oraya geri dönüp son noktayı koyayım. Özü reddeden psikolojide bilincin yeri yoktur veya varsa da minimum düzeydedir. Öz derken öyle belirlenimci bir özden, doğadan bahsetmiyorum, ki zaten Sartre’ın bahsettiği de böyle bir öz değildir. İnsanın özü ancak bilinçli ve duygulu bir varlık olduğudur. Bu sebeple de belirlenim hüküm süremez insan ilişkilerinde. İnsan ilişkilerini incelemek için insanı, insanı incelemek için bilinci, bilinci anlamak içinse içten bir bilinç incelemesini gerekli gören Sartre, tam da bu nedenle fenomenolojik bir ruh bilim deneyi olarak mevzubahis yapıtını kaleme alır. İnsan ilişkilerindeki büyülü taraf, her biri birer sihirbaz olan insanlar tarafından sürdürülerek devam eder. Büyülü dünyanın fluya çalan kısımlarının aydınlanması yine insanın elindedir. İnsan özgürlüğünü kazanarak bilinçli bir halde eyleme geçtiğinde, başkaları artık cehennem olmaktan çıkacak ve belki de cennet olacaktır.
Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı
Heyecanlar Üzerine Bir Kuram TaslağıJean-Paul Sartre · Kırmızı Kedi Yayınları · 2018151 okunma
·
161 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.