Gönderi

Hıristiyanlık, Constantinus dönemine gelindiğinde, çok zamandır bünyesinde devam eden büyük teolojik tartışmaların gölgesinde parçalanmış bir haldedir. Yani Constantinus'un Hıristiyanlığı siyasi amaçlarına yardımcı kılabilmesi, önce Hıristiyanlık açısından birliğin sağlanabilmesine, başka bir ifadeyle yüzyıllardır önü alınamayan ilahiyat kavgalarının bitirilmesine veyahut hiç değilse tolere edilebilir seviyeye indirilmesine bağlı bulunmaktadır. Hıristiyanlığın henüz I. yüzyıl ortalarından itibaren ortaya çıkan genellikle kristolojik kökenli teolojik kavgalarla beraber büyüdüğü açıkça görülmektedir. Nitekim Hıristiyanlık dünyasında II. ve III. yüzyıllarda gözlenen inanç çeşitliliği olgusunu Bithynia bölgesiyle olan ilişkisi bağlamında Markionizm veya Montanusçuluk gibi akımlar üzerinden evvelce kısaca örneklendirmiştim. Buradan hareketle ve yine konumuz çerçevesinde, Isa'nın "ilah oluşu" varsayımını tamamen veya kısmen reddettiği anlaşılan bir ilahiyat görüşüne de temas etmek gerekmektedir. Bu görüş, İsa’nın kristolojik açıdan değerini IV. yüzyılın birinci çeyreğinde sonradan "ana-akım" hüviyeti kazanacak olan resmi kiliseyi yeterince tatmin edici şekilde vurgulamadığı gerekçesiyle, yani İsa'nın kristolojik değerini düşürdüğü iddiasıyla Hıristiyanlık tarihinin en büyük "sapkınlığı" ilan edilen Ariusçuluk'tur. Zira ismi bu ilahiyat görüşü ile ilişkilendirilen Libyalı rahip Arius (256-336), ortaya koyduğu kristolojik yaklaşımla IV. yüzyıl Hıristiyanlık dünyasında en başta gelen entelektüel tartışmaları tetiklemesinin yanı sıra, Bithynia bölgesi açısından da Hıristiyanlık bağlamındaki dini meselelerin merkezinde yer almaktadır. Constantinus da bu yüzden takvim IV. yüzyılın ikinci çeyreğine yaklaştığında, Hıristiyanlık bünyesinde her şeyden önce Ariusçular ile karşıtları arasında sürmekte olan kristolojik esaslı ilahiyat tartışmalarıyla uğraşmak mecburiyetinde kalmıştır.
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.