Gönderi

Unutmak ve alışmak üzerine.
Fransızca söylediği şarkılarıyla tanınan Belçikalı bir sanatçıdır Jacques Brel. Hiç dinlediniz mi bilmiyorum, olağanüstü bir yorumu vardır. 1978’de akciğer kanserinden vefat eden Brel’in şarkılarının sözleri derin felsefi izler taşır. Örneğin “On n’oublie rien” (Hiçbir şey unutulmaz) isimli meşhur şarkısındaki yaklaşımı düşündürücüdür. Unut(ul)ma kavramına karşı çıkar. Brel’e göre “sadece alışılır” Unutmak yoktur; alışmak vardır. Unutmak ve alışmak aynı şeyler değildir. Alışmak, unutamayan insanın geliştirdiği bir psikolojik savunma mekanizmasıdır. Unutabilme mücadelesinin başarısızlığı neticesinde sığındığı bir limandır. Ya da bir başka deyişle kabullen(ebil)mek. Kanıksamak. Alışmak bir konfordur belki de. Sorgulamanın bittiği, “neden” suallerinin son bulduğu nokta. Bir teslimiyet hali.. Ve tüm konforlar gibi, alışmak da bir rehavet sunuyor insana. Ama nereye kadar? Alışmaya fazla alışmak da afyon yutmak gibidir. Unutulmaması gereken şeyler de vardır hayatta. Asla alışılmaması gereken duygular, olaylar... Haksızlığa alışıl(a)maz örneğin. Haksızlığı kanıksadığınız an uğrayacağınız yeni haksızlıkları da peşin peşin kabullenmiş olursunuz. Size kazık atanları unuttuğunuzda yiyeceğiniz yeni kazıklara davetiye çıkartırsınız. İyi niyetinizi suistimal edenleri unutursanız yeni istismarlara ortam hazırlarsınız. Sizi yarı yolda bırakanları unutmanız durumunda, yaşayacağınız yeni hayal kırıklıklarını kendi ellerinizle inşa edersiniz. Ayağınızı kaydıranları unutursanız bütün ömrünüz muz kabuğunun üzerinde yürümekle geçer. “Düşmanlarını unut ama isimlerini unutma” der John Kennedy. Eylemler unutulur belki ama özneler unutulmaz. Bir yolda yürürken bir taşa takılıp düşerseniz bunun adı kazadır. Aynı yolda yürürken aynı taşa takılıp yeniden düşerseniz “dalgınlık” olur. Ama yine aynı yolda aynı taşa takılıp yine düşerseniz bunun adı aptallık olur. İşte alışmanın fazlası, aptallığa dönüşür bir noktadan sonra. Aynı yolda, aynı taşa defalarca takılıp yeri öpersiniz. Düşmeye öyle alışırsınız ki artık o taşın oradaki mevcudiyetini unutursunuz. Alışmak bu bağlamda körleştirir adeta insanı. Bizim kontrolümüz ve istemimiz dışında başımıza gelen şeylere belki alışabiliriz. Kader diyebiliriz örneğin. “Yaşanacağı varmış” avuntusunun arkasına sığınabiliriz. Ama öznesi, faili ayan beyan belli şeyleri unuttuğumuz anda artık o alışmak değil kaçmaktır. Biz de olabiliriz o olayların öznesi. Eğer yaptığımız hatayı unutursak tekrarlarız. Ya da bir başkasıdır üzüntümüzün, acımızın sebebi. O yüzü, o yüzleri unuttuğumuz anda yeniden koyarız giyotine kellemizi. “Unutmak yoktur, alışmak” vardır diyor Jacques Brel şarkısında. Unutmayız, sadece alışırız. Ama bazen nedense ve ne yazık ki “unutmaya alışırız." Ki, en büyük hataları da unutmayı kanıksadığımız zaman yaparız. Deneyim dediğimiz şey aslında “unut(a)madıklarımızın toplamı” değil midir?
··
293 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.