Gönderi

METİN VE ANGELİ - BÖLÜM 5 - HOŞGELDİN
METİN VE ANGELİ BÖLÜM 5 HOŞGELDİN Sabah aklımda Suat’la uyandım. Aç karnına sigaramı içip kahvaltı faslına başladım. Pencere tıkırdayınca dışarının yağmurlu olduğunu fark ettim. Eylül işte sıcak ama yağışlı, aşk kokar sokaklar, ağaçlar utancından döker yaprakları. Geveze aşıklar gibi değil masumca sevilir aşk kokan kadınlar eylülde. Tabağı masada, aklımı sende, şemsiyeyi evde bırakıp çıkmışım. Üşenince merdiven çıkmayı. Taksiye el ediyorum. ‘‘Karakola.’’ Yüzü düşüyor herifin. Kısa mesafe ya. Ulan tipsiz madem çalışmak zor geliyor, yapma bu mesleği. Neyse bırakıyor karakolun önünde, giderken de bir afralar tafralar. Nerede o eski takım elbiseli adamlar. Karakolun merdivenlerinden çıkıp kendimi tanıtıyorum. Hemen beni ifadeye alıyorlar. İşleri bitince de postalamaya çalışıyorlar. ‘‘Bir dakika komiserim! Ben bu çocuğu pek tanımam ama yardımcı olmak istiyorum.’’ ‘‘Neden?’’ Güzel soru. Ters köşe yapmaya çalışıyor. Sanki ortak olduk şimdi Suat’la. Ellerini göğsüne koyup dikiyor gözlerini. ‘‘Yahu 15-16 yaşında çocuk.’’ Zırt araya giriyor. ‘’15’’ Umursamadan devam ediyorum. ‘‘Neden öldürsün babasını.’’ Pırt araya giriyor. ‘‘Neden öldürmesin?’’ Manyak mıdır? Nedir? Alışmış herif, herkesin her haltı yiyeceğini düşünüyor. ‘‘Bir sebebi olmalı ama değil mi?’’ ‘‘Metin Bey! Siz bu işe karışmayın. İfadenizi verdiniz. Teşekkür ederiz.’’ ‘‘Bari çocuğu bir kere daha göreyim.’’ ‘‘Akrabası mısınız?’’ ‘‘Hayır.’’ ‘‘O zaman size iyi günler diliyorum.’’ Terbiyemi içimden bile bozmaya değmez. Zaten adam da işini yapıyor. Neyse, -zavallı Suat inşallah haklanır çıkarsın evlat. Diyerek, karakoldan ayrılıyorum. Az ileride Müşkülpesent Kadriye ile denk geliyoruz. Tipe bak, ulan seni kim beğensin. Bir de takmış kafayı bana, sülük karı. Görünce yanaşıyor hemen. ‘‘Metin Bey nasılsınız?’’ Sana ne sen doktor musun? Desem. Pişkin pişkin güler suratıma. Tabi ben dayanamayıp söylüyorum. O da gülüyor meymenetsiz. -Ulan bende gülüyorum. Yanlış anlayacak şimdi. ‘‘Hayırdır? Kadriye Hanım. Sizin ne işiniz var buralarda.’’ Bizim oğlan avukat oldu. İfade için çağırmışlar. Bende meraktan geldim.’’ -Adam sana dayanamadı bastı gitti cehenneme. Oğlunun avukat olduğunu bile göremedi. Diyorum, içimden. Avukat. Kalıyorum öyle. Kadriye dürtmese ayılamayacağım. ‘‘Yahu senin oğlan bir çocuğun hayatını kurtarır mı?’’ ‘‘İlahi Metin Bey, bizim oğlan itfaiyeci mi?’’ -Aklınca espri yaptı Kadriye karısı. Güleyim bari. ‘‘İlahi Kadriye Hanım ne kadar komiksiniz? Şey diyeceğim senin oğlanın bana kartını ver bakalım. İşimiz düşerse ararız.’’ -Sanki FBI ajanı Müşkülpesent Kadriye şak çıkartıyor oğlunun kartını, kolay yere koymuş bilerek basıyor havasını. Mazhar seni tanısa şarkını yapardı Kadriye. Alıyorum kartı ‘‘Teşekkürler Kadriye Hanım.’’ Çamaşır suyu kokan ellerini uzatıyor. Sıkıyorum mecburen. Sahile kadar yürüyorum. Güneş sen gibi, bir var bir yok. Temiz hava, yosun kokusu, kalabalık ve özgürlük. Manzaram yine keyif dolu. Az ileride bir meyhane gözüme ilişiyor. Derme çatma bir kapısı var, aklım gibi. Dalıyorum içeri Sezen karşılıyor. Genç bir delikanlı işletiyor, salaş havası vermeye çalışmış kısmen başarılı. Ehh işte. Geliyor masaya mönü bırakıyor. ‘‘Evlat.’’ Diyorum. Masmavi deniz gibi gözleri parlıyor. ‘‘Bırak mönüyü say bakalım taze balıklarını.’’ Hasta oluyorum delikanlıya zıpkın gibi delifişek, akıllıda. Veriyorum siparişi. Eli de hızlı donatıyor masayı. Dalıyorum sana. Hoş geldin sevgilim. Gördün mü insanın başına neler geliyor. Biz de halimize üzülüp duruyoruz. Neyse Suat işini ben halledeceğim. Sen hiç üzülme. Büyükada’dan konuşuyorduk. Yaz geceleri, yakamoz altında ne sohbetler eder. Hayaller kurardık. Delikanlı arkamda saf saf bakıyormuş bana, çok sonra fark ettim. ‘‘Amca iyi misin?’’ dedi. Haklı herif. Kendi kendime konuşuyorum. ‘‘İyiyim evlat. Elin lezzetliymiş. Mezelerin de güzel. Tutar senin mekân.’’ ‘‘Sağ ol bey amca. Üniversiteyi bitirdik iş bulamayınca bu barakayı işletme yaptık. Buradan geçinip gidiyoruz işte.’’ Geçim sıkıntısı, dükkân kirası, sevgilisinin kaprisleri, devletin ona ve üniversiteli gençleri işsiz bırakmasından yakınıp duruyor. Bir dokun bin ağ işit modeli. ‘‘Bugün de doğum günüm. Size pastamdan ikram edeyim.’’ Ailesi tutucu çocuk zeki, anlaşamamışlar, kendi haline bırakmışlar. Meyhane açınca da dışlamışlar. Halbuki akıllı çocuk. Pastamı yedim parayı ödedim attım kendimi kordona. Havada kararmaya başlamış çevirdim taksi bastık eve. Evin içi sıcak mayıştım hemen. Bir bardak da uykuluk yapmaya diye mutfağa, oradan da buzdolabına ulaştım. Görsen Everest’e tırmanıyorum sanki. Gözüme pasta ilişti. Rakıyı aldım, masaya giderken takvim bana göz kırptı. 28.09. -Bugün benim doğum günüm. Hemen pastamı aldım dolaptan, üstüne bir mum. Bir dilimi eksik pastamı Suat’a bir de doğum günüme üfledim. Oturdum sandalyeye 60. Yaşımın şiirini kaçırdım. DEVAMI GELECEK… 25.09.2021 HOŞGELDİN Hoş geldin 60. Yaşım, Yine her zamanki gibi geç geldin. Ben seni 30 sene önce yaşadım 20 sene önce tanıdım, 10 sene önce kaybettim, Hoş geldin. 30 yaşımdaki gibi eli boş, 20 yaşımdaki gibi dinç 18 yaşımdaki gibi asi ve huysuz. Ama bir o kadar yıpranmış ve tecrübeli. Bakıyorum saçların ağarmış, ellerin buruş buruş Suratında yılların izleri bir de yüreğinde koca bir boşluk Hoş geldin. Ben seni 30 sene önce, Toprağa bir çiçek gibi annemi bırakırken yaşadım, 20 sene önce, Köşe kahve kapanmadan hemen onun önünde çay içerken tanıdım. 10 sene önce, Elinden oyuncağı alınınca sinirlenen 3 yaşındaki çocuk gibi, Her şeyden umutsuz idamı bekleyen mahkûm gibi kaybettim. Hoş geldin bilge ruhum, Ben seni senden önce yaşadım. 14.07.2021
Fatih Cihat Köksal
Fatih Cihat Köksal
·
291 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.