Mars hakkında bilinmezliğin olduğu bir dönemde yazılmış ve sonraki dönemlerde de birçok esere ilham kaynağı olmuş bir eser..
John Carter. Başka bir deyişle Yüzbaşı Carter. İki kez ölen ama bir şekilde hayatta kalan bir adamın hikayesi..
Bir asker olan Carter, savaş sonrası fakir hayatını iyileştirme umuduyla maden araştırmasına çıkma kararı alıyor. Yol arkadaşı ile birlikte çok da iyi geçmeyen zamanlarından sonra bir gün bekledikleri an geliyor ve zengin bir altın madenine rastlıyorlar. Ancak bu olayın ardından John Carter'ın hayatı tamamen değişiyor. Ve aslında bunun bulunan madenle hiçbir alakası yok. Beklenmedik, heyecanlı ve akıl almaz bir serüven John Carter'ı bekliyor..
Kendini bir anda başka gezegende buluyor Carter. Ve belki sesli söylese kendisinin bile inanamayacağı bir şeye tüm kalbiyle inanıyor. Ayak bastığı yerin ilk andan itibaren Mars olduğuna oldukça emin. Vakit kaybetmeden keşfe çıkan Carter, çok geçmeden o gezegeninin yerlilerine rastlıyor. Dört metreyi geçik boyları, iki yüz kiloya yakın kilolarıyla Marslılar korkutucu görünüyordu. Görünüşlerini yumuşatacak dostça görünen bir yaşam tarzları da yoktu. Genel olarak şiddetten zevk alıyorlardı. John Carter'ın görünüşü ise nereden bakılırsa bakılsın onlardan daha az korkunç ve daha az tehditkar olduğu kesindi. Ama şaşırtıcı bir şekilde Marsta yükselişi durdulamıyordu. Evet, yeni şeyler öğreniyordu ancak onun da verebilecek şeyleri vardı. Ve onun gibi savaşçı ruhlu bir adamın Marslılar arasında da parlamamasına imkan yoktu..
John Carter'ın öğrenmesi gereken çok şeyi, yaşaması gereken de bir sürü macerası vardı. Ve maceralarına eşlik eden masalsı bir aşkta ayrıca onu bekliyordu..
Merak duygusu okuyucuyu hiç yalnız bırakmıyor. Hızlı temposu ve akıcılığı da eklenince kolayca okunan keyifli bir eser ortaya çıkıyor John Carter ile. Fantastik-Bilimkurgu kitapları sevenlere, hem kendi dönemi hem de sonraki dönemler için önem taşıyan bu eseri okumalarını tavsiye ederim.
Keyifli okumalar.