Gönderi

288 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 4 days
Sahip olduklarınızın tümünden ibaret değilsiniz..
Bir filozofun kendini bulma yolculuğunda bir başka filozofu anlamaya çalışarak kendi tekamülünü bina etmesi ne güzel!. Kendisi de bir filozof olan yazar John Kaag, Nietzsche aforizmalarının en unutulmazı olan ve insan benliğinin özündeki daimi çelişkiyi en kestirme yoldan ifade eden "kendin ol!" çağrısının peşinde kendini bulma yolculuğunda ulaştığı bir nokta var, var evet ama bu bir hayalkırıklığı mı yoksa yeni bir erdem mi, yanıtını kitapta bırakıyorum. Alpler'de yaptığı kendini bulma yolculuğunda yazılmış kitabı asıl ilginç kılan, -değerli kılan, John Kaag'ın, bize bir Nietzsche biyografisi çıkarırken aynı zamanda kendi otobiyografisini de kurgu dışı bir romana konu ederek, okuru alışageldiğimiz profilinin dışında farklı bir Nietzche ile tanıştırıyor olması. Kendi adıma, okuyup incelemesini (de) yaptığım onca Nietzche eserinde onu hiç bu yönüyle (dağlarda deli gibi koştururken) tanımamışım. Tabularla giriştiği kavga ile tanıdığım Nietzsche, tıpkı önceki filozoflar gibi mutluluğu doğada bulan bir yürü­yüşçüymüş meğer, belki tek fark, doğada yürümek Nietzsche için diğerleri gibi ilham kaynağı aramaktan çok yüksek egosunu sık sık kıran insanlardan bir kaçış eylemi gibi. *Düşününce, tarihteki büyük fikir insanlarının neden doğada sık sık tek başına zaman geçirdiklerinin nedeni daha iyi anlaşılıyor... Kim bilir, bunu farkedip (doğa ile alâkası olmayan) ve fakat 'filozofa oynayan' kimi yazarların ormanda kulübe edinmeleri de bu yüzden olabilir. - Ormana gidelim, orda yağıyormuş.. - Yağmur mu? - İlham, salak. Güzel caps olurdu :)) Nietzche ve onun yerden yere vurduğu geçmişin filizofları acı çekmeyi, yokluğu deneyimlemeyi arınmanın olmazsa olmaz parametreleri olarak görür. Oruç tutmayı (bildiğimiz anlamda olmasa da) kendine hakim olma, zaaflarına boyun eğmeme, böylece arınmış bir zihin elde etme ihtiyacı için sık sık dener örneğin. *Tuna Kiremitçi ya da Orhan Pamuk'u, hatta ikisini birden 'uçmanın felsefesini' yazmak için gittikleri dağın 2000 metre rakımında sırtlarında çanta, aç ve perişan bir halde su toplamış ayaklarla ağlaşırken hayal ediyorum.. :))) - " Tuna.. bak, dostum, kampa kadar çantamı taşırsan sana iftarda Şato Büryan ısmarlıyacağım." - "Yemek Sepeti mi var dağın başında ulan, Allah belanı versin .." *:))))) İncelememe döneyim... Dört bölümde ele almış kitabı yazarımız; düşünce üretmede yürümeyi kutsama, düşünebilmek için arınma, arınmak için yalnızlık deneyimi ve varma (anlama).. Ve tabi ki her evresine Nietzche'nin eşlik ettiği bir yolculuk. Nietzche'nin öğrencilikten filozofluğa tüm yaşamı boyunca yazdığı eserlerine ilham olan ayrıntıları adım adım, yazıldığı ortamda tıpkı onun gibi zorlu doğa şartlarında yaşayıp, birçok filozof ve yazardan bol alıntılı felsefe yolculuğu sonunda Nietzche'yi anlamaya çalışırken, vardığı sonuç itibarıyla okura kendini bulma yolu da açan bir kitap diyeceğim buna. Okuduğumuz tüm felsefi eserlere bakın, onları yazan filozoflara.. Tüm entelektüel tartışma genellikle düşünürün fikri yapısı, tarihteki önemi, (varsa) ekolünün kitleler üzerinde bıraktığı etkisi gibi konulardır. Nietzche için de aynı değil mi; herkesin ilgilendiği konu onun dikkatleri üzerlerine yönelttiği Übermensch, Zerdüşt gibi sıfat karakterlerin ne olduğu, ne demek istediği? İşte, bir de tüm bu eserlerin oluşmasını sağlayan 'o an' var ki, yazarımız işte o an'ı; filozofların fikri yapılarını oluşturan dışsal etkenleri; düşüncelerinin olgunlaşması için katlanılması gereken fiziksel (ve ruhsal) süreci; doğada geçirilmesi gereken yalnızlığın mantığını okura çok iyi aktarmış. Bir yerde okudum, "Nietzsche'ye göre dört duvar arasında, gösterişli koltuklarına gömülmüş yazarların duyuları kapalı, kitapları da kendileri gibi obez ve ağırdır. Oysa eserini yürürken yaratan yazarın prangaları yoktur, düşüncesi başka ciltlerin kölesi değildir." diyor. Yürürken düşünmek, düşünürken yürümek ve tüm duyuları açıkken yaz­mak. Tam bu noktada büyük usta
Henry David Thoreau
Henry David Thoreau
'yu tekrar anıyorum.. Nietzche birbirini takip eden eserlerindeki çırpınışlarda hep 'en yüksek dağ'ı arar..
Böyle Buyurdu Zerdüşt
Böyle Buyurdu Zerdüşt
'te Zerdüşt'e yüklediği kabına sığmazlığı hatırlayalım; “Ben,” der Zerdüşt, bir gezgin ve dağcıyım; düzlüklerden hoşlanmam ve görünüşe göre uzun süre kıpırdamadan oturamam. Beni bekleyen kader her neyse, yaşayacak daha neyim varsa, yürümek ve dağa tır­manmak olacak içinde: kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir.'' John Kaag'sa onunla yaptğı yürüyüşte hiçbir dağın 'yeteri kadar' yüksek olamayacağını anlamıştır, ve bunu bir nevi 'benliğin göreceliği' konusu yapar. #140701560 Klişe bir söz vardır; ''Bir insanı tanımak için onunla yolculuk yapmalısın,'' bir anlamda yazarımızın yaptığı da buydu, bu yolculuk onun adına gerekliydi. *Ya bizim yolculuklarımız?. Kendi yolculuklarınıza.. _II_
Nietzsche ile Yürümek
Nietzsche ile YürümekJohn Kaag · Ren Kitap · 2019175 okunma
··
667 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Faruk okurunun profil resmi
Kitabı okuyup, benliğine kadar özümsemek demek, bu olsa gerek. İncelemeyi okuduğumda, sanki kitabı ben de okumuş gibi hissettim. İncelemedeki kale çok sağlam yapılmış. Eldeki donelerle oluşturulan “ münzevi dünyada “ insanın kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yok gibi duruyor. Galiba insanın edindiği; bilgi, beceri, deneyimin ve de ileri görüşlülük ile meydana getirdiği her şeyin, insanlık adına ve yararına kullanılması gerektiğini düşünenlerdenim. Belki de insan, kendini keşfederek, insanlığı da keşfetmiş olacaktır. Başarı ve gizemin, bir kere daha münzevi likte olduğu görülüyor. Bu güzel incelemeyi paylaşmanızdan dolayı, kendi adıma teşekkür eder, elinize sağlık diyorum.
merih okurunun profil resmi
Teveccüh ettiniz, teşekkür ederim, çok naziksiniz🙏 birikimleri paylaşmayı vurgulamanız çok değerli 👍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.