Gönderi

320 syf.
·
Not rated
ORTAÇAĞDA BÜYÜ RİCHARD KİECKHEFER Büyünün tarihi bazı açılardan cadılığın tarihiyle yakından ilişkilidir. Bazıları, büyünün kültürün kalıcı bir boyutundan başka bir şey olmadığını ileri sürebilir. Büyünün tarihi, kendi inançlarıyla yerli Avrupa kültürleri arasında bir uzlaşma yaratan 9. yüzyıl Hristiyan misyonerlerinin de tarihidir. Büyünün tarihi, Müslüman dünyadan yeni öğrenilen okült ilimleri ve diğeri ilimleri özümseyen 12. yüzyıl âlimlerinin de tarihidir. Büyünün tarihi, antikçağın daha saf Hermesçi ve Kabalacı geleneklerini yeniden canlandırma iddiası taşıyan 15. yüzyıl hümanistlerinin de tarihidir. Huzursuz olanlar daha çok erkeklerdir, çünkü büyülü çemberlerin ortasında bilfiil duran ve haklarında demonlardan yardım istenenler genelde onlardır. Odun yığınları üzerinde yananlar ise daha çok kadınlar olmuştur. Büyü öncelikle dinle bilimin kesiştiği bir noktadır. Demon büyüsü kötü ruhları çağırıp işe koşar ve dini inanç ve pratiklerden oluşan bir sisteme dayanır. Doğal büyü ise doğada var olan " okült" güçleri kullanır ve esas olarak ortaçağ biliminin bir dalıdır. Özetle, büyü dinin bilimle birleştiği, popüler inançların eğitimli sınıfın inançlarıyla kesiştiği ve kurmacanın düzeninin, günlük yaşamın gerçekleriyle buluştuğu bir kesişme noktasıdır. Paganlar ve Hristiyanlar arasındaki anlaşmazlık büyüyle ilgili kanıların ve büyünün toplumdaki yerinin farklılaşmasından kaynaklanır. Büyüyle karşı çıkan paganlar açısından, büyü kötü bir şeydir çünkü gizlidir ve topluma karşıdır. Toplumun içinden çıkan, ama topluma karşı işleyen bir güçtür; bu nedenden dolayı kökünden sökülüp atılmalıdır. Paganlar, tanrılarınıza açıktan taptığınız ve kötülük için onların güçlerini çağırmadığınız sürece, sizin hangi tanrılara taptığınızı önemsemezler. Eğer Tanrının yardımına şer amaçlı başvuruyorsanız, yaptığınız şey hem dinidir hem de büyüyle ilgilidir; bunlar ayrı şeyler olarak görülmez, çünkü büyü de tanrıdan yardım ve talimat almaya dayanır. Hrıstiyanlar açısından büyü zararlıdır, çünkü demon işidir. Bunlar, nihayetinde Tanrı'nın tebaası olan kötü ruhlardır, ama tanrıları taklit etmekte ve hürmet görmektedirler. Hristiyanlar gizlilikten şikayet edemezdi, çünkü kendileri de gizemliydi. Ama hedefi ne olursa olsun, gizliden ya da açıktan sahte tanrılara yakarmak yanlıştı. Bu tanrılara hürmet etmek büyüden ayrı düşünülemez ve bu nedenle sahici bir din olarak kabul edilemezdi. İmparatorlar Hristiyan olduktan sonradır ki, bütün büyü biçimleri birinci sınıf suç sayıldı. 357 yılında Konstantius herhangi biçimde büyü yapan kehanette bulunanların boynunu vurulacağını söylemiştir. Papa Büyük Gregorius (papalık donemi: 590-604) İngiltere'ye gönderdiği misyonerlerine pagan tapınaklarını yıkmalarını, onları kutsayıp Hrıstiyan kilisesi olarak kullanmalarını, pagan şenliklerini yasaklamak yerine onlara Hristiyan mânâlar yüklemelerini söylemiştir. Böylece misyonerler bizim büyü olarak adlandırdığımız şeyin unsurlarını, yarattıkları yeni kültürel senteze katmışlardır. Misyoner olarak seyahat eden keşişlerin, muhtemelen Germen tanrılarının adlarını içeren büyülü efsunlarla sık sık karşılaşmaları olağandışı bir şey değildi. Bunları diğer misyonerlere yazıp bildireceklerdi ki, onlar da nelerle karşılaşacaklarını bilsinler ve belki de aynı formüllerin Hristiyan versiyonlarını üretsinler. Böylece, ormanda at sürerken ayağını burkan Wotan'ın, (Odin) incinmiş ayağını nasıl tedavi ettiğini anlatan ünlü bir erken dönem Germen tılsımının sonraki versiyonlarında, Wotan'ın yerini Kudüs'te at binen İsa ya da başka Hristiyan kişiler almıştır. Sagalardaki büyücüler neredeyse hep fesat, kötü karakterlerdir, aksidirler ve toplumda sevilmezler. Bazen paganizmle bağlantıları açıkça belirtilir. Düşmanlarını öldürdüklerinde herkes onların da öldürülmesi, en azından cezalandırılması gerektiğini düşünür. Periler ile insanlar arasındaki ilişki İrlanda geleneğinde öne çıkan bir motiftir. örneğin 12. yüzyıla ait bir İrlanda hikâyesinde avcıların, her biri büyüleyici bir kadına sahip yirmi sekiz savaşçının yaşadığı Perili Tepe'ye nasıl geldiklerini anlatılır. Ortaçağ kültüründe hekimler ve cerrahlar arasında tedirgin edici bir ayrım belirdi. Terimler sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılabiliyordu. 13. yüzyılda ve sonraki yüzyıllarda hekimler, cerrahların (ve elbette ki eczacıların) üzerinde bir denetim kurabilmek için ellerinden geleni yaptılar, cerrahlar kendi okullarını kurarak ve mesleklerinin resmen tanınması için çabalayarak buna karşılık verdiler. Özetle, dualar ve kutsamalar büyüyle birlikte kullanılabilir ve büyüye entegre edilebilir, ama bunlar özünde büyüyle ilişkili değildir. Geç Ortaçağda astrolojiye yöneltilen en ciddi eleştiri determinizm tehlikesi içermesidir; Eğer insanlarla ilgili hadiseleri yıldızlar yönetiyorsa, insanın özgür iradesine ve Tanrı'nın kadiri mutlaklığına tecavüz edilmiş olunmaz mı? 13. yüzyılda yaşamış Feltre'li Gerardo, Yıldızlar Üzerine adlı eserlerinde problemi kesin bir şekilde ortaya koymuştur; "Eğer yıldızlar bir insanı hırsız veya katil yapıyorsa, yanı esas sebep buysa, o zaman Tanrı kimdir? Böyle bir şey ileri sürmek ne utanç verici". Akıllı adam yıldızları yönetir. Büyünün bilimden çok teknolojinin bir dalı olduğu zaman zaman ortaya atılan bir fikirdir; Ortaçağdaki kullanım şekliyle, büyünün teorik olmaktan çok pratik bir ilim olduğu söylenebilir. Ama büyü kendine teorik açıklamalar da bulmuştur ve Thomas'ın ifade ettiği şey, geniş bir ölçekte kendini gösteren okült fenomeni açıklamaya yetebilebilecek bir kozmos teorisidir. Astroloji gibi simya da, en açık ve güvenilir biçimde Aristoteles tarafından ortaya konup, skolastik filozoflar tarafından geliştirilen felsefi ilkeleri temel alıyordu. Buradaki en önemli kavram, bütün maddelerin dört elemente (hava, su, ateş ve toprak); onların da sonuçta "ilk madde"ye indirgenebileceği düşüncesiydi. Eğer bütün metaller aynı temel elementlerin farklı oranlarda bir araya gelmesinden oluşuyorsa, bu elementleri daha yüksek başka bir madde biçimi oluşturmak için tekrar bir araya getirmek niye mümkün olmasındı? Simyacıların rüyası işte buydu. Simya bir sürü aşığı olan, ama hepsini aldatıp hiçbirinin kucağına düşmeyen iffetli bir oruspudur. Budalaları deli, zenginleri çulsuz, filozofları avanak eder ve aldattıklarını da, hiçbir şey bilmedikleri halde her şeyi bilirmiş gibi yapan geveze dalaverecilere dönüştürür. İlkesel olarak büyüye karşı iki tür yasa çıkarılmıştır. İmparatorların, kralların, şehir yönetimi gibi seküler otoritelerin çıkardığı yasalar ve Kilise'nin çıkardığı, bütün ortaçağ boyunca hem ruhban sınıfı hem de ruhban sınıfından olmayanlara karşı uygulanan kilise yasaları. Seküler yasalar büyü suçuna karşı, ölüm cezası da dahil olmak üzere çeşitli cezalar içerebiliyordu; ama bunlar esas olarak büyü ayinlerinden çok büyünün verdiği zararı temel alıyorlardı. Kilise ise büyü günahı için kefaret cezası verebiliyor ya da suçluyu aforoz edebiliyor ve büyüyü genelde, insanlara verdiği zarar kadar Tanrı'ya karşı işlenmiş bir hakaret olması niteliğiyle ele alıyordu. Büyü davaları geç ortaçağda artarken büyüyle ilgili yasalarda gerçek bir değişim olmamıştır, ama kovuşturma talimatlarında büyük bir değişim yaşandığı doğrudur. Eğer duaların bir faydası varsa, bunun tek sebebi onları okuyan insanların sahip oldukları ahlaki değerlerdir. 14. yüzyılda kara büyü davalarında bir artış vardır, ama kovuşturmalardaki çok daha dramatik bir yükseliş 15. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde, özellikle Fransa, Almanya ve İsviçre'de görülmektedir. Davalar çoğalmakla kalmamış, önceki örneklerin çoğundan farklı bir görüntüye de bürünmüştür. Şimdi artık davalar bütün türleri, durumları, olasılıkları kapsayacak şekilde ortaya çıkmaktadır. Engizisyoncular ve diğer yargıçlar tek bir şüpheliyle yetinmiyor, köy ya da şehir sakinlerini olabildiğince çok sayıda şüpheli saptamaya zorluyorlardı. Şimdi egemen olan arzu, salt belli bir suçluya karşı adaleti yerine getirmek değil, toplumu günah işleyenler cemaatinden bütünüyle temizlemekti. "Cadılık" terimi, bazen kara büyü ya da diğer büyü biçimlerini içerecek çeşitli şekillerde kullanılır, ama geç ortaçağla birlikte cadı, kara büyünün ötesinde geçen, diğer cadılarla birlikte topluluk halinde Şeytan'a tapınma ritüelleri yapan biridir.
Ortaçağda Büyü
Ortaçağda BüyüRichard Kieckhefer · Alfa Yayıncılık · 201749 okunma
·
348 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.