Gönderi

Daniel pennac/ Okul sıkıntısı/ Can yay./ Roman “İstatiksel olarak her şey açıklanabilir, kişisel olarak her şey karmaşık bir hal alır.” (s.12) Daniel Pennac, gerçek adı Daniel Pennacchioni iki bölüm halinde yazdığı romanı “Okul Sıkıntısı”, eğitim sorunu üzerine eğilen otobiyografik bir eser. Kitabın birinci bölümünde sıkıntılı geçen eğitim hayatından, ailesinin öğrenmekte bu kadar zorlanan oğlunun hiçbir baltaya sap olamayacağı korkusu üzerinden nasıl bir eğitim sancısı çektiğinden bahsetmektedir. Kendisini tam bir tembel teneke olarak tanımlayan Pennac daha sonra ki yaşamında liselerde öğretmenlik yapmaya başlar. Tembel öğrenci psikolojisini kendi yaşanmışlıklarının verdiği tecrübeyle analiz etmeyi başarmış biri olarak eğitime kafa yormuş bir öğretmendir artık o. Babasının asker olması sebebiyle çok farklı coğrafyalarda öğrencilik yapan yazar, bu sosyolojik farklılıkları öğrenci profilleri üzerinden hareketle gözlemleyerek eğitim hakkındaki tecrübelerini paylaşmıştır. Sancılı bir geleneksel eğitim modelinden geçmiş olmasına rağmen günümüz modern eğitimini de eleştirmektedir. Kitabın ikinci bölümünde öğretmenlik yaptığı yıllarda karşılaştığı sorunlu öğrenciler ve o öğrencilerle yaşadıklarından hareketle çözüm yolları sunmaktadır. Burada okurun aklına şu soru gelebilir: Peki Daniel Pennac bir tembel teneke iken nasıl öğretmene dönüşmüştür? Bu soruyu düşüne duralım. Kitabın kapağında ki sıra üzerinde buruşturulmuş kâğıt tomarı ilk gördüğümüz anda hababam sınıfı bir macera romanı mı bizi bekliyor acaba dedirtiyor. Tabi hababam sınıfı gibi melodramı ve komedisi ağır eserlerde hâkim olan ironik durumun aksine Pennac, elinde sihirli bir değnek varmış da bununla bütün eğitim sorunlarını çözüme kavuşturmanın yollarını bulmuş havası vermiyor. Öğretmen faktörünü devreye sokuyor. Onu topluma kazandıran öğretmenlerinin nasıl bir yöntem kullandıklarını, nasıl mücadele verdiklerini anlatıyor. Açıkçası kendi dönüşümünü anlatmak konusunda romanın içerisinde pek yoğunlaşmıyor. Belki de romanın eksik kalan kısmı bu. Bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmak istediği eğitim sorununa toplumdaki ekonomik sıkıntılar, banliyölerde ki çeteleşme, çok kültürlülük karmaşası ve en önemlisi aile faktörünün penceresinden bakıyor. İlgili bir anne babayla, ilgisiz bir anne babanın çocuğun okulda ki başarısında ne kadar etkili olduğu noktasında hayatından örnekler veriyor. Kendisi bir tembel teneke idi. Hatta birçok öğretmeni için geri zekâlı kabul ediliyordu. Kendi ifadesiyle: “ Sevgi dolu, çatışmasız devlet burjuvazisinden bir aileden gelen, çevresinde sorumluluk sahibi, derslerinde kendisine yardımcı yetişkinler olan bir çocuktum. Politeknik mezunu bir baba, ev hanımı bir anne, boşanma yok, alkolik yok, karakter bozukluğu yok, kalıtımsal kusurlar yok, lise sonda okuyan üç ağabey, dengeli bir aile düzeni, sağlıklı gıdalar,, evde bir kütüphane, çağa ve ortama uygun bir kültür… Bunlara rağmen ben, tembel tenekenin teki.” (s.25)Burada verilmek istenen mesaj açık: tembel olabilirsin, yavaş anlayabilirsin, mücadele yetisinden de uzak olabilirsin ama en nihayetinde düzgün bir aile yaşantısı ve bunun getirileri bu sorunları aşmada büyük pay sahibidir. Pennac, çağın getirdiği sorunları da gözlemlemekte kapitalist düzene eleştiri oklarını yöneltmektedir. Artan şiddet olaylarını, sorunları konuşmadan halletmeye çalışan sessiz yığınları, marka tutkunu nesilleri öğrencileri üzerinden irdelemekte sosyolojik tespitler yapmaktadır. Nihai olarak “sevgi” kavramı üzerinden kendisini topluma kazandıran ve üzerinde emekleri geçen öğretmenlerine vurgu yapan yazar, çözüm olarak sevgiden başka yol olmadığını “işte benim metaforum.” diye açıkladığı göç eden kırlangıçların başına gelenleri anlatarak bitiriyor. “Neye benzerse benzesin, öğrencilerimiz çılgın kuşlar gibi uçtuklarında, söz konusu eğitim olunca sevgi işte buna benziyor. Öğretmenlerim hayatlarını bununla doldurdular: kanadı kırık bir dizi kırlangıcı okul komasından çıkartmakla. Her deneme başarıyla sonuçlanmıyor. Yolunu düzgün çizemeyenler yenilgiye uğruyor. Bazısı uyanmıyor, halının üzerinde yatmaya devam ediyor ya da bir sonraki pencereye çarpıp boynunu kırıyor… Ama her darbe de her öğrenciyle bir daha deniyoruz. Deneyeceğiz onlar bizim öğrencilerimiz… Baygın bir kırlangıç canlandırılması gereken bir kırlangıçtır, o kadar.” (s.285-286) Ali Osman Sarı
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.