NişanlılarGünün birinde bir kitap sözlüğü yazmaya yeltenirsem (ki en büyük idealim) karşısına ''nitelikli roman" açıklamasını hiç tereddütsüz gönül rahatlığı ile yazabileceğim muhteşem bir eserdi Nişanlılar...
Derinliği, detayları ve yoğunluğu, kitap hakkında layığıyla bir tanıtım yazısı yazmama mani olacak düzeyde boyumu aşsa da, iki çift laf edip sesimin ulaştığı herkese tavsiye etmeden, kitap ile vedalaşmaya gönlüm razı olamadı.
Nişanlılar, her şeyden önce okuruna, İtalyan edebiyatının görünen yüzü olan Eco, Tabucchi, Calvino, Papini, Ferrante, Bigazzi ve Buzzati gibi isimlerin çok çok daha evvelinde de bünyesinde nasıl cevherler barındırdığını ispatlıyor. Kökeni 12. yüzyılda Dante'ye, Boccaccio'ya, Petrerca'ya dayanan bu edebiyat, ilerleyen dönemlerde
Tasso, D'Annunzio, Serao, Ariosto, Alfieri gibi isimlerle şaha kalkıyor. Klasizm akımının etkilerinin, yerini Romantizm'e bıraktığı 19. yüzyılda ise gerek konu, gerek üslup gerekse karakter seçimleriyle, emsallerinden sıyrılan bir isim göze çarpıyor: Alessandro Manzoni...Daha çok şiir, deneme ve oyun alanında eserler veren yazarın tek romanı ise Nişanlılar. 1785-1873 yılları arasında yaşamış olan Manzoni, yaşadığı tarih aralığı itibari ile hem Aydınlanma hem de Romantizm dönemine tanıklık etmiş bir isim. Dini duygularında yaşamı boyunca sürekli dalgalanmalar yaşayan yazar, kimi dönemlerini ateşli bir ateist, kimi dönemlerini ise tevekkül sahibi bir Hristiyan olarak geçirmiş. Eserlerinde dini motiflere sıklıkla yer veren Manzoni, tarihle harmanlanmamış olan bir romanın, okuyucusunu yanlış yöne sürükleyeceğini, bunun da bir nevi ihanet olacağını söyleyerek, bir yazın türü olarak romana şiddetle karşı çıkmış. Bu nedenle kaleme aldığı tek romanı olan Nişanlılar'da, gerçekçilik, akılcılık ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda, etik ve dinsel temalar çerçevesinde tarihsel bir kurgu yaratıyor. Dönemin diğer edebi ürünlerinde gözlemlediğimiz tipik 'aristokrasi' havası, Nişanlılar'da yerini tabiri caizse 'halk edebiyatı' na bırakıyor.
İlk olarak 1823 yılında "Fermo e Lucia'' orijinal ismiyle yayınlanan kitap, yazarın ulusal dil bütünlüğü adına yaptığı çalışmaların bir meyvesi olarak ve yine yazar tarafından 1827 yılında sil baştan yeniden yazılıyor. Bu da yazarın titizliğini bizlere açıkça gösteren bir etmen olarak zuhur ediyor. Manzoni'nin hayatına kabataslak göz atılınca bile, Nişanlılar'ın otobiyografik özellikler taşıdığı fark ediliyor. Şöyle ki; parçalanmış bir ailenin çocuğu iken yetim kalan Manzoni, roman karakterlerinin hemen hemen hepsini kendisi gibi yetim, öksüz ya da kalabalıklar içinde kimsesiz kalan bireylerden seçmiş. Renzo, Rahip Cristoforo, Adsız ve hatta kadın karakter olan Lucia kimliklerinde, Manzoni ruhunu yakalayabilmemiz oldukça mümkün.
Gelelim kitabın ne anlattığına... Manzoni'nin oldukça haklı bir savı var: "Geçmişten günümüze tarih, her daim sadece kazanan, güçlü taraflar eliyle kaleme alınmıştır. Ezilen, sömürülen, zulme ve haksızlığa uğrayan, mücadele eden taraflar hep sessiz kalmıştır. Ben onların sesiyim..."
Ve evet, bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Nişanlılar, hem gerçek hem de mecazen "ekmek kavgası"nı anlatan bir direniş romanı!
1600'lü yılların ilk yarısındaki üç yıllık bir zaman dilimini hikaye eden romanda mekan olarak Kuzeybatı İtalya'nın Lombardiya bölgesi, bilhassa da Milano ve Bergamo kentleri tercih edilmiş. Renzo ve Lucia adlarındaki nişanlı bir çiftin evlilik planlarının, Lucia'ya aşık olan Don Rodrigo tarafından sekteye uğratılması ve baskı altındaki rahip tarafından nikahlarının kıyılmaması üzerine ayrı düşmeleri ve yeniden biraraya gelebilmek için geçirdikleri süreç boyunca yaşanan olaylar, romanın konusunu oluşturuyor. Bu olaylar öyle alalade olaylardan ibaret değil elbette...Katolikler ve Protestanlar arasında cereyan eden, yüzbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanan, kıtlıktan ötürü, nihayetinde yamyamlık olaylarının bile başgösterdiği 30 Yıl Savaşları, akabinde başlayan veba salgını, karantinalar, işgaller, açlık, sefalet, halk ayaklanmaları, bürokratik aksaklıklar gibi somut kavramların yanında, kilisenin yanlış tutumları ve bunun halk üzerindeki etkileri, siyasi çalkantılar, tanrı inancı, etik kurallar, ahlaki olgular gibi soyut kavramlar da hatrı sayılır düzeyde arzı endam ediyor eserde. Okura, en ince hatlarıyla sunduğu bilgilerle, dönemin İtalyasının tarihi, coğrafi, siyasi, dini ve kültürel muhteşem bir krokisini çizen Manzoni, eserinin bütününde yine dönemin feodal rejimine, çarpık adalet sistemine, standart yasalarına ve rutin ahlak kurallarına da okkalı selamlar çakmayı ihmal etmiyor.
İki ana karakterimiz Renzo ve Lucia, tıpkı Manzoni'nin eserini kaleme aldığı yıllarda sahip olduğu gibi bir "ilahi adalet'' inancına sahipler. Yaşadıkları onca zorluklara, başlarına gelen onca olumsuzluklara rağmen isyan etmeden, kaderlerine boyun eğiyorlar zira iyilik de kötülük de Tanrı'dan gelmektedir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında, baskıcı din okullarında eğitim gören yazar, görüp geçirdiklerinin etkisiyle olsa gerek, yoz ve bağnaz bir din inancını şiddetle reddediyor. Bunu da, olay örgüsü ve diyaloglardan hissettiğim kadarıyla' 'Tanrı ile kul arasına kimse girmemeli" mantığına dayandırıyor.
38 bölümden oluşan roman, içerdiği görseller, kronoloji, Jonathan Keates' in ön sözü ve Bruce Penman'ın son sözü ile totalde 672 sayfa. Sayfa sayısı ürkütmesin, çünkü kimi bölümlerde ağdalı bir dil kullanmış olsa da genel olarak akıcı ve yalın bir dil hakim esere. İçerikte sık sık karşılaştığımız arşiv kayıtları, romans alıntıları, tarihi belge eklemeleri gibi detaylar ise Manzoni'nin, layığıyla tarihi bir roman yaratma arzusunda kaynaklı. Sayfa aralarında "postmodern bir unsur havasıyla" anlatıya dahil olan ancak kimliği açıklanmayan bir de anlatıcı-yorumcumuz var ki, bu enfes bir detay olarak hafızama kazındı. Çeviri ise kusursuz, ne beni yoran bir kısmı oldu, ne de kafama takılan...Bu harika çeviriye verdiği emekten ötürü Necdet Adabağ'a da yürekten teşekkür etmek boynumun borcu.
Manzoni'nin kitabının sonuna nokta olarak koyduğu imza cümlesini de buraya aktarmalıyım ki, herkes onun niyetini, amacını bilsin, çabuk davransın :
"Öykümüz hoşunuza gittiyse yazarımız ve birazcık da anlatıcısına iyi dileklerde bulunmanızı dileriz. Ama canınızı sıktıysa emin olun amacımız bu değildi."
Sözün özü, okuyun efendim, mutlaka ama mutlaka okuyun. Okuyun ki dünya klasiklerinin Rusya'dan, Fransa'dan, İngiltere'den ibaret olmadığını görüp, ona göre bir yol çizesiniz!