Gönderi

Deistik Eğilimlerin Ortaya Çıkış Nedenleri
Nitekim gelinen bu aşamada bizim mahalle için söyleyecek bazı şeylerin olduğunu düşünmekteyiz. Herhangi bir alan araştırmasına dayanmamakla birlikte, daha ziyade kişisel ve toplumsal gözlemlerimizden ortaya çıkmış olan bu tespitler, Müslüman mahallesinde deizmin beslendiği sosyal ve kültürel ortam olarak görülmelidir. Tespitlerin yaşadığımız ve tecrübe etmiş olduğumuz realiteye uygun olması, yanı başımızda duran tehlikeye nasıl bir önlem almamız gerektiğini de salık vermektedir. Müslüman toplumlarda dinsel olan her şeye karşı duran kişilerin deizmi değil, daha ziyade ateizmi tercih ettiğini düşünürsek, deistik eğilimin kökeninde dinsel olana karşı içten içe bir tepkiselliğin olduğu genç kuşaklar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gruptaki kişiler, dinin ibadi mecburiyet, emir-yasak ve yaptırım boyutundan hoşlanmamaktadırlar. İkinci grup ise, dini kaynağından öğrenip sahte din sunumlarına karşı duran okumuş-yazmış ve sorgulayan elit kitledir. Bunlar arasında da belli belirsiz bir tepkisellik ortaya çıkmaktadır. İmdi, bu iki sosyal katmanın beslendiği deistik eğilimlerin ortaya çıkış nedenleri olarak şöyle bir gruplandırma yapabiliriz: a-Din ile bilim ilişkisindeki sakatlıktan doğan nedenler: Öteden beri bilimden uzak bir hayatı tercih etmiş olan Müslümanları yaşanan hayatın oldukça dışına itmiş olan dinsel sunumun bilimin kesin tespitlerine aykırı olması. Din anlatımının daha ziyade hikâye, masal, efsane, öykü, aldatma üzerinden yapılması. Diğer bir ifadeyle, akıl dışı bir din sunumunun gerçekleşmesi, bu kitlenin dine karşı soğumasına neden olmaktadır. Bu sunumda sıklıkla görülen her şeyi mucize bağlamında ele alıp, Yüce Allah'ın insan ve tabiata yerleştirmiş olduğu yasalar anlamına gelen sünnetullah'ın iptali hususu', kişileri din ve bilim noktasında belli bir tercihe zorlamaktadır. b-Mevcut din dilinin arkaik değerler taşıması unsuru: Uzun süredir modern çağın insanına din sunumunu yapan kişilerin âdeta bu çağda değil, geçmiş çağlarda yaşıyor olduğunu müşahade etmekteyiz. İletişim araçlarını kullanan bu kişilerin değindikleri konular, verdikleri örnekler ve anlatım biçimleri, bu çağın insanına değil, yüzyıllar öncesinin itaatkâr insanına hitap eder gibidir. Oysaki bizler, aklın ve hesap sorabilmenin baskın kişilik karakteri olduğu bu neslin, kendisini tatmin etmeyecek olan yanlış sunumlar yüzünden dine karşı kayıtsız ve ilgisiz kalması tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Sıradan halk, dini programları hikâye üslûbunda dinlemektedir. Bu sunumlar, Kur'an'ın temel vurgularından olan Allah'ın yardımı, duanın işlevi, insan ve tabiata müdahalenin mantığı ve mucize gibi konuları, belli bir seviyeye gelmiş olan akıl sahibi kişilerin anlayabilmesi üzerinden değil, hikâyemsi üslûp üzerinden halka aktarmaktadır. Bu da süreç içerisinde din denilen olgunun gerçeklikten kopmasına neden olmaktadır. Son zamanlarda televizyonlarda kütüğü ağlatan söylemlerin revaç bulması, esasında din denilen şeyin akıl dışına çıkarılmasının bir adımı olarak görülmelidir. c-Dine karşı her daim reaksiyoner tavır ve reaksiyonist karakterlerin bulunması: Bu kişiliklerin genel yapısı, din olgusuna karşı durmalarıdır. Karşı duruşların farklı sebepleri bulunsa bile, temelinde üst otoriteden emir almak, bu kişilikler için kabul edilebilir görülmemektedir. Kendi yaşamları için başkalarının kural koymasını hazzetmeyen bu kişilik yapısı, süreç içerisinde ateizm, agnostisizm ve deizme kanat çırpmaktadır. Ancak bu kişiler, inkârlarını açıkça ortaya koymaktansa 'ben, dine karşıyım!' şeklinde daha reaksiyonist bir davranışı benimsemektedirler. Sunulan hangi din olursa olsun, dine karşı duran bu eğilim sahipleri, din olgusunu hayatlarından çıkaran tepkisel bir eda içerisinde hayat sürmektedirler. Onlar ‘dine değil, ama sunulan bu dine karşıyım' demiş olsalardı, kendilerine daha aydınlık bir yol bulabilirlerdi herhâlde.
Sayfa 219-221
·
147 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.