Gönderi

216 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Şair insanların içine düştüğü benlik tutkusunu körleşmeyi resmediyormuş gibi bir izlenim veriyor. Tabii kendini de dışarda bırakmaksızın.. yer yer eleştirellik var ama genellikle olduğu gibi yansılıyor. Hiçbir şeyin önemi yok. İnsanlar yemek, içmek, sevişmek ve dinlenmek için dünyaya gelmiştir. Geri kalan zamanını ise bunları yapabilecek güç, imkan, özgürlük ve yeterliliği bulmak için çalışarak geçirmelidir. Hayatta bazen şanslara ihtiyacımız vardır, bazen ise hayat kendi yolunu çizmiştir ve o yoldan ilerlemizi ister. Kimi belli bir düzen içinde günlerini geçirir, kimi belirsiz bir spiralde yıl alır. Bir bakar zirveye doğru yol alıyor, bir bira şişesi bulur, içer ve kendini dipte bulur. Dipteyken yukarı çıkmak daha kolay olur derler oysa, daha da keşfetmediğimiz derinlere inmek gerekir. Olduğu gibi değil de süzgeçten geçirerek, filitre ederek ve imgelere başvurarak anlatmış olsa daha çarpıcı sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Bu kitabın ilk üç bölümündeki şiirler 1955-1968 yıllarından, son bölümdeki şiirler ise 1972-1973’e ait yeni çalışmalar. Okurlar 1969-1971 yıllarına ne olduğunu merak edebilirler, çünkü yazar bir keresinde 1944’ten 1945’e kadar (gerçekten) ortadan kaybolmuştu. Ancak bu kez değil. Günler Tepelerden Aşağı Vahşi Atlar Misali (Black Sparrow Yayınevi, 1969) 1968’in sonlarına ve 1969’un çoğuna ait şiirlerin yanısıra elinizdeki bu kitabın ilk üç bölümüne alınmayan 5 adet önceden basılmış el-kitabından seçilmiş şiirleri içermektedir. Bülbül Bana Şans Dile (Black Sparrow Yayınevi, 1972) 1969’un sonlarından 1972’nin başlarına dek yazılmış şiirleri içerir. Sonuç olarak, eleştirmenlerim, okurlarım, dostlarım, düşmanlarım, eski sevgililerim ve yeni sevgililerimin bilgisine, Günler, Bülbül ve de okuyacağınız bu kitap geçen ondokuz yılda yazdığım en iyi şiirlerimi kapsamaktadır diyebilirim. Bu bölümlerin her biri özel anılar çağrıştırıyor. Elleriyle Yakalar Yüreğimi için New Orleans’a gitmem istendi. Yayıncı her şeyden önce doğru dürüst bir insan olup olmadığımı görmek istemişti. Sam Amca’ya çalıştığım Postane’nin Ek Terminal’inin hemen altında treni yakalayıp, bar vagonunda oturmuş viski ve su içerek son hızla New Orleans’a, antika bir matbaası olan eski bir sabıkalı tarafından ölçülüp biçilmeye gidiyordum. Jon Webb çoğu yazarın (kendisi Sherwood Anderson, Faulkner ve Hemingway gibi bazı iyi yazarlarla tanışmıştı) daktilolarından uzaktayken çekilmez insanlar olduklarına inanıyordu. Vardığımda beni karşıladılar, Jon ve karısı Louise ile iki hafta boyunca içki içip konuştuk, sonra Jon Webb şöyle dedi, “Sen piçin birisin, Bukowski, ama yine de basacağım yazdıklarını.” Şehirden ayrıldım. Ama hepsi bununla bitmedi. Çok geçmeden iki köpeklerini de alıp Los Angeles’a geldiler ve berduşlar sokağının hemen dibinde yeşil bir otele yerleştiler.
Suda Yan Ateşte Boğul
Suda Yan Ateşte BoğulCharles Bukowski · Parantez Yayınları · 1991589 okunma
·
403 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.