Gönderi

392 syf.
·
Not rated
Behlül (Bihter + Nihal) - Adnan Bey + Firdevs Hanım = Aşk-ı Memnu
Halid Ziya Uşaklıgil, Edebiyat-Cedide topluluğunun en önemli yazarlarından biri. Olgunluk çağı eserleri olarak nitelendirilen Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu ve Kırık Hayatlar isimli romanları bu topluluğun yayın organı olan Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş. Yazı hayatına atıldığı yıllarda Fransızca’dan çeviriler yapan Halid Ziya, o esnada buralarda yaygın olan Realizm ve Natüralizm akımlarının etkisinde kalmış ve eserlerini de bu yönde vermeye çalışmış. Bununla birlikte Mai ve Siyah romanında romantizm akımının etkileri de görülüyor. Yazarımızın gençliğinde çokça Ahmet Mithat okumasından mıdır bilinmez romanın başkişisi Ahmet Cemil, yer yer Ahmet Mithat’ın Felatun Bey’ini andırıyor. Ancak romanın genel havası o kadar kasvetli ki Ahmet Mithat’ın eğlenceli üslubuyla asla kıyaslanamaz. Aşırı karamsar ve boğucu atmosferi nedeniyle yazarın bu romanını fazla sevemedim ama Kadınlara Dair Öyküler ve Erkeklere Dair Öyküler adı altında toplanmış öykülerini okuması keyifliydi. Genel bir giriş yaptığımıza göre aslında ben bu yazımda yazarın hem edebiyat çevrelerinde hem halkımız arasında en bilinen eserinden, yani Aşk-ı Memnu’dan bahsetmek istiyorum. İlk kez 1899-1900 yılları arasında tefrika edilen ve 1901 yılında kitap olarak yayımlanan Aşk-ı Memnu, eleştirmenler tarafından yazarın en önemli eseri olarak kabul ediliyor. Cevdet Kudret Solok bu eserin ilk romanımız sayılan İntibah’tan 22 yıl sonra olağanüstü bir sıçrayış olduğunu; hatta bir adım daha ileri giderek vakanın örülüşü, dış ve iç dünyaların anlatımındaki denge bakımından edebiyatımızda hala aşılamadığını ifade ediyor. Tüm Türk edebiyatına hâkim olmadığım için bu konuda bir yorum yapamayacağım ama Tanzimat romanlarının çok ötesinde olduğu su götürmez bir gerçek. Berna Moran’a göre de Aşk-ı Memnu oldukça zengin bir roman. Bireyler arası yoğun duygusal ilişkileri işlemesi açısından bir dramatik roman, Nihal’in büyüyüp olgunlaşma evrelerini anlatması bakımından bir bildungsroman, metaforik olarak doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsü barındırdığı için mit kalıbına uygun bir roman. Moran ayrıca, romanda kişiler arasındaki yakınlaşıp uzaklaşmaları bir bale motifine benzetmiş ki romanın kapalı çevresinde bu motifler daha da belirgin hale gelmiş. Buradan Aşk-ı Memnu’nun estetik açıdan da özel bir roman olduğunu anlıyorum. Halid Ziya, Aşk-ı Memnu’daki karakterleri İstanbul’un belli bir kesiminde yaşayan farklı insanların özelliklerini ve hayalindeki karmaşık intibaları sentezleyerek yarattığını ifade etmiş. Karakterler toplumdan mümkün olduğunca yalıtılmış zaten. Hatta Adnan Bey’in ne iş yaptığını bile bilmiyoruz. Bu bakımdan roman Türk toplumuna ilişkin fazla bir şey söylemiyor. Solok, yazarın toplumun hayatta aşktan başka derdi olmayan yanlış Batılılaşmış (alafranga) bir kesimini anlatmak istediğini belirtmiş ama bana kalırsa yazarın amacı toplumsal bir gerçekliği anlatmak değil. Bence bir bilim adamı titizliğiyle eldeki verilerin denkleme konup sonuca ulaşıldığı gerçekçi bir roman yazmak istemiş. Ben de seçtiğim başlıkta bu duruma gönderme yapmak istedim.:) Halid Ziya’nın bu romanda yaptığı şey bir sosyal deneyi andırıyor aslında. Olay örgüsü Tanzimat romanındaki gibi tesadüfi değil, karakterlerin kişilikleri ve psikolojileri doğrultusunda gelişiyor. Kızına bağlı ama karısı Bihter’e delicesine âşık Adnan Bey, yaşına rağmen halen gözü oynaşta olan ve kızlarını kıskanan Firdevs Hanım, Adnan Bey’in genç ve güzel karısı Bihter, babasına aşırı düşkün, naif ve kırılgan kızımız Nihal ile eğlence düşkünü, yakışıklı ve çapkın yeğen Behlül. Yazarımız, belli özelliklere sahip az sayıda karakteri bir yalıda topluyor ve tarafsız bir şekilde bu karakterlerin ne yapacağını gözlemliyor. Karakterlerin içine girdiği çatışmalar, Tanzimat romanındaki gibi dış dünyadan değil, kahramanların kendi iç dünyalarından kaynaklanıyor. Örneğin, Bihter’in bir yandan annesi gibi kocasını aldatan bir kadın olmak istememesi ama bir yandan da aşkı arzulaması şeklinde zuhur eden çatışma, olayların gidişatında Adnan Bey’den çok daha belirleyici. Eserin Tanzimat romanlarından bir başka farkı da yazarın, kişilerinin davranışlarının nedenlerini açıklaması ama onları yargılamaması. Örneğin, Bihter’i yasak aşka sürükleyen nedenleri, onun iç çatışmalarını o kadar iyi anlatıyor ki Bihter ahlaksız değil, talihsiz bir kadın olarak canlanıyor gözünüzde. Gelelim romanın zayıf yönlerine. Olay örgüsü Bihter’in yasak aşka sürüklenişiyle başlayıp daha sonra Nihal’in yalnızlığa sürüklenişiyle ikiye bölünüyor. Gerçekten de Bihter’in hikâyesini okurken bir anda araya Nihal giriyor ve tüm dikkati Bihter’den kendi üzerine çekiyor. Moran’a göre bu, romanın yalınlığını bozan bir durum. Hikâyenin sonunda Bihter ölüp Behlül kaçarken:) Nihal ve diğer yalı sakinleri eski huzurlu hayatlarına geri dönüyorlar. Yine Berna Moran okurda karşıt tepkiler uyandıran bu iki sonun romanın etkisini zayıflattığını düşünüyor. Haliyle finalde Bihter’in intiharı biraz sönük kalıyor. Romanda beni rahatsız eden en önemli şey kişiler arasındaki ilişkilerin çok hızlı gelişmesi oldu. Örneğin, Behlül’ün Bihter’den bir ışık görür görmez ona aşkını ilan etmesi veya Nihal’le evliliği mevzu bahis olunca bir anda durulması ve ona deliler gibi âşık olması. Yazarın Behlül’e atfettiği şıpsevdi, hedonist, vurdumduymaz kişilik özellikleri davranışlarının nedenlerini bir nebze açıklıyor evet ama yeterli değil. Bihter ve Nihal’de olduğu gibi onun iç çatışmalarını, en azından bir süre sürüncemede kaldığını, ufak bir tereddüt yaşadığını göremiyoruz. Yazar belki Behlül’e çizdiği rol gereği ona bir iç çatışma yaşatma gereği de duymamış ama bana kalırsa bu durum insan doğasına aykırı ve karakterin doğallığına zarar vermiş. Konu Aşk-ı Memnu olunca biraz da magazin boyutuna değinmek lazım diye düşünüyorum. Romandan uyarlanan dizinin tamamını olmasa da bir fikrim olacak kadarını izlemiştim. Karakterler romandakine çok yakın ama dizide romandan daha fazla kişi var tabii, aksi takdirde dizi nasıl sakız gibi uzatılabilir. Yukarıda belirttiğim iki zayıf yönün senaryoda törpülendiğini düşünüyorum. Çünkü dizide Bihter’in hikâyesi ön plandaydı ve finalde de intiharı oldukça vurucu olmuştu. Kişiler arası yakınlaşmaların mümkün olduğunca uzatılması zaten bizim dizilerimizin en temel özelliği, o yüzden bu konuda pek zorluk çektiklerini sanmıyorum. Bu arada, Bihter’in annesi Firdevs Hanım’a söylediği ve benim de aklımda kalan “Ölüyorum anlasana! Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar. Ben işkenceler içinde kıvranırken onların mutluluğundan ölüyorum.” cümlesi biraz daha farklı şekilde romanda da geçiyor. Ama örneğin, intihar sahnesinden akılda kalan “Beni beni Bihter’ini!” cümlesi romanda yok, ki zaten dizideki intihar sahnesi romandakinden bayağı farklı. Özetle, Aşk-ı Memnu’yu pembe dizi tadında entrikalı bir aşk romanı olarak görmek doğru değil. Halid Ziya Uşaklıgil bu romanında tıpkı Recaizade’nin Araba Sevdası romanında yaptığı gibi kendinden önce denenmemişi bulmaya çalıştı. Recaizade gibi belki o da yaptıklarının bir kısmını bilinçli bir şekilde yapmadı ama ortaya koyduğu bu yapıtla Türk edebiyatında yeni bir sayfa açmış oldu. Türk edebiyatına ilgi duyan herkesin Aşk-ı Memnu’yu bu gözle okuması gerektiğini düşünüyorum. İyi okumalar dilerim. Yararlanılan Kaynaklar: * Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış 1, Berna Moran, İletişim Yayınları * Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman (1859-1910), Cevdet Kudret, Bilgi Yayınevi * Vikipedia: Aşk-ı Memnu
Aşk-ı Memnu
Aşk-ı MemnuHalid Ziya Uşaklıgil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202318.1k okunma
·
581 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.