Gönderi

Notlar:
İki yüz ulus-devlete karşılık, beş bin civarında etnik grup var demiştim...Etnik grupların yüzde 96'sının ise kendine özgü bir devleti yok. ...Homojen yapılı ulus-devlet sayısının dördü ya da beşi aşmadığı belirtiliyor. Bu devletlere örnek olarak İzlanda, Norveç, Koreler ve Japonya gösterilebilir.... İran İslam Cumhuriyeti: İranlılar (Farslar-Persler), Azeriler ve Kürtler yaşıyor.... Irak Cumhuriyeti: Araplar, Kürtler ve Türkmenler yaşıyor. ...Türkiye Cumhuriyeti: Türklerin yanı sıra 46 değişik etnik/dinsel grup var. ... Afganistan Cumhuriyeti: Çoğunluk olan Peştunların yanı sı­ra Tacik, Özbek ve Hazarlar var.... Bosna-Hersek: Müslüman Slavlar (Boşnaklar), Ortodoks Sırplar ve Katolik Sırplar bir arada yaşamaya çalışıyor...Yunanistan (Helen Cumhuriyeti): Çoğunluk Helen-Yunanlı. Yanı sıra Batı Trakyalı Müslümanlar (veya Türkler), Çingeneler, Makedonlar da var. Etnik sözcüğünün eski Yunanca' da, "ethnos" = ulus kavramından geldiği belirtiliyor. Ancak bu, siyasi bir varlıktan çok, ortak kökenieri olduğuna inananların birliğini ifade ediyordu. Sözcüğün sıfat hali, ethnicos, Latinceye ethnicus olarak girdi. Olacaklar oldu: Sözcük, "yabancılar", "bizden olmayanlar", "ötekiler", "dinsizler", "ilkeller", "bizimle aynı dini paylaşmayanlar" anlamlarında kullanılmaya başlandı.14. yüzyıl ortalarından 19. yüzyılın yarısına kadar İngilizce'de de bu içerikle anlaşıldı; ancak bundan sonra ırk özelliklerine de değinir bir şekilde ifadelendirildi. Herkes kendi kültürünü dünyanın merkezine koyar, diğer kültürleri, o nokta ve o standartlara göre değerlendirir, genellikle beğenmez, kendini üstün görürdü. Bu da, herkesin bildiği gibi "etnosantrizm", yani "kültür-merkezlilik", daha doğrusu, dünyadaki diğer kültürleri, kendininkini temel alarak değerlendirmek, eleştirmekti; sadece Batılılara özgü bir yanılgı değildi bu, aksine dünyanın hemen hemen her yerinde, çoğunluğun paylaştığı bir yanılsamaydı. Veri etnisite: Evvelden gelen, ilk veya mantıki olmayan, toplumsal yaşamın değişmez verisiymişçesine algılanan kültürel bağlılıklar. ... Bu anlayışa göre etnisite sabit, temel bir tutkudur ve doğumun değiştirilemeyen koşullarından kaynaklanır. Akışkan veya faydacı etnisite: Faydacı etnisite veya koşullar gerektirdiğinde amaca ulaşmak için, araç olarak kullanılan grup aidiyeti. Menfaatleri, etnik gruplar olarak örgütlenme ve eylem yapmayı gerektiriyor. Bu durum etnik kimliklerin faydasının zamana, zemine ve koşullara göre değişmesinden kaynaklanıyor onlara göre. Her kimlik bir kaynak veya engel teş­kil edebilir; potansiyel fayda veya zararlan olabilir. Dolayısıyla, bireyler işlerine geldiğinde etnik kimliklerini ön plana çıkarır; diğerlerinin etnik kimliklerini, aynı şekilde, işlerine geldiği gibi, kendilerininkinden ayırır, sınırlara tabi tutar veya hiç dikkate almazlar. Mantıki seçim modeli: Bireysel tercihleri ön plana çıkaran bir yaklaşım. Etnik örgütlenmeler menfaatlerine hizmet ettiği sürece, bi￾reyler özgürlüklerini oraya devretıneye razı oluyor. "İlk bağlılıklar", "veri etnisite" anlayışından kopan Michael Hechter ve Michael Banton ise, normarif ve "yapısalcı" açıklamaları, bireysel tercihleri göz ar￾dı ettiği gerekçesi ile reddedip yerine, kamusal amaçların, bireysel olarak gerçekleştirilmesine bağlı grup dayanışması modeli geliştirdi. Hechter'e göre bireyler, zenginlik, prestij ve iktidar uğruna bazı özgür￾lüklerinden vazgeçip, bunları örgüdere devrediyor. Etnik örgütlenmeler, bireylere gelen bilgiyi denedeyip yönetmede önemli bir rol oynuyor. Menfaat sağlayacakları kanısında oldukları sürece bireyler buna gönüllü oluyorlar. Hayali cemaat": Zaman içinde gelişmiş ve yapılanmış, insan yaratısı etnisite. Stuart Hall da kolektif kim￾lik ve deneyimlerin, "veri" olmadığını, "tarihsel, siyasi, kültürel olarak yapılandırıldığını," yazıyor, "etnisite de bunu içeren kavramdır," diyor. Postyapısalcı ekol: Postyapısalcı ekol, dil dışında, ne gerçek, ne özne, ne kimlik ne de etniklik olabileceğini düşünüyor. Kimlik, top￾lumsal cinsiyet, ırk, etnisite, tümü evrensel gerçekler değil, toplumsal gelenek, görenek ve alışkanlıklarla, dilde, gerçeğin yerine geçen tanım￾lardır deniyor. Sosyal bilimlerdeki geçerli etnisite anlayışı, mutlak biyolojik-kültürel gerçeklik olmaktan çok, etnik aidiyet duygusunun öznelliğini, bilinçli bilinçsiz, ama bir tercih meselesi oluşunu, koşullardan etkilenişini, etkileşim halinde oluşunu vurguluyor. ... Öte yandan etnik kimliklerine sıkı sıkıya sarılan azınlık ve ço­ğunluk milliyetçileri, bu keyfiyetten, öznellik, etnik çeşitlilik ve mozaiklerden, "hayali cemaat" anlayışından pek hoşlanmıyor; kültürün, etnikliğin daha mutlak, "nesnel" kriteriere bağlanmasını istiyor. Bu genel geçer bilimsel anlayıştan haz etmeyen, kendini ulus-devletin sahibi ve koruyucusu gören bir de siyasetçi, bürokrat ve askerler var. Onlar, herkesi tek bir kategoriye koyup ortalığı temiz tutmaktan, ya da yönetici sınıfları, her durumda yalıtınaktan yana; dolayısıyla bu hafifliği kaldıramıyor, geçirgen hudutları, sınırsızlığı, esnekliği sevmiyor, benimsemiyorlar. Ulus-devlet, mekansal temelli siyasi bir kurum olarak ortaya çıktı, ulusçuluk doktrini de ortak kültür yaratmak ve ortaklık duygusu aşılamak üzere gelişti. Milliyetçilik yeni ulusların oluşumuna hala yol gösterirken yabancı korkusu (zenofobi) ve şiddeti körüklüyor; "içerden" sayılmayanlar, en azından potansiyel düşman olarak görülebiliyor. Kültür nasıl ki durağan ve değişmez bir olgu değilse, etnisite de aynen öyle. Etnik gruplar hiçbir zaman homojen değil. Örneğin, bir bütün￾lük arz ettikleri düşünülen İsrailli Yahudiler bile epey karmaşık bir yapıya sahip Öte yandan, klasik ırkçılık tanımının odak noktasında çeşitli grupların ırksal bir hiyerarşi içinde sıralandığı inancı yatıyor. Örneğin Jones, ırkçılığı, "Kendi ırkının diğer ırklardan üstün olduğu inancı ve buna eşlik eden davranış kalıpları" olarak tanımlıyor. Irklar arasındaki bu farkın biyolojik olarak belidendiği düşüncesi de ırksal farkların özsel ve mutlak olduğu inancına yol açıyor. Ancak, " böylesi bir anlayış, bugünkü ırkçılıkları açıklamaya yeterli değil."Çünkü çağdaş ırk­çılıklar, biyolojik üstünlükten ziyade kültürel bir hiyerarşiyi temel alı­yor. Gruplararası eşitsizliklerin nedeni olarak da, "aşağılık" ve "alttaki" grupların, çalışma ahlakı, kendine güven, kendi kendini disiplin ve bireysel başarı gibi temel değerleri çiğnediklerini öne sürerek düşüncelerini meşrulaştırıyorlar.. Havalar iyi gittiğinde liberal olanlar" (good weather liberals) ise genellikle azınlıklara hoşgö­rü gösterip, işlerine geldiğinde ayrımcılık yapanlardır (örneğin patronu istediği için ayrımcılık uygulayanlar). Bir de "her koşulda liberal olanlar" (all-weather liberals) var. istisnai olan bu gruptakiler, Merton'a göre nerede, ne zaman, hangi şartlar altında olursa olsun önyargı ve ayrımcılık yapmaz. Homo sapiens sapiens'in şekil şemalindeki farklar, özellikle, deri, saç ve göz rengi, göz, göz kapağı ve saç şekli, burun ve dudakların kalınlığı, yüz ve bedendeki tüy miktarı, kafa ve yüzün şekli, beden kitlesi ve boy pos farkı, "ırk" anlayışının yaygınlaşması ile birlikte önemli sayılmaya başlandı. Gobineau, "Güzellik, zeka ve güç, beyaz ırkın tekelindedir, diyor, Fransız doğabilimci Georges L. Buffon, "Doğa en mükemmel çabalarında insanları beyaz olarak yaratmıştır," açıklamasını yapıyor, Kant'la birlikte "ırk" kavramının mucidi Friedrich Blumenthal da, "Kafkas Dağları, insan türünün en güzel örneklerinin anayurdudur," saptamasında bulunuyordu. "Bilim" çerçevesinde gelişen bu düşünceler Batı'da yayıldıkça, Batı'nın askeri zaferleri, ekonomisi, işgal gücü ve sö­mürgeleştirme politikalarının etkisinde genel kabul gördü ve yaygın söylem, "gerçek" haline geldi. Böylelikle Avrupa merkezli bakış, bilimin "mutlak doğruları" arasında bir yere yerleşti. Ben bu geniş yelpaze içinde, etnik gruplara dair ayrımcılık ve ırkçılığın, ulus-devlet yapısı içindeki bazı uygulamalarını ele alacağım. Daha "çağdaş" uygulamaları da bir sonraki bölümde inceleyeceğim. Ama öncelikle burada hepsini liste olarak verıyorum: 1. Soykırım ve etnik temizlik (Genocide ve ethnic cleansing), 2. Yasa zoruyla yalıtma, ayrı ve farklı yaşatma (Apartheid veya segregation),_ 3. Zorunlu uyum (Asimilasyon) ve Erime Potası (Melting Pot), 4. Mevsim Salatası (Toss salad), 5. Entegrasyon, çoğunluk kültürüyle isteyerek bütünleşrnek (lntegration), 6. Çoğulculuk (Pluralisrn), 7. Çokkültürlülük (Multiculturalisrn). Will Kymlicka'ya göre çokkültürlülük açısından başa çıkılınası gereken diğer sorunlar şunlar: 1. Ulusal parlamentonun, bürokrasi ve malıkernelerin dili ne olmalı? 2. Azınlıkların, kendi etnik kimlikleri doğrultusundaki eğitimi, devlet tarafından karşılanmalı mı? 3. Bir yörede çoğunluk yaratmak üzere yasama bölgeleri veya eyaletler oluşturulmalı mı? 4. Merkezi devletin bazı yetkileri, azınlıkların yönetimindeki yerel güçlere devredilmeli mi? (Özellikle de göç, iletişim ve eğitim gibi daha duyarlı konularda.) 5. Siyasi konurnlar ulusal ve etnik oraniara göre mi dağıtılmalı? 6. Yerli halkların yurtları, yerleşimcilerden, avcılardan, maden arayıcılarından korunmalı mı? 7. Çoğunlukla bütünleşrnek üzere azınlıklara hiç görev düşüyor mu? 8. Vatandaş olmadan önce azınlıkların toplumla ne derecede bütünleşmeleri gerekiyor? (Gerekiyor mu? Bunu ben sordum, ama mesela, Hami Bhabha da sorabilirdi. ) Mevcut çokkültürlülük kavrayışları şu aşağıdaki unsur ve kriterlerle biraz daha genişletile bilir: 1. Azınlıklara verilecek hakların yanı sıra çoğunlukların bilgisini genişletip zenginleştirmek, tavır ve tutumlarını değiştirmek üzere toplumsal yeniden yapılanma (Bernasconi'den esinlenerek) ve mevcut sistemdeki kültür egemenliğinin yapıbozumu (Fraser'ın kuramsal çer­ çevesinde içkin bir öneri). 2. Çoğunluk gruptan öğrencilerin, dünyada genel geçer iki dilin yanı sıra kendi ülkelerindeki azınlık dillerinden en az birini öğrenmesi. 3. Eğitim alanında, azınlık dil ve kültürlerinin sadece azınlık okullarında değil, çoğunluk çocuklarının okullarında seçmeli ders ola￾rak verilmesi. Çoğunluk çocuklarının mezun olabilmek için çeşitli azınlık dil-tarih-kültürü derslerinden bir veya birkaçını almaya yü­ kümlü kılınması. Bir yandan tüm öğrenciler doğa bilimleri ile ortak dünya tarihi, coğrafyası, edebiyatı konusunda bilgilenirken bir yandan da en az eşit miktarlarda azınlık ve çoğunluk grupların tarihini, gele￾neklerini ve edebiyatını öğrenmeli (Bernasconi'den esinlenerek). 4. Aynı siyasetin, geliştirilecek kesintisiz yetişkin eğitiminin de vazgeçilmez bir unsuru haline getirilmesi. 5. Eğitim sisteminin, azınlık konumundaki insanların yazdıkla￾rı ve onlar hakkında yazılmış eserleri her aşamada içermesi (Bernasco￾ni'den esinlenerek). 6. Üniversiteye giriş mutlaka imtihanla yapılacaksa, tüm roa￾dunlar için kotalar ayrılması (Rex, Habermas ve çokkültürlülüğün di­ ğer liberal savunucuları buna herhalde karşı çıkacaktır). 7. Genel olarak milliyetçi ve tüm diğer şoven yaklaşımlardan uzak eğitim (Giroux'dan esinlenerek). 8. Bugüne kadar yeterince temsil edilmedikleri alanlara, (örne­ ğin Senato, Parlamento, yüksek devlet memuriyeti, üniversiteler vs .. ) azınlıklar için kotalar konması (Kymlicka'dan esinlenerek). 9. Tüm bunların toplumun normatif, ahlaki özü haline gelmesi. 10. Bazı ülkelerde mevcut ombudsman kurumundan, "Etnik Aynıncılığa Karşı Ombudsman" kurumunun yaygınlaştırılması.2 11. Çokkültürlü bayram anlayışı: Ulusalldinsel/geleneksel bay￾ramların niteliğinin değiştirilip azınlık kültürlerininki ile birlikte kur￾lanacak şekilde yapılandırılması, donatılması ve zenginleştirilmesi. 12. Parlamento, mahkemeler, bürokrasi ve belediyelerde, hiç ol￾mazsa yaşayan azınlık dillerine eşzamanlı çeviri. 13. Resmi dil anlayışının iptal edilmesi veya yönetimin her ka￾demesine çokdilliliğin getirilmesi. 14. Ülkeye göçrnek isteyen tüm bireylere kapıların açık olması. Çok kültürlü kamusal politikalar: -Yasal sistemin çokkültürlü olarak yeniden yapılanması -Irkçı-etnosantrik-cinsiyerçi söylemin yapıbozumu -lrkçı-etnosantrik-cinsiyetçi söylemin merkezsizlesmesi -Siyasal sistemin değismesi -Göç yasalarının her ülkeden gelenlere açık olması -Azınlık kültür gösterge ve ifadelerine özgürlük -Azınlık kültür gösterge ve ifadelerine maddi destek -Ses siyaseti -Azınlıkların iktidarları eşitler olarak paylaşımı Parlamento, Hükümet, belediyelerde azınlıklar için kota -Bürokraside, akademik kadrolarda azınlık kotaları -fırsatlar ombudsman'i -Etnik ayrımcılığa karşı ombudsman -Azınlıkların katılımı için normatif veyasal engellerin kalkması -Nüfus sayımları ve diğer bilgiler için kişisel bildirimin esas olması -Vatandaşlık kavramının esnekleşmesi -Çokkültürlü ulusal-dinsel-kültürel bayramlar -Azınlık yazınlarının tüm okullarda öğrenimi -Azınlık yazınının kesintisiz eğitimin vazgeçilmez bir parçası olması -Üniversiteye giriş imtihanının kalkması veya kotalar -Söz ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına olanak tanınmaması -Tercihli eylem ve pozitiv ayrımcılık -Sokaklarda sorunları dile getirmek için akuc/kronik yapılanma -Esnek yapılanma -Kültürlerarası diyalog için yapılanma ve olanaklar -Toplumu dönüştürmeye çifte bilinçiiierin talip olması ve bu yolda desteklenmeleri -Tüm bireyler için ve her alanda sonuç ve fırsat eşitliği -İnsanın kendini yeniden yaratma kapasiresinin güçlendirilmesi -Dünyanın her yerinden gelen bireylere açık sınırlar politikası. Her ne kadar, kimi liberal aydınlara, toplumdaki azınlık ve etnik sorunların çözümü için olumlu bir yöntem olarak görünse de, çokkültürlülük, muhafazakar politikacı ve sosyal bilimcilere, sorun çözmek yerine yeni bir sorunlar yumağı yarattığını düşündürtüyor.
461 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.