KARANLIK ŞEHİR
Bir suskunluk var havada,
günden geceye kalan.
Gün batımı kokusunda, hanımelleri.
Hangi sufinin nefesinde saklanmış dedim,
eski çağın mistik esintileri.
Büyük bir sarsıntıda, telaşlı kelimeler.
Buruk bakışlarda ıslak, küskün cümleler.
Son saki son badeyi sunmak üzere,
Işıkları kararmış, ucuz meyhanelerin.
Kime göz kırptığı muamma
dudaktaki sahte gülümsemenin.
Uzun yolculuk bu belli,
kimbilir nerde biter.
Unutulmuş yol öncesi
planlanmış menziller.
Bir mağduru var bu kentin,
bir de mağrur bakışı.
Sabah soyunup ipek geceliğini,
gece serinliğinde yıldızlara takışı.
İşte o serinliktir ürperten beni.
Omuzlarım üşür, dudaklarım titrer de,
kimse bilmez, içimde olup biteni.
Dinlediğim ezgide,
perdelerden düşer notalar
En derin yerlerinden yaralanırlar.
Sen misin diye bakarım
şehrin her yabanına.
Sonra ana- avrat söverim,
dünyanın yalanına.
Acımasız bu hayat,
vicdanı yok zamanın.
Modası çoktan geçmiş,
asil utanmaların.
Savruluşlarda kalmış,
yarı canlı bedenler,
Ederi bilinse de
ödense şu bedeller.
Farklı coğrafyaların,
farklı iklimlerinde,
Ben geçmiş çengelinde,
sen kimbilir nerede.
Arada uzanıp da
silmezsen gözyaşımı,
bil ki canımı vermişim,
bu karanlık şehirde.
zehra/ AMARE