Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
EĞİTİM MANİFESTOSU!
Sayın Türkân Saylan Kimdir? 17 yıl boyunca yaşadığı mahalleden dışarı çıkmasına izin verilmemiş; kendini ilk kez özgür hissettiği an Tıp Fakültesi'ne gitmek için Beyazıt tramvayına bindiği zamandır. Daha ortaokul yıllarında hayal ettiği hekimlik mesleğinin rozetini de takar yakasına. Okurken evlenir. İlk oğlunu dünyaya getirince ilk büyük hastalığına yakalanır: Tüberküloz. İkinci oğlunu dünyaya getirdiğinde ikinci kez yakalanır bu hastalığa. Hatta hastalık kemiklerine yayılır. Tam 8 ay boyunca yüzüstü yatmak zorunda kalır. Üstelik iki yıl da demir korse giymelidir. O demir korse üstündeyken tüm sınavlarını verir ve mezun olur. Yıl 1958. İlk oğluna hamile. Cüzzamlılar Pavyonunu görür ve artık Türkân Hekim için dönüm noktası olur burası. Arkasını dönüp gidemez. "Ne hakkımız var bu insanlara böyle davranmaya" der. İşte o anda Lepra Hastanesi'ni kurmayı düşünür. Ama ne parası vardır, ne gücü. Nasıl mı başarır? Hiç yitirmediği inancının kuvvetiyle! Ülkemizde cüzzam hastalarına elleriyle ilk kez dokunabilen hekimdir Türkân Saylan. Hayalini kurduğu Lepra Hastanesi'ni 1977'de kurar. Fakat hastanede çalışacak hekim ve hemşire bulamaz. Çünkü herkes çok korkar bu hastalıktan. Yine de çalışmalarına devam eder. Devlet mi? Devlet yardım etmez kendisine. Türkan Hekim şöyle açıklar bu durumu: "Parasızlık, olanaksızlık değil... Bahanedir" Tek başınadır. Hastane personeliyle dikiş makinesinin başına geçer, nevresim takımları diker, kermeslerde de satar. Çalışkan ve doğrularının peşinden giden güçlü bir kadındır. "Başıma en kötü ne gelebilir; tıp diplomamı elimden alırlar. Ee ne var, ben de gider yeniden okurum" der. Baskılarla büyüdüğü için baskılarla büyüyen kız çocuklarını da ondan başka kim en iyi biçimde anlayabilir ki? Kız çocuklarına "kardelenlerim" der. Babasının, abisinin insafına (!) terk edilmiş kızları okutur, onların eğitim almasını sağlar. Köy köy gezer yorulmadan, bıkmadan. Nasıl mı yapar? Hiç yitirmediği inancının kuvvetiyle! Sayın Türkân Saylan hakkında yazacağım çok şey var ama kitaba geçmek istiyorum. Tıp doktoru, akademisyen ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin kurucularından olan Türkân Saylan'ın bu kitabı Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazdığı yazılar derlenmiştir. • Eğitimde yozlaştırma, sorunlar ve çözüm önerileri 23 Haziran 2005'te YÖK Genel Kurulu tarafından ilk ve ortaöğretimde ciddi değişiklikler olmuştur: Eğitimin içeriği, öğretim programları, öğretmen alımları gibi birçok konuda. Tüm bu değişikliklere rağmen MEB'in okullarındaki öğretmen açığı çeşitli nedenlerle (bütçe yetersizliği gibi) kapatılamamış, üstelik bu açıklık artmıştır. Okulların birçoğu ikili eğitime devam etmiştir. (Okul ve öğretmen yetersizliğinden) Okullar araç-gereç, malzeme, kültür-sanat, spor, rehberlik konularında eksiklerini tamamlayamamıştır. MEB'e bağlı okullarda öğretmen açığı olmasına rağmen açıkta kalan öğretmenlerse başka mesleklere (polislik, bekçilik gibi) yönelmişlerdir. Bu yönelmelere rağmen diplomalı öğretmen işsizliği de hızla artmıştır. Yetkili kurumlar ciddi değişiklikler yaptıysa tüm bunlar nasıl ve neden olmuştur peki?.. Liselerin gereksiz bilgilerle yoğunlaştırılmış öğretim programları ile, liselerin 3 yıldan 4 yıla çıkarılmasını eleştirir, mantıksız bulur Türkân Saylan. Zaten eşitsiz koşullarda eğitim alan/almaya çalışan/alamayan gençlerin bir yıl daha buna maruz kalmasının mantıklı gerekçesi olamaz. Meslek liselerinin önemi çok büyüktür. Fakat hak ettiği önem verilmediği de ortadadır. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değildir. Üniversite bilim yapan kurumlardır, özgürdür, politiktir. "Her ilçeye bir fakülte" anlayanlayışı ile bilimden uzaklaştırılmıştır, haliyle diplomalı işsizlerin sayısı da artmıştır. Meslek liselerine hak ettiği olanaklar sağlansa bu sorunlar ciddi oranda azalacaktır. Varılması istenilen çağdaşlaşma yoluna giderken; aile planlamasını, meslek liselerini, meslek yüksek okullarını, zorunlu olması gereken okulöncesi eğitimini, kız çocuklarının mutlaka güçlü eğitim almasını, dershanelere sağlanan olanakların dikkatle gözden geçirilmesini, kırsal kalkınmayı ciddiyetle ve sabırla irdelemek gerekir. Bunlar yapılmazsa amaca ulaşmak mümkün değildir. 12 yıllık temel eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasileştirilmesi eğitimin amacına ve nedenine aykırıdır. Haliyle sonuçlar vahim. Siyasetçiler tarafından yapılan din istismarı eğitim-öğretimin gerçekleşmesini ve gelişmesini oldukça engeller. Amaç dinselleştirmekten çıkıp Suudileştirme oluyor zaten. İmam-hatip okullarının vasfı şudur: Ülke için gerekli liyakat sahibi din insanlarının yetiştirilmesini sağlamak. Fakat bu okulların sayılarının hızla artırılması bu amacının önüne geçmektedir. Bu okullara talebin artması öğrencilerin isteğinden çok, muhafazakar ailelerin görüşlerinden kaynaklanır. Çocuğuna seçme hakkı tanımayan ebeveynler çocuklarını zorlayarak bu okullara kaydını yaptırır. Sonucu ise, okulunu, öğretmenlerini hatta akranlarını sevmeyen, onlardan nefret eden çocuklar ve gençler. Lâik Türkiye'nin en önemli niteliği, her dine ve inanışa eşit uzaklıkta olup yine bu görüşte bir kurumun faaliyetini sürdürmesidir. Cumhuriyetimize yakışan da budur zaten. Ayrıca Türkân Saylan, lâik eğitimin sağlanabilmesi için
Hasan Ali Yücel
Hasan Ali Yücel
ve Mustafa Necati'nin düşüncelerinin benimsenmesini vurgular. • Bilmek İstemediğimiz Gerçekler: Köy Okulları (birleştirilmiş eğitim) ve YİBO'lar Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonra tekrar karanlıkta bırakılan köy okullarında birleştirilmiş eğitim uygulaması yapılmıştır, hâlâ vardır. Ne demek ki birleştirilmiş eğitim? Örneğin birinci sınıflardan beş çocuk, ikinci sınıflardan üç çocuk, üçüncü sınıflardan dört çocuk vardır dersliklerde. Sobayla ısınır öğretmen ve öğrenciler. Bu olanaksızlıklara rağmen istedikleri çok şey yoktur aslında. Onlara sadece "değer" vermek yeterlidir. Ayrıca şehir merkezlerindeki okullarda en az kırk öğrencinin aynı derslikte öğretim almalarının yanında bu on iki öğrenci gayet de şanslıdır. •YİBO'lar (Yatılı İlköğretim Bölge Okulları) bir nevi köy enstitüleri gibi faaliyet gösteren kurumlardır. Benzer mantıktadır. Köylere eğitim götürülmemesini gerekçe göstererek okula göndermek istemeyen anne babaların bu görüşlerine karşı çok iyi sonuçlar elde etmiştir. Çocuklar bu kurumlarda 1. sınıftan 8. sınıfa kadar devlet güvencesiyle barınır, beslenir ve eğitilirler. Kurulduğu günden bu yana sayılarının artması beklenilen bu kurumların sayısının azaltılmasının nedenlerinden biri de "taşımalı eğitim". Ne olduğunu öğrendiğim ilk anda çok mantıksız olduğunu düşünmüştüm. Nedir, ne değildir, nasıl gerçekleştirilir diye araştırdıkça çıkarcıların çıkarlarını arttırdığını gördüm. Peki nedir taşımalı eğitim? Birçok köylerde (okulu olmayan köylerde) örneğin köy muhtarının kiraladığı minibüslerle "taşıma" yapılır. Devlet, her yıl minibüslere dünyanın parasını öder, yatırır. Köylerden "taşınılan" bu çocuklar merkezdeki okullara giderken canlarından olur. Kaza adı altında kaçınılmazdır cinayet... Ayrıca şunu da öğrendim ki, çocuğunu taşımalı eğitimle yani bir araçla okula göndermek istemeyen anne babalar da vardır. Bu gerekçeyle okula gönderilmeyen bu çocuklarsa kız çocuklarıdır genelde... Eğer YİBO'ların sayısı artırılırsa, taşımalı eğitim(sizlik) kaldırılırsa köy çocuklarının eğitimi güçlenecektir. Sayın Saylan'a göre zorunlu eğitim; 1 yıl okulöncesi eğitim, 8 yıl ilköğretim, 3 yıl ise ortaöğretim olmak kaydıyla 12 yıl olmalıdır. 1 yıllık okulöncesi eğitimin zorunlu olmasında ısrarcıdır. İlköğretimden önce eğitimi ve okulu sevdirmek, çocuğu sosyalleştirmek adına bu zorunluluğun olması gerekir. Dipnot: 1952-1953 eğitim'-öğretim yılında, dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından 3 yıllık lise, 4 yıla çıkarılmıştır. Atatürk Cumhuriyeti'nin 98. yılını giderek artan fırsat ve cinsiyet eşitsizliğinde kutladık. Milli eğitim adını taşıyan eğitim sistemimiz "milli" olmaktan çok uzak. Kendi konumunu "kemalist-feminist" çizgide gösteren Sayın Türkân Saylan, özellikle bazı kesim tarafından kuyruk acıları nedeniyle çok sert dille eleştirilir. Fakat cüzzam hastalığı, kız çocuklarının eğitim alabilmesi konularındaki katkıları asla inkar edilemez ve edilmemelidir. Sayın Türkân Saylan'ın cesurca yazdığı bu yazılar benim çok anlamlıdır. Mevcut düşüncelerime birçok düşünce katmıştır. "Çağdaşlaşma Yolu'ndan nasıl yürümek gerekir?" sorusunun her yanıtını vermiştir. Bir sorunda, hatta sorunların sorunları oluşturduğu durumlarda birçok alternatif çözümler sunmuştur. "Çağdaşlaşma Yolunda" kitabının Cumhuriyet'in her yurttaşının, özellikle de Cumhuriyet kadınlarının büyük vefayla ve borcu ödemek gayretiyle okunmasının ve yorumlanmasının kanaatiyle...
Çağdaşlaşma Yolunda
Çağdaşlaşma YolundaTürkân Saylan · Doğan Kitap · 200941 okunma
··
2.094 görüntüleme
duygu okurunun profil resmi
iyi ki doğdun türkân saylan!💜
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.