Gönderi

320 syf.
9/10 puan verdi
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - İnceleme Ekonomi-Siyaset-Çevre-Toplum ilişkilerinin birbirleriyle nasıl etkileşimli olduğunu, ekonominin nasıl belirleyici rol oynadığını, insanların nasıl acımasız olabildiğini, orduların gerçek amaçlarını, para ve kâr uğruna doğanın, insani değerlerin ve kültürlerin nasıl tahrip edilip ayaklar altında çiğnendiğini ve bunların nasıl planlanıp yürütüldüğünün gözler önüne bir kez daha seren çok önemli bir tanığı ve belgesi olarak bu itirafları okumanızı öneririm. Öncelikle "Ekonomik Tetikçi" isminin üzerinde duralım. Yazar giriş kısmında bir paragrafta bunu açıklıyor. Verdiği tanım içinde önemli özellikler şunlar: - Birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonel - Dünya Bankası, Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), IMF gibi kuruluşlar aracılığıyla paraları birkaç varlıklı ailenin cebine para aktarması - Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık... olması Paragrafı bunları nasıl bildiğini şöyle söyleyerek bitiriyor: "Nereden mi biliyorum? Ben de bir ET idim." (ET: Ekonomik Tetikçi) Ekonomik tetikçiler gezegende belirlenen sömürülecek nasıl bir kaynak varsa orası için planlarını, projelerini derhal başlatıyor ve süreç başlamış oluyor. Yapılacak yatırımlar, uygulanacak projelerin yük ve finans tahminleri yapılıp "tarafsız bilim" olduğu iddia edilen ekonomi biliminin de yardımıyla açıklanınca bütün yağma, talan ve sömürü kılıfına uydurulmuş oluyor. Biraz pürüz çıkaracak olan bir engel varsa, diyelim ki bu engel ülkenin başkanı olsun, hemen kullanılan araçlar sırasıyla devreye sokuluyor. Önce rüşvet verilerek pürüz çıkaran sömürücü kişilerin yanına usulca davet ediliyor ve kendilerine zenginlik, iktidarda kalma garantisi vaat ediliyor. Bu rüşvet parayla, iktidarla olabildiği gibi kişilerin başka zaafları ile de (mesela başkan erkekse ve kadınlara zaafı varsa) olabiliyor. Eğer bu araçlarla pürüz giderilemiyorsa ikincil araçlara geçiliyor. Halkının yanında olan ve çevreci - solcu bir bakışı temsil eden, rüşvetlere kanmayan kişiler üzerinde bu sefer tehditler kullanılıyor. Tehditler ve suikast girişimleri de başarılı olmazsa giderek inatçı bir lekeye dönüşen bu pürüz üzerinde son koz oynanıyor: Ordu. Birincil ve ikincil araçlar etkisiz olduğu zaman üzerinde sömürü planları yapılan ülkeye ordu girer ve rıza ile alınamayan zor kullanarak alınmaya çalışılır. Ekonomik tetikçilerin kullandıkları araçlardan böylece bahsediliyor -tabi yazar bu üç aşamayı Et, çakallar ve ordu olarak formüle edip sunuyor. İşin bir de çevre vev toplum boyutu var. Şirketlerin göz koyduğu ve bütün hesaplamaları yaparak üzerinde çalışmaya başlamaya can attığı doğal kaynaklar ve oradan gelecek kârlar var. Bu kârlar gezegenin kendi devamlılığını koruması için muhafaza edilmesi gereken bölgeler var. Bunlar, bakıldığı zaman insanı hayran bırakan ve kendilerine büyük bir cömertlik sunan ormanlar, akarsular, verimli topraklar -bazen bu yerler çöl de olabiliyor- ve diğer güzellikler var. Aynı zamanda bu doğal zenginliklere bir de oraya has kültürel çeşitlilik de eklenebiliyor. Tüm bu güzellik ve zenginlikler birkaç şirketin ve oradan kâr sağlayan bir avuç insanın saldırısına uğruyor. Ormanlar bu sömürü düzenine hizmet için tıraş ediliyor, akarsulara bu yüzden barajlar kuruluyor, verimli topraklar bu sebeple talan ediliyor ve kültürel farklılıklar yine bu düzende tepedekiler için boğazlanıyor. Bu birkaç şirket -ki yazar bu "birkaç şirketin yönetimi"ni anlatmak için "şirketrokrasi" deyimini uydurmuş- bir süre için kendilerine fayda sağlayacak bu projeleri hayata geçirdikten sonra kendi gezegenlerini de kirletmiş oluyorlar. Üstelik bunu diğer insanlara "rağmen" yapıyorlar. Bu bencilliğin çok ötesinde olan bir durum. Herkesin olan ve üzerinde kimsenin egemenlik kuramayacağı doğal zenginlikler nasıl olur da birkaç kişi tarafından yağmalanıyor anlamıyorum! Bir de bu talanı, yağmayı yapan insanlar övülüyor toplumda, onlara öykünüyor insanlar ve diğerlerine örnek gösteriliyor! Burada bir terslik yok mu! Yazarın nasıl böyle işleri yapmaya başlayıp onca sene devam ettirebildiğini defalarca sordum, kitapta kendisini suçlu hissettiği yerlerde sorgulamaya başladığı zaman. Üstelik kitapta anlatılanları, geçen isimleri, olayları, yerleri araştırınca her birinin doğru olduğunu gördükçe aklıma şunun gibi başka sorular bile geldi: Acaba çok iyi bir gazeteci veya duyarlı bir ekonomist olduğundan bunları inandırıcılığı artsın diye mi kitabın başlığını itiraflar olarak belirledi de böyle sundu? Ama kitabı yazmaktan defalarca vazgeçmesini, yazma ve yayma girişimleri defalarca tehdit ve rüşvetle engellenmesini nereye koyacağız o zaman? Bu itirafları her açıklama girişiminde kendisini bunları yazmaktan alıkoyan ve caydıran sebepler arasında aldığı tehdit ve rüşvetlerin yanında kitapta defalarca okuduğum bir başka nokta var, o nokta da şu: Yaptıklarının ve aracı olduklarının, uygulandığı ülke halkına çok yarar getirdiği konusunda kendisini inandırıp yatıştırması. Evet, kendini inandırmak ve vicdanını yatıştırmak. İnsan bunu bir defa yaptığı zaman vicdan denen duvarda ilk gedik açılıyor. Bu ilk gedik duvarın bütünlüğünü bozan ilk darbe olduğu için çok daha fazla sorguya sebep olabiliyor ama bu insan bu ilk gedikle çok uğraşmayıp bir başka gedik daha açınca artık önü alınamaz bir yıkım başlamış oluyor. Vicdanı burada bir duvara benzettim ama onu aslında bir perde olarak tasvir etmek de olası. Perde olduğu metaforunu kullandığımızda onun hassasiyetini daha iyi vurgulamış oluyoruz. Bu ufak vicdan çözümlemesi sonrası yazarın vicdanıyla hesaplaşmasına dönelim. Yazar bu ilk gedikten de önce yaptıklarının nasıl yanlış olduğunu görüyor ve onun rahatsızlığıyla kıvranıyor. En azından anlattığı şekliyle öyle duruyor. Bahsettiğimiz ilk gedik açıldığı zaman da devamının nasıl geldiğini satırlarda okuyoruz. Kitabın yazım şekline bakarsak da şunları söyleyebiliriz. Yazar kendi hayatının asıl dönemine nasıl geldiğini anlatan bir giriş yapıyor önce. Bu kısımda bahsettikleri arasında bu incelemeye konu olacak parça ise şu kurduğu mantık: Herkes hayatında bazı tesadüfler ve rastlantılarla karşılaşır ama gidiş yönünü bizim bu tesadüf ve rastlantılara gösterdiğimiz duruşumuz belirler. Kitap bu felsefe ile açılışı yapıyor ve bitişte de tekrar bu noktaya geliyor. Kendi hayatımızdaki tesadüf ve rastlantılara karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimiz üzerine düşünmemiz isteniyor. Ayrıca kitabın bazı bölümlerinde yine dünyanın bizim onu nasıl hayal ettiğimize bağlı olduğunu söylüyor ama işlerin bu kadar kolay olmadığının kendisi de farkında. Yazar faaliyetlerini şu dört zamana ayırarak anlatmaya geçtiği zaman asıl hikaye ve itiraflar başlıyor: Bölüm I 1963-1971 Bölüm II 1971-1975 Bölüm III 1975-1981 Bölüm VI 1981- Günümüz İlk bölümde yazar karşılaştığı tesadüfler karşısında yaptığı seçimlerle MAIN şirketine girerek ekonomik tetikçi olma yolunda nasıl adımlar attığını, zaaflarını nasıl kullanıldığını ve tabii ki yağma, talan ve sömürü düzenine nasıl hizmet ettiğini anlatmaya başlıyor ve diğer bölümlerde de bilinçli bir şekilde bunu nasıl sürdürdüğünü itiraf etmeye devam ediyor. Latin Amerika ülkelerine nasıl projeler tasarlandığını, istatistiklerin nasıl kullanıldığını, söz konusu ülkelerin ödeyemeyeceklerini bildikleri borçları kabul etmeye nasıl ikna ettiklerini, yapılan projelerin halka yararı olmadığını, çevreye ne gibi zararlar vereceği, oradaki kültürlerin nasıl boğazlandığı olanca doğrulukla anlatılıyor. Yazar bunları oldukça rahat yazar gibi göründü bana. Belki de anlattığı konuların bunca çarpıcı ve ayrıntıların bu kadar sürükleyici olmasında bunun bir payı var ama vicdanıyla yaşadığı hesaplaşmaya rağmen yaptıklarının oluşturduğu tezatı bir arada olması da bunu düşündürmede etkiliydi. Daha sonra Latin Amerika ülkeleri itirafları arasında Ortadoğu ülkeleri İran, Irak ve özel bir yeri olan Suudi Arabistan'dan bahsediliyor. Suud ailesi konuya çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Başka yerlerden biliyorsanız (örneğin Küresel Sermayenin Egemenliği ve İslam kitabına bakabilirsiniz şimdi bahsedeceğim isim ve süreç için) Kermit Roosevelt'in Ortadoğu'da uyguladığı politika ile kendisinden sonraki uygulamalarda örnek alınacak olan sivil darbe planından da bahsediliyor. Yazar bütün bunları bazen çok isabetli çözümlemeler yaparak ve bazen de kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinin çarpıcı gerçeklerini ortaya çıkararak aktarıyor. Bu dört bölüm içinde yazar başladığı şirketten ayrılıyor, başka bir şirket için çalışıyor; daha sonra kendi şirketini kurup satıyor, kitaplar yazıyor, tatile gidiyor, çeşitli isimlerle tanışıyor ve yaptığı yanlışta kendisini haklı göstereceğine inanmadığı ama yine de bir defa bulunca o sebeplere nasıl tutunduğunu okuyorsunuz. Kitapta epey tarihi dönem, önemli olay, kişi ve bağlantı öğreniyorsunuz. Burada yazarın şirketokrasi için neler yaptığını, nasıl yaptığını (Latin Amerika ülkelerini nasıl borçlandırdığını, darbelere nasıl aracı olduğunu, doğal güzelliklerin mahvedilmesine nasıl göz yumduğunu, Suudları çöllerini modern bir şehre çevirmeye nasıl ikna ettiğini ve bunu yaparken hangi araçları kullandığını vesaire) anlatmayacağım ki onları okuyun, araştırın ve öğrenin. Yazar ayrıca bir bölümde değişen ekonomi anlayışında dünyadaki sömürünün daha incelikli bir hâl aldığını söylüyor. Neoliberalizmin inşa ettiği bu daha incelikli sömürü serbestleştime kavramı ile giriyor. Zaten "tarafsız" olduğu söylenen ekonomi bilimi ile ekonomik büyüme kavramının suyu sıkılmaya devam ediliyor o sırada. Ekonomik büyüme olduğunu raporlarda gösterebiliyorsanız sorun yok demektir, onlara göre. Kitapta bahsedilmeyen ve bu inceliklere eklenen kavramlar da şunlar: Sürdürülebilir kalkınma, girişimcilik... Bu değişen ekonomi sistemi ve gelen incelik örnekleri de veriliyor ve yeni ekonomik tetikçi portresinden bahsediliyor. Kendisi gibi işin bilincinde olmayan, sadece işini iyi yaptığı zaman alacağı primin hesabında olan ve ekonomik tetikçi olduğunun farkında olmayan bu yeni çalışanlar pek de suçlu değil yazara göre. Çünkü onlar işin farkında değiller. Yani işi yapıp da ne yaptığınızı sorgulamazsanız suçlu olmuyorsunuz. Bu durumda böyle bir işte çalışan kişinin sadece işçi kimliği olmadığını söylüyorum ve yaptıklarının neye hizmet ettiğini sorgulamadıkları için de onların da pek âlâ suçlu sayılabileceğini düşünüyorum. İncelemede ayrı bir yeri hak eden ise son sayfalar. Yazar, insanları köleleştiren, masum insanların hayatını işsizlik, ekonomik bunalım ile mahveden olguları ülkelerine dayatarak ilerleyen, çevreyi katleden ve sadece bir avuç insan için çıkar sağlayan -aslında yok ettikleri çevrede kendileri de yaşıyor ama- bu düzen için çalıştıktan sonra itiraflarda bulunduğunu belirterek "bu öykü anlatılmalı" diye ekliyor. Bir hatırlatmada da bulunuyor sonra: "Bu kitap bir reçete değildir. Sadece bir itiraftır, o kadar." Eh tabi ki yine de bizleri, kendi çocuğunu da düşünen bir itirafçı olarak o kadar haltı işledikten sonra bize öğütler de veriyor. Verdiği öğütlerin bazıları yerinde bazıları ise etkileri düşünülünce yer yer safça ve yer yer de yetersiz hatta gülünç kalıyor. Örneğin, haberlerde satır aralarını okumak, söylenenlerin arkasında söylenmeyenlerin peşine düşmemiz, gerçekleri yaymamız, çevremize örnek olmamız gerektiği konularında verdiği öğüt çok yerinde. Ama "serbest" ticaret anlaşmalarını protesto etmek konusundaki öğüdü biraz gülünç. Protesto etmek elbette bir şeydir ama etkileri ne olacak peki bu protestonun? Veya çevreyi talan eden bir şirketi protesto etmek... Eli kanlı bir hükümet bunu bastıracak ve halkı sindirmek için çalışmaya devam edecektir. Bir daha canımız alışveriş yapmak isterse kitap okumalı veya meditasyon yapmalıyımışız. Güzel öneri(!) Üretim sistemini bu tavırla değiştireceğimizi düşünüyorsa eğer yazık... Veya üretim sistemine, ekonomik düzene dokunmadıkça sorunların sadece tüketim cephesinde çözülebileceğini hayal ediyorsa büyük bir fiyasko. Zaten üretim sistemini ve ekonomik-siyasi yapıyı devirmekten, dönüştürmekten bahsedilmiyor önerilerde. Öneri olarak görmemiş olsa gerek. "Yaptığının yanlış olduğunu bilen ama kendi açgözlülüğü ve çaresiz insanları sömürüp, dünyayı talan etmek için hep bir bahane bulabilen bir adam"ın bu itiraflarını okumanızı öneririm ve tabi kendisinin de söylediği üzere bu kitabı "bir reçete" olarak görmemenizi de. Yazarın önerilerinden daha doğrucu bir tavır sergilemek gerektiğini düşünüyorum.
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraflarıJohn Perkins · April Yayıncılık · 20043,343 okunma
··
1,204 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.