Tesadüfen dilencilerin yanına düşmüştüm. Onlar konuşuyorlardı. Ben de dinliyordum. Elli yaşında
sandığım birisi söylüyor, daha genç olanı dinliyordu. Bazen de soruyordu. Bunların sohbetlerinden
ilk önce deli olduklarına karar verdim. Gerçekten deliydiler. Yalnız delilerin “meczup” denilen
çeşidinden... Tuhaftır ki bu iki kişinin delice konuştuğu konular, beni önceden ve şu anda da
ilgilendiren şeylerdi. Yaşlı deli, genç deliye diyordu ki:
– Bu dünyada her ne varsa benim sıfatımdır. Ben olmasam bir şey olmazdı. Her şey benle var
olmakta. Ben hep’im ya da hiç’im. Ben hiç’im ya da hep. Zaten hiç ile hep, tek gözlü, tek şeydir.
Ancak cahil kalabalıklar bir şeyi iki adla anıyorlar!
Konuşmanın geleceği de buradan çıkartılsın. Hayret içinde kaldım. İstemeden söze karıştım:
– Acayip! Var’la yok, eşit olur mu? Mesela ben şimdi var’ım. Yarın yok olacağım. Benim varlığım
ve yokluğum arasında, bu iki durum arasında fark yok mu? dedim. Deli-başını çevirdi. Kahkahayı
kopardı:
– Vay! Sen var’sın ha! dedi. Acaba var mısın?
Bu önemli soruyu kendi kendime pek çok defa sormuştum. Bu soru basit bir görüş karşısında
anlamsız ve haklılığı geçersiz görülür. Fakat değildir. Eğer var’sam niçin yok olacağım? Yok,
olmayacaksam, ruhum ölümsüz mü kalacak? İşte şüphe ejderhasının yetiştiği denklemin bu son kısmı
idi. Ruhum ölümsüz kalacak mı? Ruh nedir? Kendiliğinden mi oluşur? Kim olduğunu bilir mi? Varsa
vücuttan ayrıldığında ne gibi durum alacaktır?
İşte cevapsız birçok soru. Deli ilave etti:
– Ancak ben var’ım. Çünkü hiç’im, yok’um. Vücudum mutlaktır. Mutlak vücuttur. Var’dır.
Bundan sonra deli sustu. Her ne söyledimse cevap alamadım. Sonunda sorularımdan bıktı.
Arkadaşına:
– Haydi gidelim. Bu hayvan bizi zevkimizden alıkoydu. dedi. Kalkıp gittiler. Ne garip durum.
Mükemmel eğitim görmüş olmak iddiasında bulunan bir insana acınacak halde olan bir deli “hayvan”
diyordu!
... Amak'ı hayal