NE İYİ NE KÖTÜ HERHALDE ÇOKÇA FENA DEĞİL...
Thomas Mann Büyülü Dağ 'da kazandığı bir kumar oynamış. Bu kitabın tutma sebepleri ile teknik açıdan aşırı sıkıcı olma sebepleri içiçe geçmiş.
Öncelikle olay mekanı çok dar. Sanatoryum, bu kadar. Fakat mekan, giriş-çıkış, hayat-ölüm döngüsü için muazzam elverişli ve sonunda ölüm sürprizini her daim içinde saklı tutuyor. elde var bir.
Mekan darlığı, gelişen olayların çeşitliliği ile örtülmüş veya gizlenmiş. Tabi gelişen olayların kilidi hep giriş ve çıkışlarda. Saklı kalan bir unsur olarak; "iyileşti ve güzel günlere yelken açtı" hikayesi yok denecek kadar az. Mekan, kasvet üretiyor ve ürettikçe üretiyor. Elde var iki.
Yazarın her ama her konuda bilgisi var. Masonluk, coğrafya, askerlik, aşk, hastalık, botanik, kimya, astroloji...ne alırsan bir milyonculara dönmüş bir hali var kitabın. Bunun çekici olmasını anlamak çok mümkün değil, çünkü kitap bir 'bilgilenme' eseri olarak da kullanılabilir. Yaygın okuyucu kitlesi de, bu tarz bilgilere bayılır. Elde var üç.
Karakterlerden Settembrini'yi ve Naphta'yı aldığında, bu bilgilerin yarısından fazlasını da kitaptan sökersin. Ağırlık, doğru dağıtılmamış.
Ana kahramanı en son botaniğe ve astrolojiye olan merakı ile buldum sonra onlar bir yere bağlanmadı, hatta öyle havada kaldı ki, ne için bu konuya sayfalarca detay verilmiş bunu da anlamak ve anlamlandırmak neredeyse mümkün değil.
Buddenbrooklar sosyal bir olguyu neredeyse kusursuz işlenişin örnek kitabı. Büyülü Dağ da aynı dalgayı yakalamaya çalışmış yazarın kendini aşma çabasındayken kapaklanıp düşmesin diye sıçramasıdır bence.
Ha sıçramış mı...kısmen evet. Fakat işte o 'kısmen' kısmı, göz doldurmaktan ziyade, sadece karın doyurmuş.
Bir de değinmeden geçemeyeceğim, paragraf boyyu uzun cümleler ile de...sanki okuma zorluğu değil de yazar, bariyer koymuş.
Madalyonun diğer tarafı ise, (hep eleştirecek değiliz) yazar sizi diri tutuyor, giriş-çıkış ile, aşk ile, bilgi ile hep canlısınız. Bazen güçlü bazen de zayıf bir merak sizi hep gıdıklıyor. Burada kalemin ve kelamın ustalığı ayakta alkışlanmalı.
Başta da değindiğim üzere, kısıtlı bir mekan evreninde ancak bu kadar akıcılık olur. Hatta, bundan daha iyisi de beklenmemeli. Veya illa Thomas Mann olacaksın, ki imkansız. Burası da alkışı hak ediyor.
Son kertede, bendeki olumsuz izlenimleri güçlü olduğu için çok sevdiğim bir yazar olan Thomas Mann kırgınlığımı saklayamayacağım...onun da çok umrunda.