Gönderi

“Dizginlere asıldım fakat çok geçti. Bodoslama daldık ve sonrasında olan şey, evrenin düzenini kavrayışımı sonsuza dek değiştirdi. Fakat oradaydım, gerçekleştiğini gördüm ve o zamandan beri bilgeliğimizin sınırlarının nerede bittiğini ve o sınırların ötesinde daha ne yalanlar yattığını açığa çıkaran pek çok şeye tanık oldum. Tekerleklerin altındaki yol yok oldu ve köprü çok aşağılarda kaldı. Bir anlığına havada veya o mavi ışıkta süzüldüğümü hissettim. Ve orası sıcaktı. O kısacık sıcaklığı hatırlıyorum çünkü kendimi nasıl ansızın havada bulduysam aynı ivedilikle kendimi suyun içinde, suyun altında buldum ve şimdi size tüm bunları anlatırken yine oradaymışım, Goose Nehri’nin buzdan dişlerinin arasındaymışım gibi hissediyorum; su içime doluyor ve yalnızca boğulanların duyduğu o yakıcı ıstırabı duyuyorum. Hiçbir şey boğulmaya benzemez çünkü bu his yalnızca ıstıraptan ibaret değildir, içinde böylesi yabancı bir duruma karşı duyulan bir afallamışlık da vardır. Zihin, dört bir yanımız daima havayla dolu olduğundan nefes alabileceğini sanıyor ve nefes alma dürtüsü öyle bir içgüdü ki bu emri duymazdan gelmek için bir nevi odaklanma gerekiyor. Köprüden kendim atlamış olsaydım içine düşeceğim vaziyeti öngörebilirdim. Köprünün kenarından düşmüş olsaydım sırf hayal edilebilir olduğu için anlayabilirdim. Fakat pencereden nehrin derinliklerine öylece itilivermiş gibiydim. Hiçbir uyarı yoktu. Nefes almaya çalışıp durdum. Nefes almak için feryat ettiğimi anımsıyorum fakat gelen cevabın verdiği ıstırabı, içime dolan suyun çektirdiği acıyı ve o acıya öğürerek karşılık verdiğimde nasıl da içime daha fazla suyu buyur ettiğini daha iyi hatırlıyorum."
Sayfa 11 - MonoklKitabı okudu
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.