Söndürün sokak lambalarını
Bırakın hapsetsin korkularımı.
Girin evlerinize, mutlu mesut
Bırakın kaybolayım
Bir ayaklarım
Bir de ellerim kalsın sadece.
Meyus vücudumun geri kalanı,
Katılsın ona, tane tane...
Bırakın dolsun en çok beynime
Kaybetsin acısını yaşantılarımın
ve doldursun her zerresini
içine yaşanmamışlıklarımın
Söndürün sokak lambalarını
Bırakın erisin içinde
Kaldırıp beni ayağa şevkle
Sonra da hiçliğin bağrına
bırakan yanıp sönen ümitlerim.
Bırakın dolsun en çok kalbime
Doldursun boş kısmını
oturduğum bankların
ve kaybetsin her bir harfini
iyisin, ama diye başlayan cümlelerin.
Söndürün sokak lambalarını
Bir ben kalayım içinde
Bir de sigaram,
biçare sarıldığım.
Düşeyim duman duman
Meyvesini yiyemeden
kovulduğum cennetten
Nietzsche'yi delirten
uçurumun dibine
Söndürün sokak lambalarını
Bırakın dökülsün kalemimden
yavaş yavaş,
Eritsin buz tutmuş
hayallerimin mezarını
Isınıp kök salar belki
bir tohum yeniden
ve yükselir göğe ürkek ürkek...
Bırak dökülsün kaleminden
yavaş yavaş,
Söküp atsın mazinin acılarını yüreğinden
Isınıp kök salar belki,
bir tohum yeniden
ve yükselir göğe ürkek ürkek...
Buluşuruz belki bir kayın ağacının üstünde
Kervansaray olur konuk ederiz birbirimizi
Aceleyle yanımızdan
geçip giden bir esintinin
Duyarız sıcaklığını yeniden ve karışır
kahvelerimizin buğusuna,
ısıtır simamızı,
Birleşir o an dün ile bugün gülüşlerimizde
Kök salar belki bir tohum yeniden
ve ısıtıp çıkarır kalplerimizden birer birer
İner toprağa ürkek ürkek,
Gözlerimiz buluşunca anın dinginliğinde
Çıkar bağrından toprağın bir çiçek,
ve konar belki masamıza bir ağustos böceği
Söndürün sokak lambalarını
Bırakın hüznüm çözsün adım adım
İpliklerini yumak yumak kaderin
Dokunur belki yeniden bir halı
Oturup bakarsın hüzünlü hüzünlü dışarı
Buluşunca ellerim ellerinle
Dökülür gözyaşların, akıtır
dününü bugünümüze
ve can bulur belki bir sarmaşık
o an,
Sarar bizi birbirimize,
Siner üstümüze mum çiçeğinin
efsunlu kokusu,
Mayhoş olur bedenlerimiz
Dökülür sisin içinden
damla damla…
Yakın evinizin ışıklarını erkenden
Koşun, hadi koşun!
Bağınıza, bahçenize ve tarlanıza…
Önce göğe düştük, ısıttık onu
Soyunup çıkardı koyu giysisini
Siz giydiniz onu oturup,
sobanızın başında
Seyrettiniz iç geçirip geçirip düğününü
Sonra toprağa düştük, ısıttık onu
Nihayete erdi matemi giydi elbisesini
Siz uğurladınız onu
duayla, şükürle tarlanızda
Tuttunuz mutlu mesut bir halay.
Nihayet suya düştük, ısıttık onu
Akıp kaybolduk denizinde
Soğuduk yavaş yavaş…
Söndürün sokak lambalarını
Bırakın ..
Bırakın hapsetsin ..
Bırakın hapsetsin beni!
Dün bugün ve yarın
Birleşsin teknoktada
ve atın beni içine.
Görmeyeyim
Gözünü, yanağını, dudağını
Ama en çok da,
Duymayayım sesini yüreğinin,
yoksa başlar her şey yeniden
adım adım…
Söndürme evinin ışığını
İşte geldim yine!
Yaşayalım yeniden
Ümidi, sevinci;
Buluşalım aynı kayın
ağacının üstünde,
Konuk edelim birbirimizi
aynı kervansaray olup,
Duyalım sıcaklığını
aynı esintinin
yanımızdan geçip giden,
Karışsın kahvemizin
aynı buğusuna,
ısıtsın simamızı,
Birleşsin dün ile bugün
aynı gülüşlerimizde
o an,
Kök salsın
aynı tohum yeniden
ve ısıtıp çıkarsın kalplerimizden
birer birer...
İnsin aynı toprağa
ürkek ürkek...
Gözlerimiz buluşunca anın
aynı dinginliğinde,
Çıksın bağrından toprağın
aynı çiçek
ve konsun masamıza
aynı ağustos böceği.
Söndürme evinin ışığını
Yaşayalım yeniden
Kederi, ümitsizliği;
Yaksınlar evinin
aynı ışıklarını erkenden
Koşsunlar, yine koşsunlar!
Bağına bahçesine ve tarlasına…
Önce aynı göğe düşelim
ısıtalım onu,
Soyunup çıkarsın
aynı koyu giysisini
Onlar giysin oturup
aynı sobanın başında
Seyretsinler iç geçirip geçirip
aynı düğünü
Sonra aynı toprağa düşelim,
ısıtalım onu,
Bitsin matem giysin
aynı elbiseyi,
Uğurlasınlar tarlada
aynı duayla, şükürle,
Tutsunlar mutlu mesut
aynı halayı.
Nihayet aynı suya düşelim
ısıtalım onu,
Akıp kaybolalım
aynı denizde,
Soğuyalım
yavaş yavaş...
Yeniden
Yeniden
ve
Yeniden…