Zamanın Kıyısındaki Kadın, Amerikalı yazar ve aktivist Marge Piercy’nin 1975’te yayımlanan ekolojik ve feminist ütopyası. Hispanik kökenli ve hayatı boyunca cinsiyetinin ve sosyal sınıfının omuzlarına yükledikleriyle baş etmeye çalışmış kadın karakterin, hamile yeğenini erkek arkadaşından korumaya çalışırken kendini akıl hastanesinde bulmasıyla başlıyor kitap. Roman, bu kadın karakterimizin yer yer geçmişine dönmesi, yer yer zamanın ilerisindeki ütopik dünyaya yolculuğu, ve yer yer de bu ütopyanın diğer yüzü olan günümüz dünyasının aksaklıklarının anlatımıyla ilerliyor. İnanılmaz zengin bir roman ve muazzam bir ütopya. Piercy, hem günümüz dünyasının sorunları hem de ütopik dünyanın işleyişiyle ilgili tüm detayları ince ince işlemiş, kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor ya da herhangi bir boşluk, kopukluk hissetmiyorsunuz. Kurguyla ilgili hiçbir nokta havada kalmıyor. Bunun yanında, eser feminist bir ütopya olsa da yazar metni, salt kadın-erkek eşitsizliği düzlemiyle sınırlı tutmamış; sosyal sınıf sorunundan ırkçılığa, etik değerlerini yitiren bilim dünyasından, doğaya verilen tahribata kadar tüm sorunlara değinmiş. Anlatım tarzını da çok beğendim Piercy’nin; cümleleri süslememiş ama oldukça yalın ve akıcı bir dille, okuru edebiyata da doyuran bir roman çıkarmış ortaya. Üstelik bu tarz eserlerde görmeye pek alışık olmadığınız şekilde, psikolojik olarak oldukça derinlikli bir karakter yaratmış. Kitabı okuduğum süre boyunca, karakter, okumadığım tüm zamanlarda zihnimin bir köşesindeydi hep, tekrar kitabı elime alacağım zamanı iple çektim. Piercy’nin fikirlerine, kalemine, zekasına hayran kaldım. En sevdiğim kitaplar arasında artık Zamanın Kıyısındaki Kadın. Herkesin okumasını çok isterim.