Gönderi

"Reng ü bûdur güle ziynet güzele hüsn ü bahâ Gül denir her güle ammâ gül-i ra’nâ denmez" Pertev Paşa Gül sonu gelmez bir lügattir şiirimizde. Neredeyse her şair güle dokunmuş, dikenine sabır göstermiştir. Bilhassa bülbül, gülün her anının şahididir. Farsçada gül kelimesi bütün çiçekleri ifade eder. Bizdeki gül ise gül-i sorh, yani kırmızı gül şeklinde ifade edilir. Yahya Kemal'e göre iki Şirazlı'dan birinin kabrinde her seher bir gül açar. Diğeri ise Gülistan isimli eseri ile zaten kendi gülistanını kelimelerden inşa etmiştir. Gül ile Hz. Peygamber arasında nasıl bir irtibat var peki? Renk ve koku cihetiyle elbette. Kokusu çiçeklerin en nefisi, rengi taklidi imkansız bir renk. Koku, özellikle tasavvufta çok önemli bir yere sahip. "İstişmam" tabir edilen tavır, bir şeyin hakikatini koklamak anlamında. Koku derinlerinde saklanır insanın, Yusuf gibi insanın kuyusuna iner. Yine Yusuf'un gömleği gibi Mısır'dan çıkınca kokusu Ken'an'da duyulur! Belki bu yüzden bir koku insanı alıp hiç olmadık yere götürürverir. Ya gülün kokusu? Koku bulaşıcıdır. Üzerine siner insanın. Gül ile beraber olan gül kokar. O yüzden dikkat etmek lazım, her gül kokan gül değildir! O yüzden şair en başta aldığım beyiti söylemiştir. Güle gül denir amma gül-i rânâ denmez. Galîb'in şu mısraı bana gül ile yıkanmış gibi: "Sultân-ı rusül şâh-ı mümeccedsin efendim" Bence gül-i rânânın buğusu tütmektedir bu ifadelerde .Özellikle "mümecced" kelimesi öyle bir ışıldıyor ki bana. Daha fazlasını yazmak isterdim, bir gün yazarım da inş. Biz O'nu anlatırken sözlerimiz güzelleşiyor, biz onu övmüş olmuyoruz. 'Ala raslulinâ salavât!
·
116 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.