Gönderi

688 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 12 days
Locke Lamora benim edebiyat dünyasındaki en sevdiğim karakterlerden biri. O yüzden onu her okuduğum sayfada daha çok seviyorum. Ama Hırsızlar Cumhuriyeti'ni okurken Locke'a katlanamayacak hale geldiğim bile oldu. O aklını muazzam bir şekilde kullanan Locke gitti saf salak bir oğlan geldi yerine sanki. Evet, yazar Sabetha'ya olan zaafını bize hissettirmişti ama Sabetha'nın bu kadar şirret olduğunu söylememişti. Sabetha'yı iki kitap boyunca o kadar çok bekledim ki... Herhalde kafamda o kadar büyüttüm büyüttüm ve sonunda onunla tanıştığımda büyük hayal kırıklığına uğradım. O kadar irrite edici bir hanımdı ki onun olduğu bölümleri okumak eziyet oldu. Güçlü kadın karakter yaratmak deyince neredeyse tüm yazarlar neden aynı kalıbı kullanıyor anlamıyorum. Sürekli laf sokan, kibirli, hırslı, nezaket nedir bilmeyen kadın karakterleri okumak kime "Ben şu an çok güçlü bir kadının hikayesini okuyorum." dedirtiyor bilmiyorum. Bana dedirtmediği kesin. Sabır ise gerçek bir güçlü kadın öyküsü anlattı bize. Bir hikaye var bilirsiniz. Kral Leyla'yı görünce hiç beğenmez, Mecnun da "Bir de benim gözümle görseniz." der. Aynı hesap işte. Locke'un Leyla'sı da Sabetha olmuş. Gerçi kitabın sonunda yazar bu saplantılı aşkı çok güzel bir şekilde hikayeye bağlamayı başarmış. Kitabın olay örgüsüne gelirsek Karthainli büyücülerle tanışmak çok hoştu. Olaya bir de diğer pencereden bakmış olduk. Şahinci'nin sadece bir profil olduğu tüm topluluğu yansıtmadığı anlaşıldı. Büyücülerin kendileri için seçtikleri isimler çok orijinaldi. Fakat Kahrolasıca Hurafe Dexa bu yarışta ipi göğüslemeyi başardı. Karthain siyaseti ilgi çekiciydi ama siyasi oyunlar o kadar da zekice yazılmamıştı. Jean ve Locke'dan daha dehşete düşüren şaşırtmacalar beklerdim. Tiyatro bölümlerini okumak ise çok çok güzeldi. Hayatımın bir bölümünde ben de tiyatroyla çok yakın ilişkide bulunduğum için yeniden tanıdık bir ortama girmiş gibi hissettim. Ayrıca, karakterlerin geçmişlerini okumaktan da çok hoşlanıyorum. Orada büründükleri tiplemeler ve katılan yeni karakterler hikayeye yeni bir soluk getirmiş gibi oldu. Ben çifte zamanlı yazımları beğeniyorum. Kimisi için hikayede kopukluk yaşanması gibi sorunlar yaratabilir ama bende öyle bir şey yaşanmıyor. Bir kitap okurken aslında iki kitap okumuş gibi hissediyorum. Kitapta bir noktaya kadar argo kullanımını başarılı buldum bir noktadan sonra ise yıldırıcı. Yerli yerinde, çok akıllıca ve nokta atışı söylemler de vardı; tamamen gereksiz sadece söylenmek için söylenen argo kelimeler ve küfürler de. Ben edebiyatta sansür olmasını asla desteklemiyorum, edebiyat günlük hayattaki her şeyi anlatmalı. Bu jargon da hayatımızın içinde. Sadece yerli yersiz kullanılan cümleleri göz yorucu buluyorum. Kitap Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler kadar şok edici olmasa da yine merak uyandırıcı bir şekilde sona erdi. Elimiz kolumuz bağlı Emberlain'in Belası'nı bekleyeceğiz artık. Bundan sonrası spoiler içerir. Locke'un büyücü çıkması bana biraz zorlama geldi bilmiyorum. Sanki ana hikayeden kopuk bir şekilde çok büyük bir şaşkınlık yaratılmak istenmiş ama başarılamamış gibiydi. Tabii bu başarısızlık sadece benim için geçerli. Bu yeni bilgiyi çok beğenenler de olmuştur elbette. Ama dediğim gibi Locke zaten bir insan olarak çok iyi yaratılmış bir karakterdi. Gittikçe daha insanüstü özellikler yüklenerek Tanrı-İnsan konumuna getiriliyor gibi geliyor bana. Ben de bu kadar büyük adamları okumayı maalesef hiç sevemiyorum.
Hırsızlar Cumhuriyeti
Hırsızlar CumhuriyetiScott Lynch · İthaki Yayınları · 2016442 okunma
·
589 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.