DİPÇE :
Akıl, duygu ve ruh dünyasına estet gözüyle bakmamızı sağlayan, alıştığımız görüntülere çaldığı fırça darbeleriyle sanat bulaştıran zarif kırılgan güçlü mağrur hangi duygudan eksildiysek onu tamamlamamızı salık veren bir eser Üç Köşeli Dünya...
Kendi sanat dünyasında devrim yaratmak için şehirden- Tokyo'dan- uzaklaşıp tabiatın kucağına sığınmaya gider isimsiz kahramanımız, şiirinin ve tuvalinin sürprizlerine açar ruhunu.
Soseki; Gönül'de, Sanşiro'da ve hatta Ben Bir Kediyim'de olduğu gibi burada da kişisel bir focustan topluma ayna tutmayı bireyselin özüne toplumu sıkıştırmayı hedeflemiştir. Bu arayış hikayesinde ressamla beraber Japon toplumunun da yürüdüğünü görürüz.
Genel hatlarıyla sanatın ve hayatın sırrına vakıf olmaya davet eder okuru bunu yaparken araya serpiştirdiği doğa tasvirleri gerçekten muazzamdır farkına varmadan saçlarınızın arasına karışmış kiraz çiçeklerine dokunur veya yağmur damlalarında ürperirken bulursunuz kendinizi, bu hazla bir kitap okuduğunuzu unutup kah çiçekten gökyüzünü kah berrak dalgalar arasında yosunları seyredersiniz hafif bir rüzgar çevirirken yaprakları...
Soseki eski kültürle yeni anlayışın ortasında durur hep yüzünü batıya döner ama sırtı sapasağlamdır, bu nedenle anlattığı her şeyde Çin edebiyatının izlerini modellerini Batı sanatının özgürlüğünü harmanlamak ister ama aşırılıktan ve uygunsuzluktan hep kaçınır.
Bazen batının kofluğundan bahseder bazen şıklığından ve bazen acımasızlığından... Adil davranır tıpkı doğa gibi ...
Gittiği dağ köyünde dinlediği, Nagara kızının öyküsü ile Hamlet'in aşık olduğu Ophelia'nın yağlı boya tablosu arasında kadersel bir bağ kuran ressam bu görsel şölenin peşindeyken aynı köyde benzer bir kaderin kıyısından dönen ve güzelliği ile tablosal bir varlığa dönüşen Nami'nin öyküsü arasında döngüsel bir yolda bulur kendini.
Ressam Millais, 1852'de yaptığı bu yağlı boya tabloda Shakespeare'in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterinin Danimarka'daki bir nehirde boğulmadan önce şarkı söylerkenki halini betimlemiştir. Ophelia, sendromuna da adını vererek melankolik aşık kızların sembolü olmuştur. Hamlet'in kendisini sevdiğine inanmakla beraber onun karısı olamayacağına da aynı güçlü hisle inanır bu ikilem onda derin bir melankoli yaratır sonunda nilüferle dolu bir nehirde boğulur.
Nagara kızı da kendisine aşık iki erkek arasında kalarak karar veremez ve göle atlayarak boğulur ve Nami de bu kader ipine asılıdır. Ressam aradığı tabloyu resmedeceğine inanır ve bunun peşine düşer ama kaldığı sürece tek bir çizgi çizemez çünkü eksik olan bir şey vardır.
Tüm bunları okura aktarırken Rus Japon Savaşına, Batının iki yüzlülüğüne ve doğacak tehlikelere değinmeyi de ihmal etmez.
Dönemin sanatçılarını batıya yanlış yaklaşımlarından dolayı uyarır :
Japonya manzarası çizilecekse, bizler Japon karakteristik özelliği taşıyan bir gökyüzüyle ona uygun renkler kullanmak zorundayız. Fransız resimlerinin harika olduğunu söyleyip aynı renklerle Japonya manzarası çizerek "Işte karşınızda Japonya," diyemeyiz. der ve hatta kendisine yöneltilen eleştirilere de bu isimsiz kahraman aracılığıyla yanıt verir.
Olayların akışı içinde üçüncü bir kişi olarak kendimize yaklaşmadıkça hata yapacağımıza dikkat çeker. Hissizleşmek olarak adlandırdığı bu durum olayları tüm gerçekliğiyle ve her açıdan görebilmektir aslında ve Japon toplumu da bireyi de hissizleşmeyi gerçekleştirmediği sürece asıl bulunduğu ve sürüklendiği yeri göremeyecektir, der ve bunu en iyi başaran kesimin sanatçılar ve sanatsal ruhlu olan insanlar olduğunu söyleyerek onları sıradan insandan ayırır.
Bu Soseki'nin bir sanatçı olarak topluma açtığı yolun resmidir ve sanatsal bildirgesidir kitabın sonunda ise eskik olan duyguyu yakalamıştır.
Çok çok keyifli bir kitaptı. Tavsiye ederim. Esen kalın