Gönderi

136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
Geçmiş asla bir ölü değildir. Aslında geçmiş bile değildir*
Harika bir öykü kitabı okudum. Üstelik üzülerek gördüm ki, maalesef bu etkileyici kitabın sitedeki ikinci okuyucusuyum Kesinlikle kaçırılmaması gerektiğini düşündüğüm; 1950ler havasını; eskinin o çok sesli, çok renkli, kesinlikle daha kibar ve daha zengin Türkiye’sini; biraz hüzünlü, ama müthiş gerçekçi bir anlatım ile kelimelere dökmüş Raffi Kebabcıyan. Üstelik bunu şahane bir edebi ustalık ile yapmış. Tümüyle anlatıcının diliyle, iç monologlarla ilerleyen hikayelerde, müthiş geçişler ile geçmişi ve bugünü aynı paragraflarda birleştirmiş. Öykü gibi bence çok zor bir edebi dalda, üstelik kısacık öykülerin içinde bilinç akışını bu kadar başarılı kullanması ile benim kalbimi fethetti. Bu kitapta Raffi Kebabçıyan 11 öyküsüne yer vermiş. Öykülerinin neredeyse tamamı kendi anılarından, aile tarihinden ve Ermeni cemaatinin yaşadıklarından harmanlanmış. Zamanda sıkça geri gidişlerle özellikle 1920-1970 yılları arasında geziyoruz… Lanet olası 1. Dünya Savaşı sonrası parçalanan hayaller ve ayrı düşen sevgilileri, arka planda son sürat değişen bir Türkiye resmi ile sunuyor örneğin, ilk öyküsü “Gün Batımı”nda… Gencecik hayatlar, bir daha bir araya gelemezcesine parçalanırken Türkiyemiz eski köşkleri yıkıp beton binalar yaparak zenginleşeceği hayali ile uyutuluyor. Asıl zenginliği; o çok kökenli, çok dilli, çok dinli, çok yetenekli halkını, eski komşu ve dostlarını kaybettiğinin hiç de farkına varmaksızın hem de… Yılmaz Erdoğan’ın “Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?”sünde de hissettiğim tarzda hüzünlü bir geçmiş resmi; eskimiş mektupların kokusu var kelimelerde… Daha ilk hikayede bu müthiş dile aşık oluyor, hikayeyi tekrar okuyorum. 2. hikaye “Kabus”, 6-7 Eylül olaylarını Beyoğlu’nda, küçük bir çocuğun gözünden anlatıyor. Eli sopalı güruh dükkan camlarını kırar ve içerideki eşyaları sokaklara atarken küçücük aklı ile bir çok yetişkinden daha akıllı sorular soruyor: “ihtiyaçları var ise neden alıp götürmek yerine yerlere atıp kırıyorlar?”. Kitaba ismini veren Halil Bey de bu sırada çıkıyor ortaya: “Babasının arkadaşı Halil Bey, üstelik epey varlıklı da; elinde sopa, bu kalabalığın başında ne arıyor?”. Çocuk haklı; “Konuş Halil Bey, konuş! Gerçekten, sen neden oradaydın?” Kalan tüm hikayeler hakkında birer paragraf yazsam bu incelemenin sonunu getiremem. Kaldı ki, ne kadar uğraşsam, Raffi Kebabcıyan kadar güzel ve etkileyici anlatamam. Fotoğraflarda kalan köy anılarından atalarının topraklarına hüzünlü bir yolculuğa, sararmış resimlere, Türkiye hasreti ile Almanya’da kurulan hüzünlü yaşamlara, Ermeni toplumunun o kendine has, sevimli, cana yakın küçük dünyasına, Beyoğlu ve Yeşilköy’ün bundan topu topu 60 yıl önceki hallerine kadar öylesine dolu dolu ki hikayeler, eminim sizler de benim gibi elinizden bırakamayacaksınız. Şimdinin gençleri ile benim aramda bile neredeyse 2. kuşak oluşmak üzere… Benim annem, teyzem, anneannemden dinlediğim İstanbul artık onlar için belki bir hayal, daha kötüsü tümüyle bilinmezlik… Eyüp, Fatih, Kocamustafapaşa, Beyoğlu, Galata’nın şehrin kalbi olduğu o yıllarda Eyüp’te yaşayan teyzemin komşularının yarısından fazlası Gayrimüslimmiş örneğin. Dayım mesleğini Ermeni ustası sayesinde öğrenmiş ve Kocamustafapaşa’da yıllarca işlettiği dükkanı ondan devralmıştı. Annemlerin Kadıköy’deki Rum ev sahibesini ben bile hatırlıyorum, çok yaşlı ve çok da dindardı; o kadar yakındılar ki, o anneannem ile üç ayların başında oruç tutar, anneannem de onunla birlikte Paskalya çöreği pişirir, yumurta boyardı. O kibar ama yabancı aksanlı Türkçesi ile elini öperken “Berhudar ol evladım” demesi hala kulağımda… Bunlar büyük zenginliklerdi ve maalesef fütursuzca harcandı. Geçmişe bakıp ağlayıp durmanın faydası yok; ancak geleceğimiz için; empati kurmak, daha hoşgörülü olmak, biri kazanırken diğerinin kaybetmesine gerek olmadığını, beraber el birliğiyle daha fazla değer üretebileceğimizi ve hep birlikte daha güzel olduğumuzu görebilmek için geçmişe ışık tutan bu tarz eserleri gençlerin okumasını çok faydalı buluyorum. O yüzden, bu tadına doyulmaz eseri, özellikle genç kuşağa, şiddetle öneriyorum… İlgi duyanlar için Raffi Kebabcıyan ile yapılan güzel bir söyleşinin linkini şuraya bırakayım: arasyayincilik.com/basindan/kultur... * Başlık, William Faulkner'den yazarımız tarafından alıntılanmış.
Konuş Halil Bey Konuş
Konuş Halil Bey KonuşRaffi Kebabcıyan · Aras Yayınları · 20007 okunma
·
676 görüntüleme
BVendetta okurunun profil resmi
Çok hoş bir inceleme olmuş, merakımı celbetti :)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Kısa kısa hikayeler; takip ettiğim kadarıyla beğeneceğinize eminim...
Rîndkeş okurunun profil resmi
👍👍🌼
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.