Gönderi

Saçmalık üzerine...
İçimde her şeye lanet okuyan bir canavar var. Sanki her şey çoktan bitmiş tükenmiş de öylesine yaşıyormuşum gbi. "Benim için hiçbir şeyin önemli olmaması çok acayip, korkuyorum bundan." sözünü hep aklıma getirmişimdir. Öfke var içimde. Anlaşılamamaktan, sesimi kimseye duyuramamaktan doğan bir isyan var. Her şeyi yakıp yıkma isteği öfkemi tutuşturuyor. Her şeyin boşluğu ve önemsizliği beliriyor karşımda. Yapma zorunluluğundan kurtulma çabası en kutsal görev sayılmalı. Beni Tamamiyle anlayan birinin olmayacağı şaşırtmıyor. Ben her kötülüğe koşullandım. Ama benim de yapamayacağım şeyler var. Zaten özgürlük, yapmak istemediğin şeylerden kurtulma çabası değil midir? Varoluşumuzun temel amacı bu olmalı. Elini kolunu bağlayan bir şey olmamalı, kendi kendine yetebilmeli insan. Sözcükler çıkar ağızdan yazıya dökülür. Kalıcı olacak olan biz değil sözcüklerdir. Bunun için kendimi satırların uzunluğuna yayıyorum. Bu yazıların içine uzanmak en büyük keyif kaynağım. Beyinden tutuşan sözcükleri sayfalara damgalamaktır belki temel amacım. Bir amaç belirlenecekse bundan dha kolay ve anlamlı ne olabilir ki. İçimdeki fırtınayı dindirecek olan ne varsa saygı duyarım ona. Ebediyetin var oluşu veya yok oluşu değildir beni ilgilendiren. Bulunduğum zaman diliminde içimdeki şu öfkeyi dindiren ya da harlandıran ne varsa odur beni alakadar eden. Bunun içindir ki her nefes alışımda bir öfke nöbeti fırlayıp çıkmak istiyor beynimin dalgalarından. Bir şey okuyup öğrenirken. Bizi iyi hissettiren ve var olan düşüncemizle örtüşen yazıya ilgi gösterip bizi çwlişkiye sürükleyen düşünceyi yadsıyoruz. Ve bunu çekirdek çitler gbi çekincesiz bir şekilde yapma hakkını kendimizde bulundrmayı da gayet normal sayıyoruz. Amacımız ne olmalı ki bu yeryüzünde. Olsa olsa insanların icadından ve sanatından haberdar olmaktır. Onu da kendimizi en tepeye koyup yapıyoruz. Kafanı kaldrsan bir sürü kişi ezer de seni, sen aşağı bakmaktan bıkmazsın. Seni yücelten şeye odaklanırsın. "kendimizi olduğumuzdan daha üstün bir varlık olarak görmekten kaynaklanmıyor mu zaten tüm kötülükler?" demiş dostoyevski. O halde ne diye düşüncemle çelişen ve beni küçük düşüren bir yazıyı benimseyeyim ki. Ah İnsanın içindeki şu vahşi bencillik! Bitmiş tükenmiş bir şeyi devam ettirmeye zorlamak gbi. Kafanda bir tabancanın patlaması ya da uçurumdan atlayıp yere çakılmak ürkütücü değil de bir rahatlama gibi geliyor. Bunca yanlışlar silsilesinin finalinde doğru bir şey belirirdi en azından. Finale Yakışan bir görüntü çizilirdi. Yaşamın kendini iyi gbi gösteren süsünün arkasındaki iğrençlik kendini açığa çıkarmaz mıydı bu çakılmayla? Gözlerini kapatıp uykuya dalmanın neresi kötü olabilir ki. Nasıl ki hoşlanmadığın bir işten istifa etmek normal bir şeyse, beğenmediğin yaşamına son vermek de normal sayılmalı. Öfke biter, nefret söner, sinirsel kıvılcımlar son bulur. Geriye sadece sakinlik ve ebedi huzur kalır. İçimde bir alev var. Ateş topuna dönüşen isyan birikimi var. İnsanların mide bulandrıcı sıradanlığıyla muhattap olmayı tuhaf karşılamayan bir yaradılışa sahip olmamanın sitemini dile getirememekten doğan, ısındıkça harlanan bir öfkeye sahibim. Hayatın boşluğunda sürüklenip yok olmak. Bu akışta yapılması gereken en ebedi eylem bu olmamalı mı? En anlamlı şey kendini yok oluşuna hazırlamak olmamalı mı? Tek teselli olduğum bilmek, öğrenmek, tuhaf değişik merak uyandıran, beni sarsan, ruhumu değişikliğe uğratan bir deyiş okumak. İşte tam burda gerçek bir heyecanı görüyorum. Ama bunu da tam olarak yapabildiğim söylenemez. İnsan öyle mahlukat bir varlık ki. Belki ben zehirlenmişimdir. İste ama yapama damgası yiyen lanet bir yaratık olarak yaşamıma devam etmem istenmiş. Detaylar kafamı karıştırıyor ama seviyorum.
··
313 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.