Gönderi

Cumhuriyet eliti, evrensel değerlere eklemlenebilmek için kendi tarihsel serüveninin otantik durumu olarak gördükleri bu unsuru yeni dönemde sadece “mistik” bir yapı olarak değerlendirmektedirler. Bu bakış açısını dile getiren Recep Peker'e göre, “Türkiye'de din telakkisinin hududu yurttaş vücudunun cildini aşamaz. Onun ne sosyetede ne administrasyonda ve ne de politikada yeri yoktur.”123 Aynı yaklaşım üzerinden siyasi çerçeveyi çizen Şükrü Kaya, dinin siyasi işlere karışmaması yaklaşımını “laiklik” olarak tanımlamaktadır. Ona göre din vicdan işidir ve sadece vicdanlarda ve mabetlerde kalmalı, dünya işlerine karıştırılmamalıdır.124 Yeni kurulan devleti geçmişten gelen İslam-Osmanlı birikimine dayanarak değil modern unsurlara göre düzenlemek isteyen kurucular, modern bilinçle dinin istismara açık yönüne vurgu yaparak, kamusal alanda görünür olmaması gerektiğini söylemişlerdir: “İntisap ile mutmain ve mesut bulunduğumuz diyanet-i islâmiyeyi, asırlardan beri müteamil olduğu veçhile bir vasıta-i siyaset mevkiinden tenzih ve ilâ etmek elzem olduğu hakikatini müşahede ediyoruz. Mukaddes ve lâhuti olan itikadat ve vicdaniyatımızı muğlâk ve mütelevvin olan ve her türlü menfaat ve ihtirasata sahne-i tecelliyat olan siyasiyattan ve siyasetin bütün uzviyatından bir an evvel ve katiyyen tahlis etmek milletin dünyevi ve uhrevi saadetinin emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle diyanet-i İslâmiyenin maaliyatı tecelli eder.”125 — 123 Recep Peker, “Uluslaşma-Devletleşme”; Cumhuriyet, 4 Temmuz 1936, 6. 3. 124 Bülent Daver, Türkiye Cumhuriyetinde Layiklik, Ankara, Ankara Üniversitesi S.B.E, Yayınları, 1955, 5. 88. 125 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 1997, s. 348-349.
Sayfa 226Kitabı okudu
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.