Humboldt, Fichte, Schelling ve Hegel'in yapıtlarında dile getirilen Romantizm, felsefi bir hareket olarak, evrensel gerçeklerin kaynağı ve zemini olarak hala aklı görmekteydi. Fakat akıl artık bağlamsız ve bağımsız bir yapıya tutulan bir ayna olarak anlaşılmıyordu. Epistemolojik açıdan Romantizm, moderniteyi ve felsefede Kant'ın Kopernik devrimini temsil ediyordu. Dünya görüşümüz, dış yapıyı anlamanın bir sonucu olmaktan çok, içsel olarak üretilen bir referans çerçevesinin bu görüş üzerindeki baskısının yansımasıydı.İçsel referans çerçevesi, sadece düşünsel değil, aynı zamanda imgelemsel ve duygusaldı. Bu anlamda sanat, sadece dış yapının temsili değil, aynı zamanda duyguların dışavurumu olarak görülmekteydi. Çerçevenin iç kaynakları nesnel değil, insanlık hakkındaki evrensel gerçeklerle daha geniş bir kültürel bağlamın yansımasıydı. Bir şeyin anlamını keşfederken, kendi anlamımızı keşfederiz; çünkü anlamı yaratan biziz. Herder, Novalis, Goethe, Wordsworth, Shelley, Keats ve Byron gibi pek çok yazarın görüşü budur.Aklın kaynağı insanın referans çerçevesidir. Zihinsel yaşamımızda insan bilincinin aldığı temel form zamandır. Akıl, zamansal ya da tarihsel boyutu olan bir şeydir...
romantik felsefeciler...doğaüstü gerçeklerin bile zaman içinde değiştiğini iddia etmişti. Bir kavram ya da kategorinin zamansal ve tarihsel olarak dönüşüme uğraması, o kavram ya da kategorinin anlamının bizatihi parçası olur. İç standartlar, zaman içinde evrildikleri için, statik değil dinamiktir. Bütünüyle tümevarımcı ya da (tikeller arasında ardı ardına genel nedensel yasalar bulunduğunu savunan) ampirik açıklamalar uygun değildir. Doğru düşünme bireyleri daha geniş bütünlerle ilişkilendirir. Buna bağlı olarak, statik çözümleme geniş dinamik çerçeveye ihtiyaç duyar. Örneğin, toplumsal kurumları anlamak için, atomcu çözümleme yapmak yerine daha geniş tarihsel bağlam içinde bakmak gerekir. Bir kurumun faydası tarihinden bağımsız olarak ölçülemez.
Sayfa 96 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.