Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

HUZURA DOĞRU – HABİL VE KABİL
Kendisini değersiz, yetersiz gören insanlar; takdir ettiği ve sevdiği kişilere karşı çekememezliğin pençesine düşüyorlar. İlk başlarda kendisi de bunun farkında değil, bu duygunun nereden geldiğini bilemiyor ama karşı koyamıyor da. Bu duygunun kötülüğü ile baş edemiyor. Yiyip bitiriyor içindeki kemirgen onu. Kanserli hücre gibi tüm benliğine hakim oluyor ve ruhunu kemirmeye başlıyor. Bu duygu zamanla evrilerek; kıskançlık, kin ve düşmanlığı tetikliyor. Ne kadar çabalarsa çabalasın, onu asla elde edemeyeceğini bildiği halde rekabete girişiyor; onda olanı delice istiyor veya onda da olmasın ki içi bir nebze rahatlasın. Bu duygu coştuğunda bakışları-hisleri ile fırlattığı kötü enerji, kor haline dönüşüyor ve karşısındakini zayıf anında bir yıldırım gibi çarpıyor. Ali İmran-119: “Onlar sizinle karşılaştıklarında "İnandık." derler. Kendi başlarına kaldıklarında da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "Kininizle (kahrolup) ölün!”... (Bu amansız hastalığın tedavisi yok. Bu haset ne kadar kötü bir duygu ki Allah bile kahrederek ölümü yakıştırıyor, tevazu göstermeli demiyor.) Size hiçbir faydası dokunmayacağı halde bomboş sözleri ile keyfinizi kaçıran, sürekli olumsuz telkinler ile sizi demoralize edip zihninizi bulandıran kişiler; adım adım özgüveninizi kaybettiriyor, birine danışmadan hiç bir şey yapamaz hale geliyorsunuz. Halbuki içinde bulunduğunuz durumu sizden daha iyi bilecek ve çözüme ulaştıracak kimse yok. Bu manipülasyonlar sonucunda yaşam enerjiniz tükeniyor, bir bakmışsınız kötümserlik çukuru içine düşmüşsünüz; köpek gibi gerilimin kokusunu alıyorsunuz, ensenizdeki saçlar kabarıyor, sanki dünyadaki en kusurlu insan sizmişsiniz gibi psişik bir ruh haline giriyorsunuz. Hayallerimiz-hedeflerimiz gerçekleşmiyorsa bunu sebebi diğer insanların negatif enerjisidir. Hedeflerinize sessizce odaklanın ve başarana kadar ne yaptığınızı kimseye anlatmayın. Siz başarana kadar sizinle alay ederler, cesaretinizi küçümserler; sizin hedefleriniz onların kıskançlıklarını tetikler. Biliyorum hayallerinizi-hedeflerinizi birileri ile paylaşmayı o kadar çok istiyorsunuz ki! Gerek yok kurban olduğum, aferine ihtiyacın mı var? Ya dayanamazsanız! O zaman; bu kişi sizi yolunuzdan çevirmeyecek, motivasyonunuzu sağlayacak biri olmalı. Üzülmeyin ama, o kişi; maddi veya manevi hiç fark etmez, başarınızdan nemalanacak bir insan olabilir, aksi halde böyle bir kişi hayatınızda yok. Aslında karşınızdaki kişi art niyetli değil; siz hedeflerinizi-sıkıntılarınızı anlatarak karşınızdaki kişiye söz hakkı veriyorsunuz, zihnimi bulandır, eleştir beni diyorsunuz. Ama içiniz rahatlamıyor ki; bir süre sonra tuhaf bir suçluluk, pişmanlık ve içinize garip bir hüzün çöküyor. Üzüntü ve muz kabuğu... Kendisi için her şeyin en iyisini istediğiniz insanların bu duyguyu beslemesi daha da yaralayıcıdır. Siz gülümsedikçe onların dudaklarındaki çöküşü, sesindeki titremeyi, kalbinde yanan ateşi görebiliyorsanız geçmiş olsun, onu güldürmek için ağlamanız, yok olmanız veya Habil gibi ölmeniz gerekecektir. Habil ve Kabil’in çizgi filmini izlemeyenimiz yoktur. Bu çizgi filmi hatırlatmak yerine apaçık Kuran’dan aktarmak daha doğru olur diye düşündüm. Maide Suresi 27-31   27. “(Ey Muhammed!) Onlara, iki ademoğlunun (insanın) haberini gerçek olarak oku: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen; “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki; “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.” (Kahramanlarımızın isimleri Kuran’da geçmez ama birçoğumuz bilir, Habil (Mağdur) – Kabil (Maktul). Allah neden kurban istedi ve birini kabul edip diğerini reddetti? Ne oldu da Kabil Habil’i öldürmekle tehdit etti? Kabil Allah’ın hangi emrine karşı geldi? Kıssada bu soruların cevabı yok ama olsun konumuz da bu değil zaten.) 28. “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Bu ayete göre “Meşru Müdafaa” TCK’nın 25. Maddesine yeniden düzenleme getirilmelidir. Ölüm tehditi karşısında kendimizi savunmayacağız ve korku içinde; vademiz dolmuş mu dolmamış mı, yazgımız neymiş bekleyip göreceğiz.) 29. “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” (Habil aslında saf, temiz ve iyi niyetli değil. Kardeşi Kabil’in ebedi cehennemde yanmasını arzuluyor. Habil hangi günahları işlemişti ki bunu kardeşinin sırtına yükleyerek ölümü pahasına kardeşini tahrik ederek onu bu günaha itti?) 30. “Derken nefsi onu, kardeşini öldürmeye sevketti de onu öldürdü ve böylece kaybedenlerden oldu.” (Kabil’in nefsi ona ne fısıldamıştı ki kardeşini hunharca öldürmüştü, bunun da cevabı yok.) 31. “Nihayet Allah ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup ta kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?” dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.” (Kabil yeri eşeleyen kargayı görünce, “Yazıklar olsun bana!” diyerek, kardeşinin cesedini gömmeyi aklına getiremediği için kendini aciz hissediyor. Kabil kardeşinin cesedini gömdüğünde her şey hallolacak mıydı? Kabil’in pişmanlığı, kardeşinin cesedini gömmeyi akledememek miydi? Kabil’in örtüp gizleyeceği şey kardeşinin cesedi miydi yoksa yaptığı kötülüğü insanlardan gizleyebilmek miydi? Bugünkü aklım olsaydı dün yaptıklarımı yapmazdım. Ama dün yaptıklarımı yapmasaydım, Bugünkü aklım olmazdı… Geç bunları... bir daha olsa bir daha yapardın. TCK’nun Etkin Pişmanlık yasası yeniden düzenlenmelidir.) Görüldüğü üzere kıssayı anlayabilmem için ayetler yeterli gelmedi, bu durumda ne yapıyoruz hemen tefsirlere başvuruyoruz. Celaleyn, Tirmizi, Müslim... bilmem ne, bilmem ne. Tefsircilerimiz Allah’ın vahyetmediğini, sanki ilk insan Adem zamanında yaşamışlar da olaylara birebir şahit olmuşlar gibi aktarmalarına tahammül edemedim. Kıssada tarladan, tarımdan bahsedilir ama ekip biçme olayı ilk insandan çok uzun zaman sonra başladı. Kahramanlar arasındaki konuşma dili neydi? Bir de kız meselesi var ki, bu çok ağır bir konu. Adem’in çocuklarının adının Habil ve Kabil olduğunu nereden biliyorsunuz? Bozulmuş Tevrat’tan mı, İncil’den mi yoksa Sümer Mitolojisinden mi arakladınız? Peygamber Efendimiz anlattı diyecekler şimdi, Peygamberimiz bu hikayeyi kimden dinledi, eğer vahiy meleği Cebrail anlattıysa, Kuran’a Allah’ın kelamıdır diye aktarılması gerekmez miydi? Maide Suresi 27-31 ayetlerin tefsirini kopyalamaktan vazgeçtim, isteyen Google'dan aratıp okusun, isteyen Habil ve Kabil’in çizgi filmini izlesin. Hayırlı pazarlar...
·
316 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.